Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

450 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Jodi Picaoult tek kelime ile bir şaheser yaratmış. Mutlu bir aile yaşamları olan Fitzgerald ailesinin bir anda ters yüz olan hayatını anlatıyor bu kitap. 3 yaşındaki kızları Kate'in kanser olmasıyla gelişen trajik bir süreç içerisinde yüzüyoruz. Kate'in uygulanan hiç bir tedaviye olumlu cevap vermemesi sonucunda doktoru tarafından önerilen bir yöntemle Brian ve Sara yeni bir bebek yapmayı planlıyorlar. Proje Bebek denilen bu tip bebekler kısaca, laboratuvar ortamında üretilen bebekler olarak tanımlanabilir. Kate ile tam doku uyumuna sahip olması sağlanan Anna, doğduğu gün kordon kanı bağışıyla başlayan bir mecburi donörlük vasfıyla hayatına devam ediyor. Anna 13 yaşına geldiğinde, girmiş olduğu ergenliğin de etkisiyle hayatına dair sorgulamalar yapmaya başlıyor. Ve artık kendi bedenine ait kararları sadece kendi vermeyi istediğini düşünüp bir mahkemeye başvuruyor. Bu mahkeme süreci ile gelişen durumlar kitabın zenginleşmesini sağlıyor. Elbette her başlayan sürecin bir bitme noktası olduğu gibi Anna'nın ailesine karşı açtığı davanın da bir sonucu oluyor. Bunu okuyarak öğrenmenizi öneririm. Okurken çok fazla ikilemde kaldığım, kitabı bitirdikten sonra da üzerinde uzunca bir süre düşündüğüm kaliteli bir kitaptı... Çok ama çok etkilendim.. Her bir karakter beni ayrı ayrı etkiledi. Kitabın yazılış tarzı da çok hoşuma gitti. Olayın kahramanlarının ağzından, onların bakış açısına göre yazılmış olması hepsini tek tek hissedebilme olanağı sunuyor. Jodi Picaoult ilk defa okuduğum bir yazar, iyi ki onunla tanışmışım diyorum. Büyük bir içtenlikle söyleyebilirim ki daha okuduğum ilk kitabıyla kendisine hayran oldum. Kitabın konu seçimi oldukça cesur... Çok kaygan bir zemin olan lösemi, organ bağışı,kök hücre araştırmaları,tasarım bebekler...üzerine kitap yazmak kolay bir iş olmasa gerek. Suistimale, sömürüye, incinmeye ve fikir ayrılıklarına oldukça açık konular bunlar. Kitabın sonunda yazar ile yapılan söyleyişiyi eklemişler. Oradan öğrendim ki, yazarın kendi oğlu da bir tür kanser tedavisi görmüş, 3 yılda tam 10 ameliyat geçirmiş. Şu an vücudu tümörden tamamen temizlenmiş. O dönemlerde hastanede geçirdiği zamanlarda kanserli çocukların anne babalarıyla yakın ilişkilerde bulunmuş. Kitapta bize bu gerçeklik hissiyatını çok başarılı bir şekilde verebilmesinin sebebi gayet açık sanıyorum. Bizim ülkemizde Kitap Kulübü mantığı çok da etkin değil biliyorum. Her birimiz çeşitli sosyal paylaşım sitelerinden birbirimize ulaşmaya ve okuduklarımızı paylaşmaya hatta birlikte okumaya çalışıyoruz. Bu kitabın arkasında Kitap Kulübü için hazırlanmış "Tartışma Konuları ve Soruları" başlığında bir bölüm var. Kitaba ait, her biri üzerine münazara yapılabilecek nitelikte 14 soru bulunuyor. Eğer kitabı okumuş veya okuma listesine almış olanlarınız varsa ileriki zamanlarda paylaşımda bulunmaktan keyif duyarım. Bir de kitabın filminden söz etmek istiyorum. Ben açıkçası bu filmi izlememiştim, 2009 yılında çekilmiş olmasına rağmen. Bu filmin okuduğum kitaba ait olduğunu da bilmiyordum ne yalan söyleyeyim. Kitabı bitirince tabi ki izlemek farz oldu. Ancak malesef şu ana kadar izlediğim her kitap uyarlaması gibi bu filmi de başarılı bulmadım. ( Oysa IMDB 7.4 puan vermiş) Kitapta yakaladığım atmosferi filmde yakalayamadım.. Bir defa kitabın sonu ile filmin sonu birbirinden tamamen farklı. Kitabı bitirdiğimde "Acaba başka bir şekilde bitebilir miydi bu kitap?" diye düşünmüştüm, film bana bir başka seçenek sundu. Ancak anladım ki Jodi Picaoult mümkün olan bütün seçenekler içinden en uygun olanını kullanmış zaten... Kitabın ana karakterleri elbette ki Anna, Kate ve anneleri Sara. Fakat yan karakterlerden bir avukat Campbell karakteri var ki asla göz ardı edilemez, edilmemeli.. Filmde ise ne yazık ki, avukat çok sönük bir roldeydi, üstüne üstlük bence en uygun oyuncu seçimi yapılmıştı Campbell için. ( Alec Baldwin) Kitabın başından sonuna kadar anne Sara'nın gitgellerini okuyoruz. Kanser olan kızını kurtarmak için her şeyi yapıyor ancak iç dünyasında bir yerlerde Anna için haksızlık yaptığını düşünmüyor değil. Çaresizlik onu her şeyden alıkoyuyor. Oysa filmde çizilen Sara portresi tam bir cadı :) Anna ailesine dava açınca onunla feci şekilde kavga edip evden filan kovuyor, böyle bir ayrıntı yok kitapta... Gelelim Jesse'ye... O da ailenin unutulan diğer bir çocuğu... En büyük çocuk... Onun unutuluşu, kendi haline bırakılışı ve onun bu duruma isyanı haline gelen Piromani hastalığı filmde hiç bahsedilmemiş... Kitapta Julia'nın (Anna'nın mahkeme süresince yasal vasisi) önemli bir yeri var. Avukat Campbell, Anna ve Sara üçgeninde tam bir denge noktası gibi bir şey ancak filmde Julia diye bir karakter yoktu... Bunların hepsinden daha önemlisi şu bence. Anna'nın ruhsal hali, kitaptakinden daha farklı anlatılmış. Kitapta 13 yaşında bir kızın bu kararı almasına yol açabilecek ruhsal baskılar üzerinde durulurken, acaba aldığı kararı sağlıklı bir düşünce yapısıyla mı aldı yoksa bir anlık öfke ya da ilgi çekme çabası mıydı diye araştırılmaya çalışılırken, filmde ise Anna oldukça iradesine hakim, ne istediğini bilen bir karakter. 13 yaş için bence pek tutarlı olmamış... Film sönük ve yüzeysel, kitap ise daha derin ve komplike diyebilirim bence...
Kız Kardeşim İçin
Kız Kardeşim İçinJodi Picoult · April Yayıncılık · 20191,449 okunma
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.