Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
KADINSIZ ERKEKLER, H.Murakami
Adı her yıl nobel için geçse de her ne hikmetse (!) bir türlü aday gösterilmeyen yüzyılımızın halen yaşamakta olan edebiyat ustalarından olan Murakami'den bir öykü kitabı: ‘’Kadınsız Erkekler’’ Her biri bir sebeple terkedilmiş erkeklerin birbirinden farklı 7 adet hikâyesinden oluşuyor. Kadınlar için; Terkedilen/aldatılan erkeklerin perspektifinden bakabilmek, terkedilmenin/aldatılmanın erkeklerin ruhlarında bıraktığı kalıcı yaraları anlayabilmek için okunabilecek bir ‘’Empati Kitabı’’; Erkekler içinse hayatlarında benzer duygular hissetmiş olabilecekleri türden bir kitap. Kadın-erkek ilişkilerini karşılıklı olarak empati şeklinde aktarıyor ancak sadece kadının erkeği aldattığı ve erkeklerin buna bir şekilde büyük ve acı bir olgunlukla sineye çekip sosyal hayattan izole halde huzurlu ve münzevi bir hayat yolunda başka bir yaşam alanına kaçtığı yalnızlığıyla mutlu olmayı öğrenen ya da bir şekilde yalnızlığı tercih eden yapıda bir kurgu var. Aldatan taraf olan kadınlar, genelde evli mutlu iken; erkekler ıssız adam modunda öyküde ilerliyor. Buruk bir hatıradan sonra oldukça incinmiş erkeklerin tercih edilmiş huzurlu/huzursuz yalnızlıklarını okuyacaksınız. Kitabı bölüm bölüm ele alalım: KİTAP BÖLÜMLERİ: Kitap içinde yedi farklı öykü bulunuyor. Kitap adını, son öyküden alıyor. Sırasıyla tek tek öyküleri inceleyelim: 1. Drive My Car Klasik bir Murakami girişi ile eser başlıyor: Esere ismini veren yine bir Beatles Şarkısı: ‘’Drive My Car’’ Kafuku adlı bir tiyatro sanatçısı ile ilk bölüm başlıyor. Kafuku, alkollü araç kullandığı için ehliyetine el konulmuş, bu sebeple kendisini işe getirip götürecek bir özel şöför aramaktadır. Bulduğu şöför Miyase adlı kaba-saba tavırlı, şehre çalışmak için gidip gelen ve fazla konuşmayı sevmeyen kasabalı bir kızdır. Düzenli olarak işten eve evden işe arabayla Kafuku’yu alır bırakır. Direksiyon başından başka bir mekâna gitmezler. Miyase ve Kafuku arasındaki diyaloglar genelde araç trafikte sıkıştığı zamanlarda sohbet havasında geçer. Trafikte can sıkıntısından dolayı yapılan yol sohbetleri gibidir. Miyase, direksiyon başındayken yanında oturan Kafuku ile yaptığı yol sohbetlerinden Kafuku’nun yaşadıklarına tanık oluruz. Kafuku’nun çok güzel ve çekici bir aktrist karısı vardır. Evliliği esnasında vefat eden karısı tarafından aldatıldığını bilmektedir. Vefat eden eşiyle ilişki yaşayan eşinin oldukça yakışıklı olan aktör arkadaşı Takatsuki ile düzenli olarak barda buluşup aralarında geçen diyaloglar/samimi itiraflar, hikâyenin nabzının yükseldiği bölümlerini oluşturuyor. Eşi vefat edip gitmiştir ancak geride eşini çok sevdiği halde kalbi incinen kocasını ve kocasını aldattığı tutkulu bir aşığını da bırakmıştır. İkisi de aynı kadını tutkuyla sevmektedir. Bu iki erkeğin bar masası sohbetleri esnasında itiraflarını okuyacaksınız. Kafuku, ilginç bir karakter. Eşinin kendisini aldattığı insanla bar masasında karşı karşıya oturup sohbet edebilecek kadar metin bir duruş sergileyip karşılıklı konuşuyor. Kendisi de bu durumu içten içe kabul edemese de bu aldatılmanın sebeplerini öğrenmek için bir nevi bu