Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

64 syf.
·
Puan vermedi
'Merakımız varsa dahi ilgi duyamıyoruz, dikkat kesilemiyoruz. Dikkatimiz yazılım ara yüzeylerinin arasında, bir yüzeyden diğerine atlamakla meşgul.' diyen yazar, ‘Dikkat kesilelim de hangisine dikkat kesileceğiz?’ diyen ben :) Bu incelemeyi görünce muhtemelen 'Dikkat kesilecek kadar mühim mi?' diyen siz de haklısınız. Kitap tam olarak da bunu anlatıyor. Çağımızı diğer çağlardan ayırt eden karakteristik özelliklerini, insanımızın, toplumumuzun genel vaziyetini ortaya koymayı hedefliyor, bir eleştiriye tâbi tutuyor da diyebiliriz. Bu gerçekler elbette biraz çarpıcı biraz yaralayıcı çokça da rahatsız edici. Okurken tam olarak böyle demekten kendinizi alamıyorsunuz. Derin olanı düşünelim. Durmayı, seyr etmeyi, tefekkür etmeyi, dinlemeyi ve hayret etmeyi.. Bunlar hala var mı? Ya da bunları en çok yaptığımızı sandığımız anlarda bile gerçekten yoğunlaşabiliyor muyuz, kendimizi o an’a bütünüyle verebiliyor muyuz? Kitap okumak bizim için kitap biriktirmekten fazlası mı? Bir diğerine geçmek hızı mı daha büyüleyici yoksa aynı kitabı belki yüz kez okuyabilecek vukufiyetin peşinde miyiz? Yürüyor muyuz? Hayır ihtiyaçtan hâsıl olan yürüme durumunu kastetmiyorum. Bir yere yetişmeden, zihnimizi dinlendiren, koşturmayan, yetişme çabası olmayan bir yürüyüşü kastediyorum. Yahut en sevimli gezilerimizde de fotoğraf karelerinden bağımsız anlar var mı? Tabiatı duyumsamayı, o anı bütünüyle yaşamayı kastediyorum. Yoksa yorgun muyuz? Herkesin nasılsın sorusuna az çok verdiği cevaplar bizim de cebimizde mi? ‘İyiyim, ne olsun, koşturuyoruz..’ ‘Evet, ne iyi oldu ben de seni arayacaktım ama hep bir telaşe, nasıl yoğun anlatamam..’ Hepimizin yaşadığı, bildiği, içinde olduğu belki adlandırıp anlamlandırdığı belki de söyleme dökmediği bir yorgunluk ve yetişememe hali.. En çarpıcısı da nasıl farkında olmadan insanın kendi kendisinin hem efendisi hem kölesi konumuna geldiği! Kendi kendimize yetişemediğimiz, yorgun düştüğümüz gerçeği.. Yazarın aynı meseleyi ele aldığı bir videosu da var. Bu tarz felsefi kitaplarda ya da sosyolojik okumalarda benim açımdan en büyük handikap bi çözümün sunulmaması iken yazar bu konuşmasında bizi felsefenin kurtarabileceğini söylüyor.. Herkesin belki kendince buna bir çaresi var.. eğer gerçekten bu durum kendisini bir miktar rahatsız ediyorsa.. Kitaba metafizik teolojik bir şerh düşecek olursak bütün bu ultra hız, her an yeniden güncellenen veriler ve maruz kaldığımız ara verme kıtlığı insanı manevi olandan da koparıyor. Nitekim manevi olan hemen her şey o mana derinliğinden insanın nasibini alması üzerine kurulu denilebilir. Kuran’da sıklıkla ihtar edilen ‘Hiç dikkat etmezler mi?’ ‘Hiç bakmazlar mı?’ ‘Hiç düşünmezler mi?’ ayetleri insanı durup düşünmeye sevk ettiği kadar yaratılış hakkında da (göklerin, dağların, sivrisineğin, sütün….) daimi bir tefekküre davet söz konusu. O caminin köşesindeki huşu içinde manevi bir iklimin hazzıyla mesrur ve müreffeh abid.. Belki o da işe geri dönmek, yarım kalan pazarlığı tamamlamak, evrakları yetiştirmek telaşında biri olmuştur. Anlatmak istediğim birinciyi yüceltip ikinciyi küçük düşürmek değil ama o kendini verişin ne kadar kıymetli ve ne kadar unutulmaya yüz tutmuş olduğuyla ilgili. Zira Hz. Peygamber’in aniden mescidden ayrılıp geri döndüğünü gören sahabeler, kendisine nedenini sorduğunda evde bir miktar altın/mal vardı. Onların beni namazda alıkoymasından endişe ettim. Onları dağıttım deyişi.. Tüm bu minimalizm ve derinlik bizi kurtaracak sanıyorum kendimce. Tabii bunların tümüyle yaşadığımız hayattan sıyrılıp oluvereceğinin romantik bir düşünce kalacağını elbette biliyorum. Velhasıl benim naçizane kitaptan hissem ve düşüncelerim böyleyse de yazar derin bir tahlille teorisini her yönüyle ele alıyor, felsefi bir düzlemde konuyu irdeliyor. Bir kaç başlıkla kısımlara ayırıyor. Kitabın kapağı yazarın diğer kitaplarında da olduğu gibi dikkat çekici, sade ve çok güzel. Çeviri mi kısmen aciz kalıyor yoksa yazarın kimi zaman başvurduğu diğer felsefi kavramların alt yapısına sahip olmamanın yavaşlatıcılığı mı bilmiyorum okuyucuyu yer yer dikkat kesilmeye sevk eden bir yazımı yahut çevirisi var. Fakat güzel, rahatsız edici, okunulası, üzerine düşünülesi..
Yorgunluk Toplumu
Yorgunluk ToplumuByung-Chul Han · Açılım Kitap · 20151,022 okunma
·
255 görüntüleme
Mavi Kelebek okurunun profil resmi
Kaleminize, kelâmınıza ve yüreğinize sağlık çok fâidele bir inceleme olmuş. Kitabı okumaya başladığınızda kitap için şöyle söylemiştim kendi kendime, ne kadar garip ve bir o kadarda anlamlı bir ismi var kitabın, diye... O yüzden de biraz heyecanlı bir şekilde okudum incelemenizi. :) • "Yavaşlamanın Değeri" adlı kitabında yazar Carl Honoré hayatı yavaş bir tempoda yaşamanın yararlarını şöyle açıklıyor: "Akıllıca bir tempoda yaşarsanız, hayatınız daha güzel geçecektir. Yavaşlamak, her şeyi kaplumbağa hızıyla yapmakla ilgili değil. Yavaşlamak, hayatın iyi taraflarını tadını alarak yaşamaktan ibaret."... Güzel olan, kayda değer olan ne varsa yavaşlıkla yapılır çünkü... • Ve son olarak kelâmımı şu sözler ile bitirmek istiyorum, yaşamak mefhumu kişinin yaşadığı ânın farkına varmasıdır; yoksa çok insan tanıyorum nefes almayı yaşamak sanıyor. Adımlarımız, düşüncelerimiz ve sevgilerimiz derin ve yavaş olmalı bu sâyede güzelliklerin farkına varıp, yaşamın güzelliklerinin farkına varabiliriz diye düşünüyorum. Kendi şahsım adına incelemeniz için tekrardan teşekkür ederim, kaleminizin dâim olması dileğiyle... Huzurlu ve mutlu vakitler dilerim.🌸✨
âişe okurunun profil resmi
Yazar çok güzel ifade etmiş. Umarım sizin de bahsettiğiniz o derin yaşayışı ve anlamlı yavaşlığı hayatımızda yeşertebiliriz. Kalemim zayıf da olsa en çok da benim dağınık zihnime bir not bir hatıra bir tefekkür vesilesi olur belki ümidiyle bazen gayrete geliyor. Kitap benim kabaca zihnimde kuvvet bulan bu değerlendirmelerden çok daha fazlası kesinlikle. Okunmaksa hatta eleştirilmek de yazımımı belki bir miktar doğrultur diye teşvik edici oluyor hakikaten. Ben katkılarınız için kocaman teşekkür ederim. 🌼
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.