Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
— Yüzü çirkin olanın ahlakı da çirkin midir?
İnsanlar arasında oldukça yaygın bir önyargı dayanağı vardır: dış görünüş. Evvela kişiyi, güzelliğine veya çirkinliğine yani göze hitap edip etmemesine göre yargılarız. Bu yargılamayı kıyafetleri, üslubu ve davranışları ile genişletiriz. Toplum acımasız yargılarının oklarını kişiye çevirmekten büyük bir haz duyar. Ve bu okların hedefi olan herkes kendini aklamak için farklı yollar denerler. Kimisi sessizliği ve ezilmeyi tercih eder, kimisi gördüğü muamelenin tek çıkış yolu olduğunu düşünür ve ne gördüyse ona dönüşür. Reşat Nuri bize iki uç noktadaki iki karakterin bakış açısıyla kaleme alınmış bir roman sunmaktadır. Çok güzel ve güzelliğinin farkında olan Sâra ve Homongolos olarak adlandırılmış çirkin ve çirkinliğinin farkında olan Ziya'nın mektupları ile onların dünyalarına ve psikolojik yapılarına yolculuk etmekte ve özellikle Ziya'nın neden “bir kadın düşmanı” olarak anıldığının cevabını almaktayız. Gelin karakterleri tahlil edelim ve toplumun bir insani bir kadın düşmanı veya Homongolos seklinde anılmasına sebep olacak kadar insanlara ve aşka küstüren sebeplere bakalım. İlk durağımız Sâra. I.BÖLÜM: SÂRA'NIN MEKTUPLARI Sâra oldukça güzel, güzelliği ile herkesi kendine hayran bırakan şımarık zengin bir kızdır. Sâra’nın mektup yazdığı iki kişi vardır: yakın arkadaşı Nermin ve sevgili paşa babası. Bu iki isim özellikle paşa babasına yazılan mektuplar Sâra’nın kişiliğini çözmemiz açısından önem arz etmekte. Çünkü okuyucuların gözüne Sâra ile ilgili en çok göze batan husus onun fazlaca şımarık bir kız olmasıdır. Ben dahi pek çok kez gözlerimi devire devire okudum. Nermin’e yazdığı mektuplarda bu şımarıklığı açık şekilde görürken paşa babasına yazdığı mektuplar kendisi hakkında daha derin psikolojik tahliller yapabilmemizi sağlıyor. Öyle ki paşa babasına yazdığı onca mektuba rağmen babası kızı ile sıkı iletişim kurmamakta, tabiri caizse önemsememektedir fakat bu önemsememe kızının istediklerini yapıvermek ama onunla vakit geçirmemek şeklinde bir ilgisizliktir. Oysa Sâra babasını çok seviyor ve kendi ifadeleri ile sevgili babasının dizinin dibinde yasamaktan başka emeli olmadığını söylüyor. (sf.108) Bu mektuplar bize Sâra'nın neden bu kadar şımarık olduğunu gösterir niteliktedir. Yazar Reşat Nuri de büyük ihtimalle bizlere başarılı bir psikolojik tahlil sunmak ve Sâra'nın şımarıklığının sebebini göstermek için bu mektuplaşmayı romana dahil etmiştir. Çünkü paşa babasına mektuplarında asıl olay ile ilgili detaylar yer almamaktadır. Paşa baba kitaba Sâra'yı tanımamızı sağlayan kişi görevi ile girmiştir. Sâra'nın kendine güveni ve güzelliğini abartması o denli fazladır ki kuzeni Vesime’nin eşi olacak Remzi Vesime'ye etrafındaki en güzel kız olduğundan bahsetmesi ile Sâra bunu bir meydan okuma olarak görmüş ve Remzi'yi bunu söylediğine pişman etmek istemiştir. — Homongolos “Ziya" Sâra'nın ve dışardakilerin gözünden Ziya, oldukça çirkin ama bir o kadar da atletik bir sporcudur. İnsanlar ile eğlenmeyi sever ama bu eğlenme zorbalık etmek değildir. İyi bir yüzücü olan Ziya İstanbul'un sularında boğuluyor taklidi yaparak vapur ile seyahat eden insanları kandırır ve bunun ile eğlenir. Hatta bir şaka sırasında Sâra da o vapurdadır. Onun dışında motoru ile sokaklarda gezip kampta takılır. Suratından dolayı