sıkıcı duruma katlanmak zorunda kalıyor. Bunu yapabilmesini de oyuncu olmasına bağlıyor. Takatsuki Karakteri: Orta yaşlı yakışıklı bir aktör. Kafuku’nun vefat eden aktrist eşinin hayattayken birlikte olduğu adamdır. Kafuku’nun eşine saf duygularla derin bir sevgi ve saygı duymaktadır. Samimi ve umarsızca ifade ettiği itirafları ile hikâyenin nabzının yükseldiği anlarda sahneye çıkıyor. Takatsuki karakteri hakkında Kafuku’nun düşündükleri: ‘’Karakteri iyi olabilir, Yakışıklı ve gülüşü de çekici Ama hiç de doğru bir insan değildi. Saygı gösterilecek bir insan da değildi. Açık yürekli ama duyarsızdı. Zayıf noktaları vardı ve oyunculuğu da ikinci sınıftı.’’… Anlamsız bir adama gönül kaptırmıştı…’’ Sy.45 İşte, bunun burukluğu ve terkedilmişliğin incinmişliği üzerine çökmüştür. Kafuku aldatılmış ve terkedilmiş bir erkektir. Özel şöförü olan kasabalı kız Miyase ile araba içinde yol sohbetleri ve dertleşmeleri başlar. Miyase Karakteri: Miyase karakteri de taşra ortamında çok yaşanmışlığı olmasa da hayatın tokadını yemiş, ailesi yanında olmayan kendi başının çaresine bakarak büyümüş bir varoş kızdır. Fazla konuşmayı sevmez sadece işini yapar. Eğer Kafuku bir soru sorarsa sadece onu cevaplar ve işini yapmaya devam eder. Derken Kafuku aldatılmanın verdiği içsel bunalımı bu kızla dertleşerek paylaşır, kız arabayı her zamanki gibi sessizce sürmeye devam eder. Bu sessizlik için hikâye biter. Murakami’nin klasik bir muğlak finali... Miyase karakteri çok orijinal duruyor. Drive My Car adlı hikâyenin çekilmiş bir filmi de bulunuyor. + ‘’Aklınız anlamaya çare değildir. Bunların üstesinden kendi kendimize gelebiliriz ancak; yaşananları yutup, yaşamaya devam etmekten başka bir yol yok. ‘’ ‘’Ve hepimiz rol yapmaya devam edeceğiz’’ dedi Kafuku. - ‘’Evet, aşağı yukarı öyle bir şey.’’ (sayfa 46) 2. Yesterday Tekrar bir Beatles Şarkısı: ‘’Yesterday’’ Bu sefer ana kahraman erkek karakter, Tanimura. Bir kafede mutfak bölümünde çalışan Tanimura’nın Kansai lehçesiyle konuşan Kitaru adlı garip bir arkadaşı var. The Beatles grubunun Yesterday adlı şarkını kendi yazdığı sözlerle aranje etmiş, kendi Kansai lehçesiyle yorumlamış garip bir adam. Eski kız arkadaşı Erika Kuritani ile bazı sorunlar yaşamaktadır. Uzun zamandır birlikte olduğu kız arkadaşının değerini bilmektedir ona hakettiği değeri vermektedir. Ancak Ona karşı isteksizleştiği için Tanimura’dan kız arkadaşı ile sevgili olmaları gibi garip bir istekte bulunur. Bu durum üzerine Tanimura, kendisini ilginç bir olayın içinde bulur. 3. Bağımsız Organ **En beğendiğim öykü karakteri olan bölüm burası olduğu için bu bölümü öyküye damga vuran ana karakteri Tokay Bey üzerinden ayrı bir başlık altında incelemesini yapacağım** 4. Şehrazad Bu öyküde ana karakter Habara, evinden hiç çıkmayan asosyal bir karakterdir. Düzenli olarak evine gidip gelen market alışverişini yapan 35 yaşında Şehrazad adlı bir kadın ile ilişki yaşar. Klasik bir rutinleri olarak; Kadın her gelişinde Habara için alışveriş yapar ve yaşanan ilişki sonrası geçmişi ile ilgili bazı özel hikâyeleri yatak sohbetleri esnasında anlatmaya başlar. Şehrazad’ın lisede aşık olduğu bir çocuğun evine gizli gizli nasıl girdiğini ve o