Bulutlara çobanlık ederdim ben o zamanlar
Önümde türkü meleyen bir kuzu sürüsü
Yüreğim duygu öğüten bir düş değirmeniydi
Dilimde sulardan ve serçelerden bir ince ıslık
Yükleyip götürürdüm gökyüzünü kirpiklerime
Ay'la sürerdi geceleri güneşle başlayan yolculuğum
Bir giz gibi alırdı aklımı ufukların ardı
Konup kalktıkça her mevsim hareketsiz ülkeme
İçimdeki boşluğu biçimlerdi kanatları göçmen kuşların.
Uzak kentler, büyük sular, adını bile bilmediğim
Irmakların ve yolların haritasını çizerdim toprağa.
Bir de masallar... bir de türküler
İnsan yüreğinin dünyaları yıkayan
O sevgi sağanakları, duygu güzellikleri
Eli hiç eksilmezdi alnımdan söz rüzgârlarının...
Sonra kerpiç duvarların ardı
Lambalardan büyük karanlık
Gün boyu kavrulan toprak güneşte
Uykuların bile alamadığı yorgunluk...
Sonra babamın sesi
Ki korkunun simgesi oldu ömrümce
Akşamlara kadar çırpman annem
Odalara dolan gönül üzüncü...
Sonra ürperen ağaçlar dışarda
Gecenin ve yalnızlığın
Yataklara sızan hışırtısı
Sessizce gerçeğe dönüşü düşlerin...
Bunalır... bunalırdım.