Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

335 syf.
9/10 puan verdi
Tanrılaşma Sevdası
Şimdi sıra geldi '' Tanrısız Tanrı''ya... Ben F. W. Nietzsche'ye ''Tanrısız Tanrı'' derim, çünkü tüm hayatı hikayesi İsa'ya (Jesus Christ) karşı içinde var olan, ve asla karşı koyamadığı, alevlenmesini durduramadığı, söz geçiremediği bir komplesk'in ürünüdür: ''Ölümlü''nün Ölümsüz olma çabası.Tıpkı isa gibi; çünkü İsa, Hristiyan dininde Tanrı'nın oğludur, yani bir bakıma tanrıdır. Çünkü babasının Tanrı gücü(havada uçar, suda yürür, ölüleri diriltir.) onda da vardır. Prolog ila başlarsak eğer: Nietzsche'miz mutaassıp bir ailenin evladı. Babası kilise papazı, din adamı. Vakur, sakin, kaynayan bir deniz değil, patlayan bir volkan değil; dingil bir göl. Nietzsche bu iklime uymayan bir mahsül: Bir fırtına Reisimizin aykırı düşünceleri, sürüyü terk etme sevdası ergenlik dönemlerinden itibaren mi başladı bilinmez; sürüye ait olmadığı, ötekilerine benzemediği hissiyatı ölümüne kadar sürüp gitmiştir. Eşsiz bir kafaya sahipti, onu anlayan bulunmadı, yalnız kaldı: Tanrılar yalnız olur çünkü. Yurdu vatanı yalnızlıktı: kırlarda yalnız dolaştı, yalnız yemek yedi, yalnız uyudu, kalabalıklara alışamayınca yurduna yalnızlığına kaçtı. Zerdüşt'ün ''yurda dönüş'' bab'ında bunu çok güzel işlemiştir. Zerdüşt, işte bu arka plana sahip bir insanın zihninin eseri olarak doğuyor. Nietzsche'nin deyimi ile sancılı bir doğum evresinin sonunda. Sonu getirilmiş bir türkü zerdüşt'ün hikayesi, bu bakımdan edebiyat ve felsefe açısından mühim bir rolü var çünkü tamamlanabilmiş. Kitabımıza gelirsek: Kitabımız, Nietzsche'nin İncil'e öykünmesinden dolayı(bana kalırsa komplekstir) kutsal kitap karakterinde yazılmış. Yani Zerdüşt dininin (değer yargılarının) incilidir bir bakıma. Nietzsche'nin bu eserinde Zerdüşt'ün ağzından yeni değer yargıları ilan olunuyor. Eski levhalar çekiçle yıkılıyor ve yerine yeni ahlaki sistem olan, yeni yargıları ihtiva eden sistem zorla kuruluyor. Yani Nietzsche dili ve karakteri yıkıcı ve devrimci. Şiddete meyilli olduğu için zaten bu kadar popüler bir yazar. Dünyada şiddet hiç bitmesi çünkü: insan tabiatın en yıkıcı parçası şiddettir. Zerdüşt, kitabın başında dinini yaymak için halkın arasına karışıyor, aydınlanmış ve entellektüel bir mertebeye yükselmiş bir insan için halk arasına karışmak bir bakıma 'batmak'tır. İlk bölüm bu nedenle 'Böyle Başladı Zedüşt'ün Batışı'' olarak lanse ediliyor. İnsanların arasına karışan Zerdüşt, insanların arasında hayvanlar arasında dolaşırmış gibi dolaşıyor ve ''insan, hayvan ile üstinsan arasındaki bir köprüdür'' metoforunu örnek gösteriyor. Etrafındaki insanları zayıflıklarını ''aşarak' üst insana evrilmeye davet ediyor. Kimse Zerdüşt'ü anlamıyor ve şehirden kovuluyor Zerdüşt. Buraya bakarsak görürüz ki Nietzsche felsefesi aynı zamanda evrimci bir felsefe. Bu evrimci felsefesi, şiddete yatkınlığı, çoşkulu ve tutkulu söylemi (retorik) 2. dünya savaşı esnasında Adolf Hitler tarafından propaganda faaliyetlerinde oldukça kullanılacak. Naziler, Üstinsan (übermensh) karakterini üstün ırka dönüştürecek, hükmettikleri diğer ırkları da aşağılık ırk(evrimleşememiş ırk) olarak tasnif edeceklerdir. Tabii Nietzsche'nin bu zihniyete sahip olmasının arkasında çağının ruhu da büyük rol oynuyor. Marx, Darwin ve Nietzsche aynı tarihi dönemin insanları ve bu dönemde yaşayan bu 3 şahıs tarihin yetiştirdiği en büyük 3 adam olarak da görülüyor. Arkalarında gelişmeye başlayan bir bilim çağı var. Mendel yasalarıyla genetik bilimi ortaya çıkmış, bilim adamları genlere müdahale ederek daha güçlü bireyler yaratabileceklerini anlamış durumdalar. Mutasyon, insan tarafından kontrol altına alınmaya çalışıyor. Bilimle birlikte kontrollü deney başlıyor ve insan iradesi biyolojik süreçlere müdahalede bulunup bu süreci istediği şekilde sonlandırabiliyor. Bu insanlar için çok büyük bir güç