evde kimse yokken neler yaptığını anlattığı garip hikâyeler, olayı iyice karmaşık bir hale getirir. Hikâyeleri en can alıcı yerinde bırakıp gider. Şehrazad karakterinin kitaba damga vuran Bofa Balığı metaforu en can alıcı kısmı oluşturuyor: BOFA BALIĞI METAFORU: ‘’Bofa balığı su bitkileri arasında yaşar, bedenini onların arasına gizler. Üzerinden alabalık geçerken usulca yukarı süzülür ve balığın karnın ağzını dayar. Sülük gibi yapıştığı alabalıkla ortak yaşam sürdürür. Vantuz gibi kullandığı ağzında üzerinde dişler olan bir dili vardır, dilini adeta bir törpü gibi kullanıp balığın karnında delik açar ve onu azar azar yer.’’ sy. 120 5. Kino Eşinin aldattığına canlı şahit olan ve her şeyi bırakıp bambaşka bir yere göçen, kalbi kırılmış hassas yapılı bir adamın hikâyesi… Spor ayakkabıları üreten bir şirkette çalışan Kino, karısının kendisini iş arkadaşı ile aldatırken suç üstü yakalar. Bunun üzerine evi terk edip teyzesinin evini kiralayan Kino, burada bir bar açar, huzuru bulacağı inzivaya çekileceği mekânı bulmuştur: ‘’Kino uzun zamandan beri ilk kez gönlünce müzik dinlemiş, istediği kitapları okumuştu. Kuru toprağın yağmur suyunu emmesi gibi, son derece doğal bir halde yalnızlığın ve sessizliğin keyfini sürüyordu. Art Tatum’un solo piyano parçalarını dinliyordu sık sık. Bu müzik o sıralardaki duygularına birebir uyuyordu.’’ sy 149 İşte bu barda karşılaşacağı bazı ilginç olaylar sonucunda zorunlu bir seyahate çıkmak zorunda kalır. Murakami klasiği haline gelen bar mekânı kurguda baş yerini alır. En canlı diyalogların geçtiği yer Kino’nun işlettiği barıdır. Bu bar henüz birçok kişi tarafından keşfedilmemişken bara kendi halinde biri gelir ve barın her gün düzenli gelen bir müdavimi olur. Hep aynı bar tezgahının ucundaki en dipteki bar koltuğuna oturup elindeki kalın kitabı okuyup viskisini içer ve hiç konuşmaz. İlk başlarda hemen hemen hiç konuşmasalar da zamanla birbirlerine ısınırlar. ‘’Bir süre sonra alışmıştı Kino, barda yalnız ikisinin olması onu tedirgin etmiyordu artık. Kino da konuşkan biri olmadığından biriyle birlikteyken suskun kalınmasından da rahatsızlık duymuyordu. Adam kitap okurken, Kino da tek başına olduğu zamanlarda yaptığı gibi bulaşıkları yıkıyor, yemek sosunu hazırlıyor, plak seçimi yapıyor ya da oturup o günkü gazetelerin sabah ve akşam baskılarını birlikte okuyordu.’’ * * * ‘’Akşam erken bir saatte geliyor, koltuğunun altına kıstırdığı kitabı tezgâhın üzerine koyup okuyordu. Hep kalındı okuduğu kitaplar. Okumaktan yorulduğunda (Kino onun yorulduğunu tahmin edebiliyordu) başını sayfadan kaldırıyor, önündeki rafta duran şişeleri gözleriyle inceliyordu birer birer. Sanki uzak ülkelerden getirilmiş, doldurulmuş tuhaf hayvanları inceler gibi.’’ * * * ‘’Barın içine göz gezdirip, ‘’Harika bir yer burası’’ dedi, sessiz, temiz ve sakin; aynı sen.’’ Sonrasında kısa bir sessizlik oldu. ‘’Ama burada yüreğimi çarptıran bir şey yok’’ demek istiyor aslında, diye tahminde bulundu Kino.’’ (Kino ve ayrıldığı eşinin arasında geçen bir diyalog) 6. Âşık Samsa Murakami, bu bölümde okurunun karşısına ‘’Kafka’’ sürpriziyle çıkıyor. Ana karakter, Gregor Samsa. Kendisi, bir yataktan başka bir şey olmayan bir odada uyanır. Fakat uyandığında kendi adını bile hatırlamıyordur. İşin garip tarafı Gregor, bir insan değildir. Bir çeşit hayvan bedeni içinde debelenen Gregor, çıplak bedenini örttükten sonra uyanmış olduğu evi gezmeye başlar. Evde kimse yoktur. Daha sonra evin içinde arızalı olan bir kapı kilidini tamir etmek için tamirci bir kız gelir ve Gregor, bu kambur kıza karşı ilgi duymaya başlar. 7. Kadınsız Erkekler Final öyküsüdür. Gece bir vakit ansızın bir telefon çalar. Telefonu açan adam, karşısında eski sevgilisinin kocasını bulur ve ona eski sevgilisinin intihar ettiğini haber verir. Böyle bir haberi neden söylemiştir? Haberi öğrenen adam tekrar yatağa döner adamın aklında, intihar eden sevgilisi ile anıları bir anda canlanır. Lakin daha önce de bu adamın hayatındaki diğer birkaç sevgilisi de intihar ederek ölmüştür. Öyküde bu anlatılıyor. * * * Karakter incelemelerimde Tokay Bey karakterini en sona bıraktım ve özel bir başlık açtım. III.bölümdeki Tokay Bey karakterini şimdi inceleyebiliriz: TOKAY BEY KARAKTER HAKKINDA: (Spoiler içerir) Tokay Bey karakteri, bu kitaba damgasını vuran karakterdir. 52 yaşında güzellik merkezi işleten başarılı ve tanınmış bir plastik cerrah doktordur. Ailesinden kalan ünlü bir güzellik merkezinin sahibidir. Varlıklı ve düzgün bir aileden gelen, iyi bir aile terbiyesi almış, yaşamı boyunca hiç maddi sıkıntı çekmemiş olan diğer insanlar gibi biraz kendine odaklıdır, yurtdışında pahalı bir uzmanlık eğitimi almış ve mesleğinde kendini geliştirmiştir. Hayattan keyif almasını bilen, çok keyifli ve ilginç sohbetler edebilen renkli bir karakterdir. Etrafı tarafından sevilen itibar gören, nazik ve centilmen bir beyefendidir. Tek bir kusuru vardır: Yalnızca evli ya da hayatının aşkını bulmuş kadınlarla ilişkiye girmektedir. Bunun sebebi olarak da evliliğe karşı katı bir tutum içinde olmasından, kendisine bağlanmamalarını ya da evlilik planı kurmalarını istememesinden kaynaklanmaktadır. Aşk trafiği yoğundur. Bazen 3-4 kadını aynı anda nasıl idare edebildiğini bile kendiyle övünerek anlatır. Sekreteri onun hem iş hem de aşk randevuları planlar ve ciddi bir mesai yapar. Temposu yüksek özel ve iş hayatı olan bir adamdır, Tokay Bey’in insan ilişkileri çok güçlü sosyal bir insandır hitabeti ve konuşması etkileyicidir ayrıca kendinde bolca şeytan tüyü de vardır. Karşıdakini etkileyen etkili bir karizmaya ve cazibeye sahiptir. Bu sayede kadın arkadaşlarıyla randevuları bitmek bilmez. Ancak bu hayat dolu enerjisi yüksek adam, bir gün yolda sorunsuz giderken aniden motoru stop eden otomobil gibi aniden tökezler, durur. Çünkü, Tokay Bey, hayatında ilk kez birine aşık olmuştur. Bu evli bir kadındır ve bu aşk Tokay Beyin sonu olur. Kadının kendisini terk etmesi üzerine dünyası yıkılır. Bir süre sonra bu duruma daha fazla dayanamayan Tokay, kendisini çok trajik bir şekilde bilinçli olarak ölüme terk eder. Tokay Bey, sürekli birden fazla kadın arkadaşı olması sebebiyle itici gelen bir karakter gibi görünebilir. Ancak insan ilişkileri güçlü ve centilmen karakterlidir. Hatta flört ettiği kadınlar, Tokay Bey’e bir başka adamla evleneceğini açıkladığı zaman Tokay Bey bunu en doğal hakları olarak hoş