Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Doğu Dünyasında Bilimin Neden İlerlemediğine Dair Bazı Düşünceler
Bazı Avrupa yazarlarının, İslâm dininin özellikle Eş'arî ve Gazalî ile kurulan ilâhiyatının, bilimin ilerlemesine engel olduğunu söyledikleri doğrudur. Örneğin doğubilimci Edward Sachau Birunî'nin Asar-ül-bakiye'sini İngilizceye çevirdiği vakit önsözünde diyor ki: «IV. yüzyıl İslâmın akılsal ve zihinsel tarihinde bir dönüm noktası olduğu gibi yaklaşık olarak 500 tarihinde (milâdî 1106) ehl-i sünnet inançları güçlü biçimde kurarak bilimde serbestçe araştırma devrini kesin olarak kapatmıştır. Eş'arî ve Gazalî gelmeselerdi Araplar belki Galile'leri, Kepler'leri ve Newton'ları yetiştiren bir toplum olacaktı». Bu yolda söylenenleri doğru gibi kabul etmek pek uygun değildir. Bir kere bilimsel ve zihinsel ilerlemelerin, gelişmelerin durmasını, yalnız dinde ortodoks inancın kuruluşuna bağlamak pek doğru olmaz. Bundan başka Gazali'den sonra birçok büyük bilgin ve filozoflar gelmiş ve yeni yeni yapıtlar bırakmışlardır. Bunlardan biri ve en ünlüsü İbn-ür-Rüşd'dür. Öte yandan Tahafüt-ül-Felâsife'siyle kendisinden önceki İslâm filozoflarını eleştirmiş olan Gazali'nin bilim dünyasını karanlığa boğmak istemeyecek kadar geniş düşünceli bir kişi olduğunu savunanlar da vardır. Örneğin, «Gözümüzün önünde bir adam bir dağdan havalanıp öteki dağa uçsa da sonra beş kere beşin yirmi edeceğini ileri sürse, başardığı harika benim gözümde, o davasını tanıtlayamaz» sözü Gazali'ye mal edilir (bkz. Ahmet Mithat, Nizali ilm ü din, III, 370). Bazılarının da Moğol istilâsını, özellikle Bağdat'ın Hülagû tarafından alınmasıyla oradaki 36 kütüphanenin yıkılarak Dicle'yi siyaha boyayacak kadar çok yazma eserlerin nehre atıldığını, Doğuda bilimin düşüklüğüne neden göstermeleri de o kadar güçlü bir kanıt değildir. Gerçi Bağdat'ın Hülagû tarafından zaptı hengâmesinde (1258) şehrin tahrip olunan taraflarında kütüphanelerin de yakıldığı kabul edilirse de Hülagû'nun zamanının bilginlerini koruduğu da bilinir. Örneğin büyük astronom ve filozof Nasirüddin Tusi adı geçtiği zaman Hülagû'yu hatırlamamak olanaksızdır. Bu bilgin Azerbaycan' daki Maraga şehrinde bir rasathane kurmuş ve o zamanın en mükemmel araçlarıyla donatmış ve ömrünün sonuna kadar orada çalışmıştı. Bu kurumda Hülagû'nun büyük yardım ve etkisi olmuş, hatta denildiğine göre Tusi vakıf yönetimi müdürlüğüne atanarak bu kurumun geliriyle Maraga rasathanesi yaptırılmıştır (bkz. Fuat Köprülü, Maraga Rasathanesi Hakkında Notlar, Belleten, 23-24, 1942). İran tarihçilerinden Muhammed Cüveynî (1233-1283), İsmailiye mezhebinin bir kolu olan Haşişiyyun (Les Assasins) üzerine Hülagû'nun seferinde beraber bulunmuş ve merkezleri olan Alamut kalesi zaptolunduğu zaman, birçok bilimsel yapıtlar bu zatın önlemesiyle yok olmaktan kurtulmuştu. Bu ünlü tarih yazarını, Hülagû sonradan Horasan ve Bağdat valiliğine atamıştır. Bağdat'ın, zaptından önce, 36 kütüphanesi olduğunu söyleyen coğrafyacı İbn-Said-ül-Magribî de Hülagû'nun Kilikya'da özel konuğu olmuştur. Buna karşı istilâdan hemen sonraki zamanlarda, yani XIV. yüzyılda Moğolların erişemedikleri Suriye ve Mısır ülkelerindeki oldukça parlak tıp okullarının bulunması ve Moğollar tarafında ise böyle okulların bulunmaması, Moğol istilâsının Doğuda bilimi söndürdüğüne bir kanıt olarak söylenmektedir. Bu istilânın bilimi söndürmekte pek önemli bir etken olmadığını Barthold da söyler (bkz. W. Barthold - Fuat Köprülü, İslâm Medeniyeti Tarihi, 1940). Batı İslâm dünyasında, yani İspanya'da, Araplar kovulduktan sonra, Ximenes adında bir kardinalin Giranata'nın Bab-ür-remle meydanında, bir milyona yakın Arap kitaplarını yakması da Batıda İslâm felsefe ve biliminin durgunluğun neden olarak gösteriliyorsa da bütün bu sebepler kestirim ve varsayım derecesini geçemiyor. Diğer taraftan Geogre Sarton Introduction to the History of Science adlı yapıtının girişinde (s. 29), Doğu biliminin çöküşünden bahsederken diyor ki: «Nasıl oldu da Renaissance'ta Batı ulusları ilerlemeye başladıkları halde Doğu ulusları oldukları yerde kaldılar ve hatta bildiklerini de unuttular? Bunun açıklaması pek kolaydır. Bu devirde Bati ve Doğu uluslarının her ikisi de iskolastik belâsına uğramışlardı. Batı iskolastikle başa çıktı, fakat Doğu çıkamadı. Çünkü Batı bu başarının tek etmeni olan deneysel metodu (yani bilimin yeni metodunu) bulmuştu. Halbuki Doğu bu metodu bulduysa bile iyi uygulayamadı. Fakat niçin? İşte buna yanıt vermek hemen hemen olanaksızdır... Acaba bu, Doğu uluslarının bazı üstün zekalı çocuklar gibi, vaktinden önce yetişerek yine vaktinden önce gelişmelerine birdenbire duraklamış olduklarını kabul etmekle açıklanamaz mı?»
Sayfa 89-91
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.