Arasından çıplak orman dallarının
İlk kar bembeyaz düşer gri gökten
Düşer, düşer. Nasıl da susar dünya!
Yaprak hışırdamaz, yoktur kuş dalda,
Bir beyazlık, bir grilik, bir sessizlik yalnızca.
Yeşil, rengarenk aylar boyunca
Lavtasıyla, şarkılarıyla dolaşan gezgin de
Sessizdir şimdi ve yorgun eğlenmekten,
Gezmekten yorgun, şarkılardan yorgun.
Ürperir, soğuk, gri doruklardan
Esintisiyle bir uykunun ve usulca düşer,
Düşer kar...
Hala gelir sesi uzaktan baharın
Ve solup giden anıları yaz mutluluğunun
Uçuşan silik imgelerle:
Kiraz çiçeği yaprakları tül tül mavilikte,
Tatlı, parlak bir mavilikte
İncecik kanat çırpar buğday sapında
Genç bir kelebek, kahverengi ve altın sarısı
Ilık ışıklı ıslak yaz ormanı gecesinde
Kuşların özlemle uzayıp giden şarkısı.
Gezgin şefkatle hatırlar o tatlı imgeleri:
Ne de güzeldi! Ve bir şeyler daha uçuşur gelir
O eski günlerden, parıldar ve söner:
Koyu, tatlı bir bakış aşk dolu gözlerden.
Sazlıkta gece fırtınası, şimşek ve yıldırım
Akşam bir flüt sesi yabancı pencerede
Tiz bir horoz ötüşü sabah ormanında...
Düşer, düşer kar. Gezgin
Kulak kabartır kuş sesine, flüte,
Bir zamanlar duyan, yürek oynatan:
Ey güzel dünya, nasıl da sustun böyle!
Sessizce yürür gider yumuşak beyazın içinde
Yurduna doğru, çoktandır unuttuğu,
Çağırır yurdu şimdi onu derinden, ısrarla,
İner vadiye, kızılağaçlı dereye,
Pazaryerine, baba evine,
Sarmaşıklı duvara, ardında ananın,
Babanın, ataların yattığı yerde.
Yaprak hışırdamaz, yoktur kuş dalda...