ona "Kayabalığı" lakabı da takılmıştır. O bu lakaplara aldırış etmez hatta bu lakapları pekiştirecek eylemlerde bulunur. En çok da Homongolos yani “kadın düşmanı” olarak nam salmıştır öyle ki kadınlardan haz etmediğini, onların erkeklerden zayıf yaratıklar olduğunu düşünür. Aşk ve sevgi gibi duygulardan yoksun bir kalbi vardır. Bu iki duyguya sahip olanlara acıyarak bakar. Yani taştan bir kalbi vardır. Dünyanın güzelliklerini görmez. İşi gücü spor yapmaktır. Kadın meclislerine yeni yeni katılan, kaba saba bir adamdır. İki ana karakterimizi tanıttıktan sonra olaya geçelim. Olaydan sonra da derin bir ziya tahlili yapmak mecburiyetindeyiz çünkü üstte yaptığımız tanımlar eksik veya yanlıştır. Olayı ise kısaca anlatmak gerekirse İstanbul'un şımarık zenginlerinden olan Sâra dayısının kızının düğünü münasebeti ile bir kasabaya gitmektedir. Burada güzelliği ile geldiği andan itibaren dikkatleri üstüne çekmiştir. Yarışma sebebi ile kasabaya içinde Ziya'nın da olduğu bir grup sporcu gelmiştir. Zenginlere özgü şekilde eğlenmek isteyen Sâra ve arkadaşları bu sporcuları davet ederler. Özellikle kadın düşmanı olarak tanınan Ziya'yı yani Homongolos'u görmek istediklerini söylerler. Homongolos adının hakkını vererek hanımları aşağılar ve bir sinir harbi yaşanmasına sebep olur. Güzelliği ile herkesi kendine hayran bırakan Sâra ise ilk defa güzelliğine aldırmayan bir erkek ile tanışır. Üstelik bu erkek kadınları aşağılayan biridir. Sâra bunu gururuna yediremez ve Homongolos’u kendine aşık ederek onun kibrini yıkacak ve intikam alacaktır. Planı yakın çevresindeki kadınlar tarafından da desteklenir. Planı hakkınsa gelişmeleri Nermin’e anlatır ve bir gün planının sonuna çok yaklaşmışken elim bir haber alır. Homongolos bir motor yarışında kaza yapmış ve vefat etmiştir. Hikayemiz mezarına çiçek diken Sâra’nın planını sonlandıramamasına üzülmesi ama bu adamın ölümü hak etmediğini ifade etmesi ile biter. Buraya kadar bir kadının mücadelesini okuyoruz ve yeri geliyor “Aferin kız sana! Göster şu hadsize gününü.” Diyoruz. Sâra sadece mektup yazarak dahi biz okuyucuları kendi dünyasına alıştırmıştır. Fakat Reşat Nuri Homongolos’un mektuplarının olduğu kısım ile biz okuyucuların suratına gerçekleri bir tokat gibi çarpıyor. II. KISIM : HOMONGOLOS'UN MEKTUPLARI Ziya'nın ölen arkadaşı Necdet'e yazdığı mektupların yer aldığı bu bölüm bizlerin Ziya hakkındaki fikirlerimizi değiştirecek niteliktedir. Üstte kısaca Ziya'dan bahsetmiştik fakat anlatılanlardan daha fazlasıdır Ziya. Simdi de ağır ağır Ziya'yı sindireceğiz. Öncelikle Ziya'nın kıymetlisi, biricik dostu Necdet'ten bahsedeyim. — Necdet Necdet ziya ile ayni mektebe gitmiştir. Çok sessiz, nahif, mahzun ve kendini koruyamayan yani başkalarına zorbalık etmediği için ezilmeye layık görülen bir tiptir. Öyle ki herkesin zorbalık ettiği tipler dahi Necdet karşısında aslan kesilirler. Zamanında tipi ile dalga geçilip fazlaca zorbalığa uğrayan Ziya Necdet’in kendini koruyamadığını fark edince ona kol kanat gerer ve himayesine alır. O günden sonra çok iyi dost olurlar. — “Zalim Ziya!" Necdet’in bir deli mayın sebebi ile yüzü yanar ve artık o ölüm döşeğindedir. Ziya Necdet'in nişanlısı Remidwe'nin çırpınmalarına rağmen Necdet'i ona göstermez. Herkes bu hareketi yüzünden ona “Zalim, kalpsiz!” dese de Ziya’nın asıl amacı Remide'nin Necdet'in nur yüzünü böyle görmemesi, hatırında yine