Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

TÜRK ULUSUNUN İZLEMESİ GEREKEN SİYASAL İLKE: ULUSAL SİYASA Baylar, Meclis'in açıldığı ilk günlerde, Meclis'e, içinde bulunduğumuz durum ve koşulları, izleme ve uygulanmasını uygun gördüğüm düşüncelerimi bildirdim. Bu düşüncelerin başlıcası, Türkiye'nin, Türk ulusunun izlemesi gereken siyasal ilke ile ilgili idi. Bilirsiniz ki, Osmanlılar döneminde, değişik siyasal yöntemler izlenmiş ve izleniyordu. Ben, bu siyasal yöntemlerden hiçbirinin yeni Türkiye devletinin yöntemi olamayacağı kanısına varmıştım. Bunu, Meclis'te anlatmaya çalıştım. Bu konu üzerinde, daha sonra da, çalışılmıştır. Bu konuda, önce ve sonra, yapılmış olan açıklamaların temel noktalarını, burada hep birlikte anımsamayı yararlı bulurum. Baylar, bilirsiniz ki, yaşam demek, savaşım ve çarpışma demektir. Yaşamda başarı, kesinlikle savaşımda başarıyla sağlanabilir. Bu da somut ve soyut olarak güce dayanır. Bir de, insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştığı bütün korkulur durumlar, elde ettiği başarılar, toplumca yapılan genel bir savaşın dalgaları içinden doğagelmiştir. Doğu uluslarının Batı uluslarına saldırısı tarihin belli başlı bir evresidir. Doğu uluslararasında Türklerin başta ve en güçlü olduğu bilinmektedir. Gerçekten Türkler, Müslümanlıktan önce ve sonra, saldırılar yapmışlar, Avrupa içerisine girmişlerdir. Batıya saldıran ve saldırılarını İspanya'da Fransa sınırlarına değin uzatan Araplar da vardır. Ancak, baylar, her saldırıya karşı her zaman karşı bir saldırı düşünmek gereklidir. Karşı saldırı olasılığını düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan işe girişenlerin sonu yenilgi ve bozgundur, yok olmaktır. Batı'nın, Araplara karşı saldırısı, Endülüs'te acı ve örnek alınmaya değer tarihsel bir yıkım ile başladı. Ancak, orada bitmedi, izleme Afrika'nın kuzeyinde sürdü. Atilla'nın, Fransa ve Batı Roma topraklarına değin genişletilmiş olan imparatorluğunu anımsadıktan sonra, Selçuk Devleti yıkıntıları üzerinde kurulan Osmanlı Devleti'nin, İstanbul'da Doğu Roma İmparatorlu'ğunun taç ve tahtını ele geçirdiği dönemlere bakışımızı çevirelim. Osmanlı Padişahları içinde, Almanya'yı, Batı Roma'yı saldırıp ele geçirerek görkemli bir imparatorluk girişiminde bulunmuş olan vardı. Yine, bu padi- şahlardan biri, bütün İslam dünyasını bir odağa bağlayarak yönetmeyi düşündü. Bu isteğin etkisiyle Suriye'yi, Mısır'ı aldı, Halife sanını takındı. Başka bir padişah da hem Avrupa'yı ele geçirmek hem de İslam dünyasını egemenliği ve yönetimi altına almak amacını güttü. Batının sürekli karşı saldırısı, İslam dünyasının tedirginliği ve ayaklanması ve böyle bütün dünyayı ele geçirmek istek ve tasarımlarının tek sınır içine aldığı değişik soydan gelen insanların geçimsizlikleri, en sonunda Osmanlı Imparatorluğu'nu da, benzerleri gibi tarihin bağrına gömdü. Baylar, dış siyasanın, en çok ilgilendiği ve dayandığı temel, devletin iç örgütleridir. Dış siyasa, iç örgütlerle uyarlı olmak gerekir. Batı'da ve Doğu'da, yaratılışı, kültürü ve ülküsü başka başka olan ve birbirleriyle bağdaşamayan toplulukları bir araya toplamış bir devletin iç örgütleri de besbelli temelsiz ve çürük olur. Öyleyse dış siyasası da köklü ve sağlam olmaz. Böyle bir devletin iç örgütleri, özellikle ulusal olmaktan uzak olduğu gibi, siyasal yöntemi de ulusal olamaz. Buna göre Osmanlı Devleti'nin siyasası ulusal değil, ancak, bulanık ve kararsız idi. Değişik ulusları, ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu değişik ulus topluluklarını özdeş hukuk ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür. Ancak, aldatıcıdır. Dahası, hiçbir sınır tanımayarak, dünyada bulunan bütün Türkleri bile bir devlet biçiminde birleştirmek ulaşılamayacak bir erektir. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylar ile ortaya koyduğu bir gerçektir. İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. Soy ayrımı gözetmeksizin, bütün insanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma tutkularının sonuçları da tarihte yazılıdır. Saldırgan ve ılgarlayıcı olma eğilimleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup, onları kardeşlik ve genel eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet kurma kuramının da kendine özgü koşulları vardır. Bizim açık ve uygulanabilir nitelikte gördüğümüz siyasal yöntem, "ulusal siyasa"dır. Dünyanın bugünkü genel koşulları ve yüzyılların başlarında ve aralarda yerleştirdiği gerçekler karşısında düşlere kapılmak kadar büyük bir yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur, bilimin, usun, mantığın söylediği böyledir. Ulusumuzun, güçlü, mutlu ve sağlıklı bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle ulusal bir siyasa gütmesi ve bu siyasanın, iç örgütlerimize iyice uyması ve dayanması gereklidir. Ulusal siyasa dediğimiz zaman düşündüğüm anlam ve içerik şudur: Ulusal sınırla- nımız içinde hepsinden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyarak ulus ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak... Gelişigüzel ulaşılamayacak istekler ardında ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak. Uygarlık dünyasından uygarca ve insanca davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir. Mustafa Kemal Atatürk Nutuk
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.