Hayat adaletsiz, çünkü doğumlar adaletsiz; hayat adaletsiz, çünkü ölüm adaletsiz. Doğumun getirdiği dezavantajlar en azından bazı durumlarda telafi edilebilir; ölümse sadece hayal dünyasında aşılabilecek veya izafileştirilebilecek mutlak bir sınırdır. Bu sınırda kendisine ölüm rakamları veya yaşam beklentisi gibi kavramları borçlu olduğumuz istatistik bilimi ile kaybın, ayrılığın ve üzüntünün varoluş tecrübeleri birbiriyle çatışır. Tasnife hem gerek duyuyormuş hem de onu reddediyormuş izlenimi veren münferit bir vaka olarak ölüm, tadil edilemez. İstatistiki gelişmeler çocuğunu kaybetmiş bir ebeveyni teselli edemez; Juliet, Romeo'nun yanılgısını düzeltemez; hukuki bir hatadan dolayı idam edilen bir kimsenin de itibarı iade edilebilir fakat o kimse hayata döndürülemez. Tüm hesaplama ve tahminlerin aksine ölüm her an -çok erken de olsa- gelip toplum sözleşmesini feshedebilir.