Hiçbir zaman anlamadı insanoğlu
Dünya birine kalacak olsaydı Süleyman’a kalırdı
Ölüm satın alınsaydı Nemrut tutar alırdı
Çıkmadık canlara derman bulurdu
Lokman Hekim ölmedi mi?
Bu yüzden hiç korkmadık biz
Umudumuz hep Allah’tandı.
Derdimize yüksel dedik, istediğin kadar yüksel!
Nasıl olsa geçmeyecek misin?
Zalimlere güçlen dedik, dilediğin kadar güçlen!
Nasıl olsa düşmeyecek misin?
Öyle oldu, olacak.
Bu dünya iyiyle kötünün arasında bir yerde
Ama günü geldiğinde iyilerden taraf olacak.
İlhan Dilek
Kitabı işaret parmağının üzerine kapadı ve daha dönüp bakmadan anda kızın değil ama ağabeyinin sözlerinin yarattığı etkiyle büyük heyecan duydu. O kaslı vücudunun altında titreyen, duyarlı bir kütle vardı. Dış dünyanın bilinci üzerindeki en ufak tesiriyle birlikte düşünceleri, anlayışı ve duyguları parlayan bir alev gibi sıçrayıp dans ediyordu. Olağanüstü bir hızla kavrayan, hassas biriydi; bir yandan da sürekli çalışan hayal gücü benzerlikler ve farklılıklar arasında ilişki kuruyordu. Yüreğini hoplatan, "Mr. Eden" ifadesiydi. Oysa hayatı boyunca"“Eden”ya da "Martin Eden"veya sadece "Martin,' diye hitap edilmişti kendisine. Peki ya "Mr!" Şüphesiz büyük başarı bu, diye bir yorumda bulundu içinden. Zihni sanki anında muazzam bir karanlık odaya döndü ve hayatından kesitler, gemilerdeki buhar kazanları ile üst güvertelerin, kamplar ile kumsalların, hapishaneler ile meyhanelerin, bulaşıcı hastalıklar hastaneleri ile yoksul semtlerin sokaklarının bitmek tükenmek bilmez görüntülerinden oluşan bir film şeridi gibi bilincinin etrafında sıraya dizilerek gözlerinin önünde canlandı; görüntülerin arasındaki bağlantı, bu farklı durumlarda kendisine nasıl hitap edildiğiydi.