o güzel yüzü ile kalmasını istemesidir. Kadın düşmanı olarak anılan Ziya işte böyle ince düşünceli bir adamdır. Çünkü çirkin bir surata sahip olmanın ne demek olduğunu bilir ve güzel yüzlü dostunun hatıralarda öyle kalmasını istemektedir. Ziya'nın bu ince düşüncesini su alıntı ile göstereyim: “Son defa birbirinizi görmenize müsaade ettiğim halde geçecek sahneyi gözümle görmüş gibi biliyordum. Yüzünün korkunç yarasını gördüğü zaman korku ile, hatta belki de istikrah ve nefretle feryat edecek, ellerini yüzüne kapayacaktı. Bir genç kızın pürhayal gözleri, çirkin bir maskenin altında saklı güzel bir ruhu görmeye muktedir midir sanıyorsun? Sen, çirkinliğin ne olduğunu anlamadan yaşadın, anlamadan öldün. Homongolos, bu derdin ezeli aşinasıdır. Kimse hakikati onun kadar acı tecrübelerle görüp anlamamıştır. “Evet, Remide seni gördüğü zaman korkusundan feryat edecek, ellerini yüzüne kapayacaktı. Sen, belki bu hareketi görecek, tesellisiz ölecektin. “Sevdanız, bir anda bir eski hatıra haline gelecekti. Bu genç kız, ihtimal, bu hatıraya hürmet ve merhamet edecek kadar ruh kuvvetine sahiptir. Belki son veda busesini esirgememiş olmak için yüzünde yanmamış, yaralanmamış bir yer arayacaktı. Gözlerini kapayarak, kendini zorlayarak belki seni son bir defa öpecekti. Fakat, bu busenin soğukluğunu ömrünün sonuna kadar dudaklarında hissedecekti.” (sf.142) Necdet Ziya için öyle değerlidir ki şu alıntılar bunu destekler niteliktedir: “Böyle, ellerim ensemde kilitlenmiş, gözlerim havada, ne kadar yattığımı bilmiyorum. Gözlerimin önünde bir sinemadır başladı... Bu sinemanın sahneleri, manzaraları, çehreleri, vakaları karmakarışıktı... Film, birçok yerlerinden kopup yamanmıştı... Vakadan vakaya, manzaradan manzaraya allıyor, kâh parlak, kâh karanlık akıp gidiyordu. Bu sinemanın başlıca kahramanları iki kişiydi: Biri ben, biri de sen. Benim melun ve gülünç çehremle senin güzel yüzün Necdet.” (sf.138) . “Dünyada ilk defa benim de bir sevdiğim insan oluyordu. Merhamet, muhabbet, arkadaşlık denen güzel şeylerin zevkini ilk defa duyuyordum. Ruh yalnızlığı denilen korkunç hastalıktan sen beni kurtarıyordun.” (sf.157) . “Evet, aşk denen şeyi tatmadan dünyadan geçecektim. Fakat sen, bana hiç olmazsa dostluğu, arkadaşlığı tanıttın Necdet... Mahrum bir insan için bu da epeyce bir şeydir.” (sf.165) . “Konuştuğum ve beraber gezdiğim bazı insanlar için "arkadaşlar" kelimesini kullandım Necdet... Halbuki benim dünyada tek arkadaşım sendin...” (sf.166) — Ziya’nın Çocukluğu Ziya yaramaz hatta haşarı denilecek bir çocuktu. Ailesi ve mahalledekiler ondan bıkmışlardı. Yatılı okula gittiği vakit rahat ediyorlardı. Okul ile pek arası yoktu. Öğretmenlerine sataşır ve okuldan kaçardı. Fakat okulu haraca bağlamadan önce fazlaca zorbalığa maruz kalmıştı. Özellikle çirkin suratı yüzünden onunla alay ediyorlar ve ona çöpten kavun kabuğu yedirmek gibi çirkin davranışlarda bulunuyorlardı. Okulda korkunç ve insanlık dışı muamelelere maruz kalan ziya, daha on yaşında bir hakikate ermişti: “Kendimden başka kimseye güvenmemeliydim. Bunun için de çok kuvvetli, vurucu, kırıcı bir çocuk olmak lazımdı. Böylece hem kendimi müdafaa edecek, hem de düşmanlarımdan eski acılarımı çıkaracaktım.” “ ‘Kuvvetli olmak, kendinden başka kimseye güvenmeme' insanlar için olsun, cemiyetler için olsun, bu en büyük hakikattir.” (sf.160) Ve aldığı bu karar ile kendisine