“Büyüklerin dünyasını, iki yüzlülüklerini, yalanlarını, toplumdaki haksızlıkları, eğitim alanındaki saçmalıkları çocuk gözüyle veren bu yapıt okunmalı.” demiş yazar Onat Kutlar. “Bu kitabı başka neden okuyayım?” derseniz, 1960’ların yaşam biçimini anmak da eklenebilir.
Çocukların gözünden yetişkinlerin nasıl göründüğünü anlatan ve iki arkadaşın mektuplaşmasıyla ilerleyen eser bana yaşayışın geçmişten günümüze ne kadar değiştiğini hissettirdi. Değişen pek çok şey var, evet. Ancak yetişkinlerin verdiği öğütlerle kendi yaşam biçimlerinin uyuşmamasındaki tutarsızlık hep aynı kalmış. Biz millet olarak öğüt vermeyi çok seviyoruz ama uygulamayı başaramıyoruz ne yazık ki!
Yazar da büyürken çocuk kalabilmenin önemini anlatıyor ve bunu öğütlüyor hep. Kitabın sonunda yazdıklarıysa beni hayal kırıklığına uğrattı ve eleştirdiği yetişkinler gibi olduğunu gösterdi.
“Ne var ki bu öğütlerin veriliş biçimi, başka büyümüşlerin çocuklara verdiği öğütlere benzemiyor. Ama gerçek yaşamımda, öz çocuklarıma böyle yapabildiğimi sanmayınız. Ben de öz çocuklarıma, bütün öbür büyümüşler gibi davranıyorum. Çünkü sanki aradan binlerce yıl geçmiş gibi ben de çocukluğumu unutmuşum. Bunun yanlış olduğunu bilsek bile başka türlü davranmak elimizde değil. (s.185)“
Çocuklar hep harikalar bence ve herkes hep çocuk kalabilmeli!
23.02.2023//03.03.2023