görür, ve kendisinden ayrıldığı için karşıdakine gücenmez. Lakin kendisi evlilik karşıtı diye başkaları da öyle olacak değildir. Hatta daha da ileri gider; başka biriyle evlenecek olan eski flörtlerine evlilik yardımı olarak maddi destek bile sağlar ki yuvaları daha rahat kurulsun diye. ‘’Kadınlara karşı ince düşünceli tavırları ve özenli davranışları, onun mesleğini yapan biri için kaçınılmaz bir gereklilikti, ama Tokay’ın durumunda bu, gereklilikten doğan bir zorlama bir tarz olmayıp doğuştan kendinde bulunan bir özellikti.’’ – sy 87 Böylesi ince ve nahif bir tarafı da vardır Tokay Bey’in. Çevresi tarafından çok sevilen ve saygı gören, hayattan bu denli keyif alabilen, hayata aşık bir adamın aniden yıkılan psikolojisi, bozulan kimyası ve ardından gelen trajik ölümü bu bölümün asıl inceleme konusu olacaktır: Tokay Bey’in ölümü sıradan bir ölüm değil, 10 asırlık Japon Kültürü olan bir ‘’Japon Harakirisi’’dir. Japon Kültüründeki intihar ve ölüm temasını Tokay Bey karakteri üzerinden ele alarak devam edelim: TOKAY BEY KARAKTERİ ÜZERİNDEN JAPON KÜLTÜRÜNDE İNTİHAR VE ÖLÜM TEMASI: Japonya’da hayatın bizzat içinde olan bir kavramdır; İntihar. Özellikle, 20-44 yaş arası insanların temel ölüm sebebi olarak en başta intihar gelmektedir. Ölüm, aynı Murakami eserlerinde olduğu gibi Japonların yaşamında doğrudan hayatın içindedir. Bilenen en yaygın intihar kültürü meşhur ‘’Harakiri yapmaktır’’. Seppuku töreni (sonu Harakiri ile biten) 10 asırlık bir mazisi olan Japonların intihar töresidir. Bunun dışında başka çeşit ölüm de Karōshidir; Japonca sözcük anlamı "fazla çalışma ölümü" olan mesleki nedenlerle ani ölüm durumudur. Ölüm konusu, Japon Kültüründe çok geniş yer tutar. Hatta Japon Mitolojisinde Ölümün Tanrısı bile vardır; Şinigami, ölüm tanrısı (tanrıları) anlamına gelen Japonca bir kelimedir. Tekrar esere ve öykü karakteri Tokay Bey’e dönersek; Hayatında ilk kez aşık olduğu kadının kendini terk etmesiyle ruhsal tükeniş sarmalı kapılarak kendini isteğiyle kendini ölüme götüren sürecin içine girmiştir, Tokay Bey’in ruhu bir anda boşalmış ve sıfırlanmıştır. Burada itici güç, ‘’Karşılıksız ve Erişilemeyen Bir Aşk Duygusu’’dur. Aşık olmadan önce ruhu yaşam enerjisiyle dolu olan, herkes tarafından çok sevilen bu adam, hayatında hiç tatmadığı bir duygu olan aşk duygusuyla aniden istemsiz olarak karşılaşınca ruhunun bağı çözülmüş, ruhunun içi boşalmış ve ölüme kendini teslim etmiştir: Ölüme doğru adım adım giden süreçteki tasvirleri Murakami çok canlı bir şekilde kaleme almış; ‘’Ama o, boğazından tek lokma geçmeyecek kadar acı veren bir aşka düşmüş, tümüyle yeni bir dünyaya adım atmış, o güne değin hiç görmediği ışığı görmüş, bunun sonucunda da kendini ölüme bırakmış.’’ * * * ‘’Kımıldamadan duruyor, ifadesiz koca gözlerini yüzüme dikip bakıyordu sadece. Gözleri çok tuhaf bir şekilde saydamdı, sanki dikkatli baksan arkasını görecekmişim gibi.’’ sy 109 * * * ‘’… doktor artık yaşıyormuş gibi görünmüyordu. Aslında hiçbir şey yemeden bir mumyaya dönüşerek yer altına gömülmüş biri olması gerekirken, dünyevi isteklerinden arınamadığı için mumyaya dönüşememiş, toprak üzerinde sürünen bir insan haline gelmiş gibiydi…’’ * * * ‘’Doktor hiç konuşmuyordu. Ben evin içinde dolaşırken beni gözleriyle takip ediyordu sadece. Zayıflayıp incelmiş yüzünde gözleri her zamankinden daha büyük ve parlak görünüyordu. Ama o gözlerde duygudan eser yoktu. Bana bakıyor ama hiçbir şey görmüyordu. Nasıl anlatsam? Hani hareket eden cisimlere odaklanmaya ayarlanmış otomatik kameralar vardır ya, işte onun mercekleri gibiydi gözleri. Sadece bir cismi takip ediyordu. O cisim ben miydim, orada ne yapıyordum, bunların ayrımında değildi. Son derece kederli bakan gözlerdi bunlar, insanın ömrü boyunca unutamayacağı kadar kederli.‘’ * * * ‘’Ruhu bedenini çoktan terketmiş ve geri gelecek gibi de görünmüyordu. Ancak iç organları ondan bağımsız çalışıyordu. Böyle tuhaf bir şeydi işte.’’ sy.107 * * * ‘’Yürek sızlatan günlerdi. Bir şey yapmamız gerekiyordu ama aslında hiçbir şey yapamıyorduk.’’ (Tokay Bey’in asistanı) Murakami’nin her ne kadar Modern Japon Edebiyatı’nın tanınmış yazarlarından biri olsa da 10 asırlık bir Japon kültürü olan Harakiri’ye eserlerinde modern kurgu içinde yer vermektedir. Bu, hemen hemen tüm eserlerinde görülür. KİTAPTAN ALINTILAR: ‘’Barmen, kırk yaşlarında, sessiz biriydi, köşedeki dekoratif rafın üstünde kül renginde sıska bir kedi kıvrılmış uyuyordu. Bu bara gelmeyi alışkanlık edinmiş sokak kedilerinden biri olmalıydı. Eski caz plakları döner tablanın üzerinde dönüyordu. Bu barın ortamı ikisinin de hoşuna gidince sık sık gelir olmuşlardı. Ne zaman buluşmak için sözleşseler, her nasılsa, çoğunlukla yağmur yağıyordu; o gün de hafif bir yağmur çiseliyordu.’’ sayfa 37 * * * ‘’Daha yaşarken de azar azar yitiriyordum onu, sonunda tümüyle kaybettim. Dalgaların azar azar aşındırdığı bir şeyin nihayet büyük bir dalga tarafından köklerinden sökülüp götürülmesi gibi.’’ sayfa. 38 (Kafuku’nun kaybettiği eşi hksöyledikleri) * * * ‘’ Saksının içine sığmayan güçlü bir bitki gibi,’’ diye düşündüm. Sy 69 * * * ‘’Çok güzel rüya. Hep o ay. Kalınlığı yaklaşık yirmi santimetre, Alt yarısı denize batmış.’’ Sy 70 * * * ‘’Müziğin yaşananları canlandırma etkisi vardır, bazen yürek sızlatacak denli güçlü bir etki.’’ sy.80 * * * ‘’Yirmi yaşımdaki halime dönüp baktığımda, hatırladığım ölesiye bir tek başınalık duygusu, aşırı bir yalnızlık hissiydi. Ne bedenimi ve yüreğimi ısıtacak bir sevgilim, ne de içimi dökebilecek bir arkadaşım vardı. Bir günü ne yaparak geçirmem gerektiğini bilmiyordum, geleceğimle ilgili şekillenmiş bir vizyonum da yoktu. Kendi içimde derinlerde bir yere hapsolmuş gibiydim. Bir hafta boyunca kimseyle konuşmadığım bile oluyordu. Bu durum bir yıl kadar sürdü. Uzun bir yıldı. O dönemin içimde değerli büyüme halkaları oluşturan sert bir kış olup olmadığını, ben bile bilmiyorum.’’ Sy.80 * * * O zamanlar ben de her akşam geminin oval penceresinden buzdan aya bakıyormuşum gibi bir his duyuyordum; kalınlığı yirmi santimetre, sert buzdan oluşmuş buzdan aya. Ama yanımda hiç kimse olmuyordu. O ayın güzelliğini ve soğukluğunu biriyle paylaşamadan, tek başıma onu seyrediyordum.’’ * * * ‘’Dün…Yarından iki önceki gün…İki gün öncesinin yarınıdır.’’ Sy.80 * * * ‘’Arkadaşları sırtlarındaki yükün aynısını onun da sırtına yüklemek istiyorlardı, İnsanlar, herkesin kendileri gibi zahmet çekmelerini isterler bencilce’’ (Tokay karakteri hk.) * * * ‘’… mevcut yaşamımdan aniden çekilip alınsam, varlığım sadece bir rakama indirgense, acaba ne olurdum? Kitabı kapatıp bu düşüncelere daldım.’’ sy 97 * * * ‘’Yaşam tuhaf değil mi? Bir zamanlar müthiş bir şekilde parlayan, son derece arzu ettiğin bir şey, onu elde etmek için her şeyi göze alabilecekken, biraz zaman geçtikten sonra ya da ona biraz farklı açıdan bakınca, şaşırtıcı derecede önemini yitiriveriyor.’’ Sy 143 (Habara-Şehrazad arasındaki diyalog) * * * ‘’Salt gerçekliği yaşarken, o gerçekliği unutturan özel anlar, yalnızca kadınların sağladığı bir şeydir.‘’ sy.142 (Şehrazad Hikayesinden) * * * ‘’Ayın arka yüzü gibi sessizdi etraf.’’ sy 176 * * * ‘’Birkaç özel hatıra, sahilde bir kazığa dolanmış deniz yosunları gibi sessiz bir şekilde yüksek dalgaları bekliyordu. ‘’ sy 176 * * * ‘’Ancak zaman hiç de düzgün akmıyordu sanki. İhtirasın kanlı ağırlığı, pişmanlığın paslı çapası, anın olması gereken akışını engelliyordu; bir ok gibi dosdoğru uçup gitmiyordu zaman. Yağmur yağmaya devam ediyordu.’’ sy 178 * * * ‘’...artık metafor ile teşbihi birbirinden ayıracak durumdayım.’’ sy 210 * * * ‘’Kuşlara suyun dibinden bakınca mavi gökyüzünde süzülen bulutlar gibi göründüler.’’ (sy.121, Şehrazad) * * * ‘’Ama gerçek olmayan şeyleri yazmak, ayın arka yüzünde buluşmak için birisiyle sözleşmeye benziyor. Etraf zifiri karanlık ve ortada görünür hiçbir işareti yok. Dahası engin mi engin bir yer.‘’ sy 210 * * * ‘’Bir gün aniden sen de kadınsız erkeklerden olacaksın. O gün en ufak bir uyarı, küçücük bir ipucu vermeden; önsezi olarak hissettirmeden ya da içine doğmadan; kapını çalmadan, öksürerek haber vermeden; hiç beklemediğin bir anda seni bulacak. Bir köşeyi döndüğünde, aslında çoktan oraya varmış olduğunu anlayacaksın. Ama geriye dönmek mümkün olmayacak. O köşeyi bir kez dönünce, orası artık senin için mümkün olan tek dünya olacak. O dünyada sen kadınsız erkeklerden biri olarak anılacaksın, hep bu soğuk çoğul eki ile.’’ sy 213 * * * ‘’Kadınsız erkeklerden biri olmak çok kolaydır; önce bir kadına tüm kalbinizle aşık olun, sonra bir yerlere gitsin, hepsi bu.’’ * * * ‘’Bir kadını yitirmek, böyle bir şey işte. Ve bir zaman geliyor, bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek anlamına geliyor. Bizler böyle kadınsız erkeklere dönüşüyoruz.‘’ sy 219 KİTAPTA GEÇEN ŞARKI & FİLM & KİTAP İSİMLERİ: Kitap İsimleri: Vanya Dayı (sayfa 42) Kokoro (Natsume Soseki’nin Gönül Adlı Eserinin Japonca Orjinal Adı) Resim: Picasso – Mavi Dönem tablosu Şarkılar: Georgia On My Mind Şarkısı Erroll Garner – Moonglow Buddy De Franco – I Can’t Get Started Teddy Wilson, Vic Dickenson, Buck Clayton (old jazz) Art Tatum Solo Piano Pieces Webster – My Romance Derek and The Dominos – Otis Redding – The Doors (rock & blues) Francis Lai – White Lovers şarkısı Percy Faith – A Summer Place Henry Mancini – Moon River 101 Strings Jefferson Airplane
Kadınsız Erkekler
Kadınsız Erkekler
Haruki Murakami
Haruki Murakami
Kadınsız Erkekler
Kadınsız ErkeklerHaruki Murakami · Doğan Kitap · 20183,994 okunma
··
1.313 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.