Adorno ilişkisel şekilde anlamlandırılması gereken kavramların yalıtılıp hareketsizleştirilmesini hipostazlaştırma olarak tanımlıyor. Mesela mitler insanı kaynak aldığı gibi insan da mitleri kaynak alır. İki tarafdan birinin diğerini belirlediğini söylemek hipostazlaştırmazdır. Bu kavramlar ilişkiseldir. Söylem eylemi, eylem de söylemi kurar.
Yazar büyük veri sayesinde insan doğası hakkında hiç sahip olmadığımız bilgilere sahip olacağımızı ve bunun sosyal bilimlerde devrim yaratacağını düşünüyor. Gelecek neslin Marx ve Foucault'ları veri bilimci olacak diyor. Yazar bu argümanında söylemin/teorinin/kurgunun gücünü hafife almışa benziyor.
Bir kere bahsettiği yazarlar verileri kullanmıyor değillerdi. Marx Kapitali yazdığı dönemde tek tek çeşitli ülkelerdeki işçi maaşlarını çalışma saatlerini falan araştırıyordu. Bununla beraber Marx'ı Marx yapan şey o veriler değil, o verileri yaptığı kurgunun/söylemin/inşanın içine yerleştirebilmesiydi. Veriyi işler hale getiren teoridir. O yüzden daha çok veriye sahip olmak bize bilim açısından her zaman daha parlak sonuçlar vaadetmez.
Hele gerçeklik hakkında bir çerçeve çizme iddiasından uzak, garkolduğumuz sistem içersindeki tekil meseleler hakkında çözüm bulmanın şizofrenik mutluluğunu ideal kabul eden dataizm hiç parlak sonuçlar vaadetmez. Dataizmin peşinden gitmek tek tek bütün varlığımızı nicelleştirip dataya çevirmek ve nihâyetinde âyânlığımız içinde nihân olmaktır.