zorbalık eden kimse kalmaya kadar okulda günden güne hakimiyet kurmuştur. Tüm bu zaman boyunca da sportif faaliyetler ile kendini geliştirmiştir. Fakat onun en büyük motivasyonunun zalimler olduğunu da şu cümlelerinden anlayabiliyoruz: “Kimse artık bana sataşmaya cesaret edemiyordu. Böyle olunca ben de kimseye fenalık etmeye lüzum görmüyordum. Demek ki eskiden haşin, zalim, sinsi ve merhametsiz bir çocuk oluşum sırf başkalarının zulmüne, haksızlığına karşı kendimi müdafaa etmek mecburiyetinden doğuyormuş...” Reşat Nuri bizlere bir yetişkinin geldiği kötü halin temelinin çocukluğunda gördüğü muameleye dayandığını sezdirme yoluna gitmiş, akıcı ve başarılı bir anlatım sunmuştur. — Bir Toplum Daha Ne Kadar İleri Gidebilirdi? Aşkta kazanamıyordu Ziya çünkü yüz güzelliğinin olmayışı ile bir kadına bakacak kadar dahi cesareti yoktu. O da en iyi olduğu alana yönelecek ve dünyaca ünlü bir sporcu olacaktı. Lakin burada dahi suratı ile yargılanmıştır. Karşısındaki rakip güzel yüzlü bir adamdı ve onun suratına attığı her yumrukta insanların sesleri Ziya'nın aleyhine yükseliyordu. Dikkati dağıldı ve suratını kanatan bir yumruk ile karşılaştı. Seyirciler ne yaptı dersiniz? Sevinç naraları attılar. Tüm bu olayın özeti niteliğinde çok acı bir cümle sarf eder Ziya: “Yüzümdeki yara iki gün bile devam etmedi. Fakat bu vakanın yüreğimde açtığı yara senelerce işledi.” Güzellik algısı bu denli tehlikeli ve maruz kalan kişinin hayatına bir o kadar etki eden bir unsurdur. Kişinin hayata bakışını ve kararlarını etkiler. Öyle ki bu kişi insanlara, aşka dahi küser. Fakat tüm bu buhran ve yalnızlık içinde kendini bulabilir. — Ziya'nın Yalnızlığı Ziya güzelliğinin noksanlığının verdiği hislerle boğuşmak için kendine yollar arar. Yaşıtları hanımlar ile konuşurken o cesaretini kırdıkları için bu güzel duygulardan mahrumdur fakat kitapları vardır. Kitaplarında yalnızlığı görür ve kendi yalnızlığının farkına varır. Ziya kitaplardaki yalnızlığa mahkum insanlardan olduğunun farkına varır. Kendine çirkin demekten gocunmayan ziya çirkinliğinin onu hapsettiği ebedi yalnızlıkta kaybolmaktadır. Yalnızlığı öyle bir raddeye gelmiştir ki senelerdir ölü olan arkadaşına bu mektupları yazmasını şu cümleleri ile açıklar: “Senelerden beri toprak olmuş bir ölüye niçin bu mektupları yazdığımı belki biraz anladın Necdet! Çünkü sağ olsaydın beni daha fazla anlamana imkan olmayacaktı.” Peki ne oldu da Necdet’e yazmaya karar verdi ziya? Onun inatçı suskunluğunu dahi dağıtacak bir olay... Gönlünü bir güzele kaptırmak üzereydi. Yıllarca sakındığı başına gelmişti sonunda. — Ziya, Sâra'nın Pençesinde Sâra... Ona bahsedilen inanılmaz güzellik ile reddedilmek ne demek hayatı boyunca görmemiş genç kız. Ziya ile buluşana kadar reddedilmek ne bilmiyordu tabii. Ziya’nın kadın düşmanı şeklinde tanınması ve ona karşı soğuk davranışları sebebi ile onu kendine oyun edinmiş ve bu adamın savunmasını yıkmaya ve kadınlara ettiği kötü lafların intikamını almaya inat etmişti genç kız. Ziya ise Sâra’nın bu planından habersiz genç kızın gerçekten kendisine karşı bir şeyler hissettiğini düşünüyordu. Hatta tüm kışkırtmalarına karşı Sâra oldukça sakin ve anlayışlı yaklaşıyordu. Bu da Ziya'da “Bu kız farklı biri, dedikleri gibi şımarık değil.” anlayışını uyandırıyordu. Ama bir yandan da inanamıyordu yaşananlara. Yılların verdiği tecrübe ile Sâra’nın kendisi ile alay