Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Soruşturma Sonucunda Suçlunun Postmodernizm Olduğu Ortaya Çıktı
Ömer İzgeç’in ilk romanı Fevkalbeşer Sair Bey ve Suskunluğu, ilk kez 2012 yılında Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanır. Roman, birbiri içerisine geçen öykü halkalarıyla postmodernist edebiyata kapı aralar. Romanda postmodernizmin parçalı üslubu benimsenmiş, geçmişle şimdi, şimdiyle gelecek birarada işlenir. Okuyucu farklı öykülerde farklı zamanlar dolaştırılır. Romanın hemen başında anlatılan öykünün IV. Murad zamanında geçtiği anlaşılır. Padişahlığın ve sarayın eleştirisine yer verilen bu satırlarda IV. Murad’ın tütün ve alkol yasaklarının halkı bezdirdiği, bunları tüketenlerin ve diğer tüm suçluların sert cezalara çarptırıldığı bir sahneyle açılır: “Padişahlığın tüm kudretiyle hüküm sürdüğü devirlerdi. Binbir çeşnili akşam yemeklerinden, davetlerden sonra artık eğlenceler gündüzlere sarkar olmuş, Hazine-i Hümayunda açılan gediklerin yamanması gayrimüslimlerin ardından, şimdi de tüm ahaliye yüklenmeye başlanmıştı. Vergiler her geçen gün biraz daha artıyor, öncekilere yenileri ekleniyordu. Artık, Frenk memleketlerinden getirilen soytarılar altın keselerini gördükçe taklalarını daha süratli atıyor, hokkabazlar padişahın karşısına her geçen gün farklı gözbağcılık oyunlarıyla çıkıyor, Uzak Doğu'dan getirtilen çekik gözlü, sarı tenli dilberler, altınların ışıltısından esriyip daha baygın bakıyordu. Saray dışındaysa Murad'ın kanunları vardı. Şehir kızıla boyanmıştı.” (İzgeç, 2023: 9) Böyle bir sosyal atmosferde yaşayan Aksak Ahmet adlı bir hırsızın bir gün ejderha motifli bir kolyeyi çalması ve suçunun cezası olarak idam edilmesiyle olaylar dizisinin yolu açılır ve roman ejderha motifli kolye ve ejderha motifi ekseninde gelişir. Romanda üç zaman vardır; önce, şimdi ve sonra. Bu üç zamanda da üç farklı öykü anlatılır fakat bu öyküler birbiriyle paralel olarak, birbirinin sebebi olarak gerçekleşir. Önceki zamanda yaşananlar Aksak Ahmet’in idam edilmesi ve Ahmet’in çaldığı kolyeyi Cellat’ın kendisi için almasıyla devam eder. Cellat, baba mesleği olarak devam ettirdiği işinde artık acıları, iğrenmeyi ve tiksinmeyi bir kenara bırakıp hissizleşmiş ancak çocuklarının bu mesleği yapmak yerine âlim, zanaatkâr olmasını isteyecek kadar da ideal sahibidir. Ahmet’i idam ettikten sonra ondan aldığı ejderha motifli kolyenin değerini öğrenmek için Ermeni Mangasar’ın dükkanına gitmesiyle Cellat’ın hayatında büyük bir dönüm noktası olur. Bu kolyenin Aynalı Ejder tarikatından birisine ait bir madalyon olduğunu öğrenir ve bu tarikat hakkında Mangasar ile saatlerce sohbet eder. Sohbetleri her geçen dakika koyulaşırken Cellat’ın tarikata yönelik merakı iyice kabarır. Kısa zaman sonra Cellat, Mangasar aracılığıyla Aynalı Ejder tarikatından birisiyle tanışır, onların varlık sebebini, amaçlarını ve tarikat yapılarını öğrenir. Kısa süre sonra da tarikatın etkisiyle kendisini onlardan biri olarak bulur. “‘Ben’ ile ‘öteki’ arasındaki çizgiyi yok ederek ‘her insanda öznesi farklı olan ama sonuçta tek bir birlikteliği biçimlendirecek’ bir evrensel barış, dinlerin ve ırkların birlikteliği emelini güden tarikat (…)” (İzgeç, 2023: 103) kendilerine ait yöntemlerle -ki bunlar arasında tarikata girecek olan adayı Aynalı Oda adlı her yanı aynalarla dolu bir odada aylarca tutmak, çilesi bitince de gözlerini dağlamak gibi uygulamalar da vardır- müritlerini seçerek birliğe ulaşmaya çalışır. Cellat’ın öyküsünden sonra yarı deli yarı şair yarı ressam bir adamın rehabilitasyondaki odasında yaşadıkları diğer öyküyü oluşturur. Bu öykü romanın hacimce en az yer tutan kısmıdır. Eskiden çok iyi bir yazar olduğunu söyleyen adam rüyalarında sürekli gördüğü ejderleri kırmızının tonlarını kullanarak resmeder. Kendi halinde ve kendi kendine konuşurken yanına oda arkadaşı olarak bir ihtiyar getirirler. İhtiyarın sürekli konuşup bir şeyler anlatmasından, soru sormasından ve resimlerine karışmasından usandığında onu boğup öldürerek katil olur ama aklî dengesinin yerinde olmaması sebebiyle hapsedilemez. Bunun yerine kendine ait bir hücreye kapatılır ve yıllarca oradan çıkmayı bekler. Romanın üçüncü öyküsü Dedektif Sair Bey’in bir cinayeti aydınlatmasını konu edinir. Teknolojinin geliştiği bir gelecek zamanda geçen öykü ünlü bir yazarın öldürülmesiyle başlar. Yazarın karısı Bayan