anlamına geliyor ve insanlarda her şeyi kontrol edebileceklerini, her şeye hükmedebileceklerini düşündükleri bir ''tahakküm'' zihniyeti doğuruyor. Sanayi devrimden dolayı ekonomik sınıflar oluşmuş bir dönem zaten, bu sınıflar yönetimi katılmak için iktidarı ele geçirme arayışındalar. Sürekli bir sosyo-ekonomik çatışma hali var ve şiddet günlük hayatın bir parçası olmuş. Bu devirde yazılan bir kitap ''Böyle Buyurdu Zerdüşt'' Böyle bir arka planı olmasına rağmen Nietzsche'nin zayıfça olan her şeye karşı bir nefreti olması da biraz mizacının eseri. Anti-christ (Deccal) adlı kitabının önsüzünde ''Zayıf ve hasta yapılı olanlar yok olmalıdırlar. Bu, bizim insan sevgimizin ilk kuralıdır. Onlara bu konuda yardım edilmelidir. Bir günahtan daha zararlı ne olabilir? Zayıf ve hasta yapılı olanlar için bir anlayış: “Hıristiyanlık!'' minvalinde Nazilerin kutsal sözleri olacak bir laf ediyor. Karakterini de gayet iyi ortaya koyan bir söz. Hristiyanlık dinini zayıf insanlar yetiştirdiği için suçluyor, çünkü hıristiyanlık acının dinidir, ızdırabın, çile çekmenin dinidir. Ancak acılarına isyan etmeyip, tanrıya karşı hamd edersen kurtuluşa erersin. Yani hıristiyanlık aza tamah eden, kanaatkar bir dindir, diğer tüm dinler gibi. Tanrıya karşı kendi iradeni ortaya koyamazsın, ben kendi irademle bu işi değiştireceğim, her şeyi yenip kendi gücümle ilahi kaderi de yeneceğim, bu kaderi reddediyorum diyemezsin hırisyanlık dininde. Tanrının kaderine baş eğmek zorundasın. Bizim ortaçağ dediğimiz zihniyet budur: Boyun eğme çağı Kapitalizm ile işler değişiyor insanın 'girişimci ruhu'' ortaya çıkıyor. Girişimciler kredi alıyor, iş kuruyor, öte diyarlardan hammadde getiriyor, vermezlerse savaş çıkartıp yağmalıyor. Yeni pazar bulmak için dört bir yana gemi gönderiyor, tren yolu yapıyor. Ülkesini dışarıya ekonomik olarak açmayanların ülkesini yakıp yıkıyor, medeniyet getiriyorum, özgürlük getiriyorum kılıfını da geçiriveriyor üstüne. İşte kapitalizmin yeni getirdiği bu sömürge zihniyeti, hıristiyanlığın tanrıya yalvaran, papaz önünde diz çöküp af dileyen karakterini çoktan yok etmişti Nietzsche'nin zamanında. Bu bakımdan Nietzsche avrupada dinin yok olup, paranın ve gücün ''din'' olduğu zamanda doğdu. Kötü zamanlar Nietzsche gibi deli-dahiler yaratıyor. Nietzsche de bu furyaya devam ediyor bu sefer sürüye uymuş görünüyor :). Nietzsche kendisi de din adamı tandanslı olduğu için Hristiyanlığın yalvaran yakaran, diz çekip dua eden, günah çıkartan, kaderine razı olan doğasına iyi biliyor. Daha sonra da isyan bayrağını açıp, insanın kendi iradesiyle tüm zayıflılarını ''aşıp'' kendisinin ''Tanrı'' haline gelebileceğini bu yüzden insanın tanrıdan yardım istemesine gerek olmadığını çünkü kendisinin de tanrı gücünü içinde taşıdığını aslında kendisinin isterse tanrı gibi güçlü olabileceği yetkinlikte olduğunu, bu yüzden kendisini tutan, zincirleyen her şeyi, kırıp yıkması gerektiğini bu güç içinde yeni bir ahlak sistemi gerektiğini; zayıflığın, merhametin, acımanın insanı da onlar gibi zayıf yapacağını, insanın tanrılaşma yolunda taş gibi sert olması gerektiğini, bu işin çok kolay olmayacağını gerekli bedelleri ödeyip tanrı olması gerektiğini kendine özgü diliyle çoşkulu ve tutkulu şekilde bu kitabında işliyor. Nietzsche'nin öyküsü böyle. Bir tanrılaşma sevdasıydı, tanrıların arasında değil insanların arasında yaşadığını kabul edemedi. Tanrılaşırsa insanların içinde dengini bulamayacağını öngöremedi. Yalnız kaldı, akıl hastanesinde yalnız öldü. Allah taksiratını affetsin. Amin.
Böyle Söyledi Zerdüşt
Böyle Söyledi ZerdüştFriedrich Nietzsche · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202037,6bin okunma
·
126 görüntüleme
Kübra okurunun profil resmi
Çok iyi ozetlemissiniz ben okudum ama bir şey anlayamamıştım sizin incelemenizi okuyunca bazı şeyleri anladım .
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.