edeceğini düşünüyordu. Ta ki kız onu daha fazla avuçlarının içine alana kadar. Ziya kendini kaptırıyordu. Hayatında kendini sakındığı bu his ile ilk defa karşılaşıyordu. Öyle ki Sâra’nın yanında o doğa güzelliklerine gözleri kör olan adam çizgisinden çıkıp ayın güzelliği hakkında konuşacak kadar gardını düşürüyordu. Sâra ise bu adamı anlamak için çabalamıyor, dediklerini hayret ile dinliyordu. Bu konuda Sâra’ya da katılmak mümkün. Anlaşılmak için uğraşmayan, bir kalkanın ardında yaşayan birisini ne kadar tanıyabiliriz ki? Sâra da gururuna yediremeyerek bir inat yapmaktadır. Homongolos'un gerçek fikirlerini öğrendikten sonra da okuyucu “Lütfen ziya Sâra'nın planını öğrenmesin, kalbi daha fazla kırılmasın, insanlara daha fazla küsmesin." şeklinde dileklerde bulunuyor. Hatta Homongolos'un ölüm haberine üzülmek ile birlikte buruk bir sevinç de yaşıyor. Fakat Reşat Nuri okuyucusunu biraz daha çarpmak istiyor. — Ziya Her Şeyin Farkında “Sen artık öldün çocuğum, dedim, onun gözlerinde büsbütün başka bir dünyaya baktın... Artık yaşayamazsın...” (sf.192) Ziya zeki bir adamdı. Sâra'nın oyununu anlamış ve korkunç bir ıstırap içerisindeydi. Fakat kendini Sâra ile buluşmaktan da alamıyordu. Ziya bie uçurum kenarında dengesini sağlamaya çalışan biriydi şimdi. Bir sevda rüzgarı onu devirmeye yeterdi. Fakat düşecekse eğer bu yıllarca kaçtığı sevda rüzgarı ile değil, kendi iradesi ile olacaktı. Tüm bunları geride bırakarak hikayemizin sonuna varıyoruz. Her iki mektup serüveni de Homongolos'un ölümü ile son bulmaktadır. Sonunda aşkı öğrenen Ziya bunun bir aldatmaca olduğunun farkına varınca felsefesine ihanet etmenin ağırlığı altında ezilmiştir. Ve biricik arkadaşına bu mektupları ulaştırmanın vakti geldiğini düşünür. Ziya biz okuyuculara şu sözler ile veda eder: “Zaten söylemiştim ya... O gece onun gözlerinde başka bir dünyaya baktıktan sonra etrafımdaki şeylerde bir tat bulmak kabil değil. Yarın bir motosiklet müsabakası var... Galiba bir kaza olacak... O gece onunla kenarında dolaştığımız bayırdan yuvarlanacağım... Buna cesaret edersem görüşmemize ancak yedi sekiz saat kaldı Necdet... Şimdilik Allahaısmarladık. “ (sf. 194) Ziya’nın vedası da hayatındaki tutumu gibidir. Hayatında derdini kimseye anlatma gereği duymadığından kimse de onu anlamaya tenezzül etmemiştir. Vedası ise kimsenin akıllarında soru işareti bırakmayacak şekildedir. Kaza süsü verilmiş bir intihar... İncelememe çok hoşuma giden bir alıntı ile noktayı koymak istiyorum. “İnsanlar vardır ki, menfaatleri müşterek olduğu için birbirlerini severler. Öyleleri vardır ki mesela hayatları bir arada geçtiği yahut fikirleri, hisleri birbirine uyduğu için sevişirler. Fakat öyleleri de vardır ki, menfaatleri, hayatları, fikirleri, hisleri birbirine tamamıyla yabancıdır. Fakat buna rağmen yine birbirlerine karşı bir ruh incizabı duyarlar. Bence sevginin asıl makbul nev'i budur.” (sf.166)
Bir Kadın Düşmanı
Bir Kadın DüşmanıReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 20104,025 okunma
··
1.109 görüntüleme
E okurunun profil resmi
çok güzel bir inceleme olmuş!! beni aldı ve sırf bu kitabı okuyabilmek için sabırsızlıkla teneffüsleri beklediğim lise günlerime götürdü. kitabı tekrar okuyasım geldi. teşekkürler <33
beliz ♡ okurunun profil resmi
rica ederimm bu kitabin tadi lisede bi baskaydi ♡
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.