Bu toplumsal ve ekonomik haksızlıklar arasında, bir öğretmen olarak beni
en çok perişan eden, eğitimde fırsat eşitsizlikleridir. Bir çocuğun eğitimi,
annesinin babasının ekonomik durumuna bağlı olmamalıdır. Oysa şimdi bir ailenin parası varsa, Çocuğunu nasıl olsa okutuyor. Çocuk pek akıllı
sayılmasa da, Onu okutuyor, meslek sahibi ediyor. Doğal yetenekleri
açısından sıradan bir elektrik tamircisi olacak biri, ailesinin parası sayesinde yüksek elektrik mühendisi oluyor. Boyuna özel üniversiteler açıldığı için, eğitimde eşitsizlik ayyuka çıkacaktır bundan böyle. Varlıklılar, yılda binlerce dolar verip çocuklarını okuturlarken, parasızların beli büsbütün bükülecek, sınırlı sayıda burslardan yararlanmak olasılığını bulamayan pırıl pırıl halk çocuğu yüksek eğitimden yoksun kalacaktır. İşte bu yüzdendir ki, belirli bir siyasal tutumu olmayanların, yani solcu olduklarını hiçbir zaman iddia etmeyenlerin, ya başka bir yerde öğretmek olasılığını bulamadıkları ya da daha çok para kazanmak için bu tür kurumlarda çalışmalarını normal görüyorum da, solcu geçinip, yüksek ücretlere karşılık o özel üniversitelerde ders verenlere şaşırıp kalıyorum. Eskiden solcu olduklarını, ama artık "Yükselen Değerler" den yana cephe aldıklarını açıkça söyleseler, o kadar şaşmayacağım. Ama bir yandan solculuk taslarken bir yandan da sosyalizmin başlıca ilkelerinden biri olan parasız eğitimi yadsımalarını aklım almıyor.
Üniversite eğitimiyle ilgili, beni çok üzen başka bir konuya da kısaca
değinmek istiyorum: Üniversitelerimizde Türkçe yerine İngilizce eğitim
yapılması tam bir rezalettir bence. Yabana diller elbette ki öğretilmelidir;
hem de çocuk küçükken ilk okulda başlayarak lise öğrenimi süresince
devamlı öğretilmelidir. Ama üniversitelerde ancak yabancı filolojilerdeki
Türk hocalar yabancı dil kullanabilir. Örneğin, İngiliz edebiyatı dersi
verirken, bir öğretim üyesi İngilizce konuşmayı, ötekisi Türkçe konuşmayı
yeğ tutabilir. (Nitekim ben kendim, öğrencilerim İngiliz edebiyatı
okuduklarına göre, mümkün olduğu kadar bu dili duymaları için, İngilizce
ders verirdim.) Ama şimdi birçok üniversitede yapıldığı gibi, bütün
derslerin İngilizce verilmesinin, bunun "Globalleşme" denilen yutturmacanın doğal bir sonucu sayılmasının, sömürge olduğumuzu resmen kabul etmekten başka bir anlamı olamaz. Avrupa ülkeleri de globalleşiyor sözde. Gelgelelim, Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da İngilizce eğitim yapan bir tek üniversite yok. Ne acıdır ki/ ancak bizim memleketimizde var böyle bir kepazelik. Üstelik anladığım kadarıyla yabancı dilde yüksek öğretim görenler, ne o dili doğru dürüst öğrenebiliyorlar, ne de kendi ana dillerini. İngilizceleri de yarım yamalak kalıyor, Türkçeleri de.