Zair, dedektifi arayarak kocasını kimin öldürdüğünü bulmasını, kendi canlarının da tehlikede olduğunu ve bu işi çözse çözse kendisinin çözeceğini söyler. Dedektif Sair, yazarın öldürüldüğü mekâna giderek araştırmalar yapar ve son romanının müsveddelerini de yanına alarak ayrılır. Zaten yazarın başına ne geldiyse son romanı yüzünden gelmiştir. Romanda bir tarikatın ilkelerini, amaçlarını ve yapısını ifşa etmiş, tarikatın gizliliği tehlikeye girmiştir. Dedektif Sair, yazarın romanını okuyup tarikatlar hakkında aldığı notlara kafa yorar, içlerinden Aynalı Ejder tarikatına dair notları görür ve bu tarikatı araştırmaya başlar. Fakat hiçbir yerde yazarın romanı kadar detaylı bilgilere ulaşamaz. Dava peşinde bitkin düşen dedektif, peşinde birileri olduğunu sezer ve bunların Aynalı Ejder tarikatının mensupları olduğunu bilir. Tarikatı araştırdığı geç vakitlerden birinde çalıştığı merkezde birisinin dolaştığını duyan dedektif, bunların Aynalı Ejder mensupları olduğunu düşünür ve paranoyak bir şekilde odasına doğru kaçmaya başlar. Odasının kapısının zorlandığını görür, içeride nasıl bir sürprizle karşılaşacağını bekleyerek kapıyı açar ve bir mektup bulur. Mektup Aynalı Ejder tarikatından gelmiştir ve dedektiften elindeki roman müsveddelerini kendilerine verilmesini ister. Mektuptaki adrese doğru yola çıkan dedektif tıpkı geçmişte Cellat’ın tarikatla ilk karşılaşmasına benzer bir şekilde onlarla karşılaşır. Tarikat üyelerinin kendileri hakkında verdikleri detayları dinler. Elbette bunca bilgiden sonra tarikat dedektifi bir daha dışarıya bırakmaz. Onu kendi müritleri olarak seçmişlerdir. Tarikatın gizliliği için de bu durum mecburidir. Dedektif Sair, geçen zamanda tüm ümidini yitirir, kendini Aynalı Oda’da benliğiyle baş başa bulur. Anlatılan bu üç öykü romanın sonuna gelene kadar birbirinden tamamen bağımsız gibi görünür. Aralarındaki tek ortak nokta bahsi geçen tarikat ve ejderha motifidir. Romanın sonunda ilk anlatılan öykü olan Cellat’ın öyküsünün aslında yarı deli yarı ressam olan yazar tarafından yazıldığı anlaşılır. Rehabilitasyonu yıllarca süren ve yazdığı romanı otuz yıl sonra yayımlayan yazar, tarikatın iç yüzünü açığa çıkardığı gerekçesiyle tarikat mensupları tarafından öldürülür. Bu sahne romanda yazarın dilinden şöyle aktarılır: “Şimdi bu yazı evinde içerideyken yazdıklarımla birlikte, yine bir başınayım. Yıllar boyunca özenle ve tutkuyla tuttuğum, içine bazen yalnızca kayıt düşmek, iç dökmek için değil de, kısa bir öykü kaleme alır gibi estetik ve etkileyici olma güdüsüyle yazdığım günlüğüm ve sonunda bitirdiğim, içine kendimi de koyduğum, geçmişi ve geleceği kurguladığım romanım: Aynalı Oda. (…) Aynalı Ejderler, sayemde artık herkesin bildiği tüm sırlarıyla ve ulu emelleriyle hâlâ burada olmalılar.” (İzgeç, 2023: 155) Dedektif Sair’in aydınlatmaya çalıştığı cinayet işte bu cinayettir. Yazar, tarikatı ifşa ettiği için öldürüleceğini ve ölüme gittiğini de hissetmiş ve kaleme almıştır: “Ben yaşlı yazar, yanılmıyorum. Çünkü basamakları ayakları altında döve döve yukarıya, yanıma geliyorlar. Beni öldürmeye geliyorlar. Düşünüyorum: Duvardaki ejder resmimin saatler sonra dedektifimin kulağına fısıldayacağı gibi üç kişiler ve öfkeliler.” (İzgeç, 2023: 155) Böylece yazar, romanın başından beri aktardığı üç öyküyü yani Dedektif Sair, yarı deli yarı ressam yazar ve Cellat’ın öyküleri birleşmiştir. Fakat bu üç öykünün birbiriyle tam bir uyum içinde olduğu söylenemez. Cellat’ın öyküsü, öldürülen yazarın yazdığı roman olması dışında kalan kurmacayla hiçbir bağa sahip değildir. O ayrı bir serüvendir ve devamında ne olduğu meçhul kalmıştır. Romana üslubundan yaklaşacak olursak, ilk romana özgü kimi aksaklıklar olduğu, tutarsızlıklar olduğu da söylenebilir. Geçmişin anlatımına süslü bir dille başlandıktan sonra bir – iki sözcükle kurulan cümle yapısının fazla tekrarı dil açısından talihsiz olmuştur. Buna karşın İslam tarihindeki tarikatların ve Aynalı Ejder tarikatının ele alındığı kısımlar başarılı kurgulanmış, cümleler uzun ve detaylı, ortaya koyulan düşünceler derindir. Buradan yazarın tarikatlar hakkında bir bilgi birikimine sahip olduğu, romanı kurgularken bu birikimden yararlandığı sonucuna ulaşılabilir.
Fevkalbeşer Sair Bey ve Suskunluğu
Fevkalbeşer Sair Bey ve SuskunluğuÖmer İzgeç · İthaki Yayınları · 202363 okunma
·
160 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.