Aralık 1922'de Bolşevik hükümeti yurt dışında yaşayan eski Rus tebaasının artık yeni doğan Sovyet devletinin koruması altında olmadığını ilan etti. Yeni vatanlarından vatandaşlık almayı başaramamış Beyazlar artık resmen vatansızdı. Yaşadıkları ülkenin hükümeti onları yasadışı göçmen kabul edip sınır dışı edebilirdi, başka hükümetlerin de onları kabul etme zorunluluğu yoktu. Artık onlar uluslararası hukukta resmi statüsü olmayan insanlardı. Ancak o sırada Milletler Cemiyeti araya girdi ve dünyanın dört bir köşesindeki Ruslara "Nansen pasaportu" denen belgeleri dağıttı. Bu pasaportlara Norveçli kaşif ve insan hakları savunucusu, ayrıca Milletler Cemiyeti'nin Mülteciler Yüksek Komiseri Fridtjof Nansen'in adı verilmişti. Bu belge mültecilere otomatik olarak sınır dışı edilmelerini önleyen geçici bir statü sağlıyordu. Ama İstanbul'daki Rusların fazla vakti kalmamıştı. 1923'te Grande Rue'daki eski Rus elçiliği Sovyet denetimine geçti. Ankara hükümeti Beyaz Rus konuklarına ya ülkeden ayrılmaları ya da Türk vatandaşlığına geçmeleri için baskı yapmaktaydı. Artık Sovyetler Birliği'nden ticaret heyetleri ve diplomatlar geliyor, eski düşmanlar sokakta yüz yüze geliveriyorlardı. Rus iç savaşı sırasında muharebe meydanının iki yanından birbirini gözetlemiş kişilerin Grand Cercle Muscovite'in dans pistinde karşılaşmaları işten bile değildi.