Katre-i MatemMüthiş bir İskender Pala romanı,
Gerçekten bu aralar okuduğum en iyi kitaptı sanırım. Şöyle kısaca özetlemeye kalksam sayfalar dolusu bir inceleme çıkar, üslubuna, kurgusuna hayranlığımı dile getirsem öve öve bitiremem. Alıp elime saatlerce bırakamayışımı mı anlatsam, olaylardan bağımsız gibi görünen ancak kitaptan asıl lezzeti almamı sağlayan derkenarlardan mı bahsetsem bilemedim. Gerçekten ne söylesem eksik kalır diye düşünüyorum.
Bir divan edebiyatı aşığı olarak çok kez İskender Pala'nın derlediği gazelleri, kasideleri okumuştum. Divan edebiyatından seçkileri barındıran kitaplarını da inceleme fırsatım olmuştu. Ancak romanlarına henüz bir adım atmamıştım. Okuduğum ilk romanı da Katre-i Matem oldu.
Romanımız, bağrı şerha şerha ayrılık derdiyle yarılmış, seherlerde gözyaşı dökmekten bitap düşmüş, sevdiğinin hayaliyle mest olan bir Kara Şahin'in, hubbı şedid konusunda ondan geri kalmayan can dostuyla ve sonrasında hayatlarına dahil olup davasına yardımcı olan gönüldaşlarıyla düştüğü macerayı konu ediniyor.
Romanın Lale Devrinde geçiyor olması da galiba beni büyüleyen noktalardandı. Dönemin siyasi ve sosyal olaylarına da az çok hakim olunca bende daha çok anlam kazandı ve olaylar arasında bağlantı kurup kavrayabilmem açısından fayda sağladı.
Hemen her kitaptan kendime bir pay çıkarmaya çalışırım. Çünkü okuduğumuz her cümle, izlediğimiz her kare, yaşadığımız her olay ister istemez belleğimizde yer eder. Bu kitaptan da bende kalıcı olmasını istediğim, kulağıma küpe edindiğim pek çok şey oldu ve bana çok şey kattı.
Tüm bir roman aşkı uğruna, sadakati uğruna, üstelik öleni geri getiremeyeceğini bile bile sevdiğinin katillerini arayan sevdalı bir yiğit etrafında şekilleniyor. Hal böyle olunca vazgeçmek dediğimiz şey aşka haksızlık değil mi diye düşündüm. En umutsuz anda bile yeni bir çıkış yolu aramayı, söz konusu sevdiğimiz kişi olunca canından bile vazgeçebilmeyi, gidilen yolda dostla menzil almayı bir kez daha düstur edindim.
Tüm ömrünü verdiği sözü tutmak için, bir sırrı saklamak ve canı pahasına muhafaza etmek için feda eden güçlü bir kadın tanıdım.
"İki ömrüm olsaydı ikisini de İstanbul'da geçirmeyi çok isterdim." diyen efendiyle beraber İstanbul sevdamı tazeledim.
İçindeki ateşi söndürmeye çalışırken daha çok harlayan bir âşık edasıyla İstanbul'un lalesine, sarayına; sokağına, toprağına bir kez daha yandım.
Ve bu kitabı da son sualde geçen bu manidâr alıntısıyla hafızama nakşettim:
"Ele girmezse eğer sevdiğimiz
Ne çare eldekini sevmeliyiz "