Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

266 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
23 saatte okudu
Cesur Yeni Dünya
Merhaba, Cesur Yeni Dünya, Aldous Huxley’in yazdığı Distopik bir roman. Eserde oluşturulan dünya çok dikkatimi çektiği için bununla ilgili bir yazı kaleme almak istedim. Yazımda romandaki olaylardan ve kişilerden bağımsız olarak, romanın geçtiği dünyayı sizlere tanıtıp böyle bir dünyada yaşamanın nasıl olacağına dair düşüncelerimi paylaşmaya çalışacağım. Eseri, 1984 romanını okuduktan çok kısa bir süre sonra okudum. Bu sayede 1984 ile karşılaştırma imkanı buldum. Oradaki sıkıcı ve yasaklarla dolu dünyanın yerine burada daha renkli, insanların mutluluk ve zevk içerisinde yaşamasını hedefleyen bir sistem kurulmuş. 1984'teki Savaş Barıştır, Özgürlük köleliktir, cahillik güçtür sloganının yerini Cesur yeni dünyada Cemaat, Özdeşlik, İstikrar alıyor. Cesur Yeni Dünya’da yaratılan evrende aile kavramı yok. Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde bebekler, anne ve babalarını bilmeden üretiliyor ve ait oldukları sınıfa(Alfa, Beta, Gama, Epsilon) göre belirli genetik özellikler yükleniyor. Embriyoların genetik özellikleriyle oynamalarının sebebi gelecekte o kişileri istedikleri işlerde çalıştırabilmek. Örneğin ileride madende çalışacak embriyo, sıcağı sevecek şekilde kodlanıyor. Çalışacak insanları embriyo oldukları dönemden, büyüyünceye kadar sürekli şartlandırılıyorlar. Bu sayede işçi olacak kişi, işçi olduğu için mutlu oluyor ve iyi ki üst sınıflarda değilim diyebilecek bir yapıya sahip oluyor. İstikrar için en önemli adımlardan birisi atılıyor. Çocuklar, yetişkin olana kadarki sürede sürekli şartlandırılıyorlar. Uykularında bile ses kayıtları dinletiliyor ve toplumdaki yerlerini, görevlerini iyice öğrenmesi sağlanıyor. ‘’Alfa çocukları gri giyerler. Bizden çok daha sıkı çalışırlar, çünkü korkulacak kadar zekidirler. Gerçekten de Beta olduğum için öyle mutluyum ki. Çünkü o kadar çok çalışmıyorum. Üstelik biz Gamalar ve Deltalardan çok daha iyiyiz. Gamalar aptaldırlar. Hepsi yeşil giyerler.’’ Çocuklar gelişim döneminde çıplak bir şekilde oynuyorlar. Kız ve erkekler arasında erotik oyunlar oynanmasına da izin veriliyor. Çünkü bu eylemler ahlak dışı olarak düşünülmesin istiyorlar. Çocuklar öyle bir yetiştiriliyor ki Kuluçka Merkezi dışında kadının hamile kalarak doğurması ayıp sayılıyor. Anne ve baba gibi kelimeler müstehcen kabul ediliyor. Tek eşliliği, aileyi ve romantizmi bilmeden büyüyorlar. Normal ve sağlıklı olan ilişki; duygusal ve uzun olanlar değil, tek seferlik ve herkesin partnerlerini birbirleriyle paylaştıkları ilişkiler olarak kabul ediliyor. Bu dünyada herkes herkese ait. Büyükler ise ait olduğu sınıfa göre sahip olduğu işi, şartlandırmanın etkisiyle severek yapıyor. İşleri ise vücutlarını fazla yormayan ve çok uzun olmayan mesailer şeklinde ayarlanmış. Herkesin uzmanlaştığı bir alan var ve bunun dışında bir şey yapmayı bilmiyorlar. Mesai sonunda ise soma denilen zararsız uyuşturucu hapa ve sınırsız cinselliğe hak kazanıyorlar. ‘’Dünya şu anda istikrara kavuşmuş durumda. İnsanlar mutlu; istediklerini alıyorlar ve ulaşamayacakları şeyleri de asla istemiyorlar. Refahları yerinde; emniyetteler; hiç hastalanmıyorlar; ölümden korkmuyorlar; ihtiras ve ihtiyarlıktan habersiz ve bundan çok memnunlar; veba gibi bir illet olan anne ve babaları yok; güçlü duygular hissedecekleri eşleri, çocukları ve sevgilileri yok; şartlandırmaları uyarınca davranmaları gerektiği gibi davranmak zorundalar. Herhangi bir sorun çıkması durumunda da soma var.’’ Bu renkli dünya ile 1984'teki karanlık dünya arasında iki benzerlik noktası fark ettim. Birincisi basılan kitapların kontrol edilmesi, Shakespeare gibi gerçek sanatçılarla insanların asla tanıştırılmaması. Cesur Yeni Dünya’da İnsanların, bebeklikten itibaren içgüdüsel olarak kitaplardan ve çiçeklerden nefret etmeleri sağlanıyor. Kitaplara ve çiçeklere dokununca bebeklere elektrik verilip ağlamaları sağlanıyor. Böylelikle ‘’Hayatları boyunca kitap ve botanikten uzakta, güvende oluyorlar.’’ Cesur Yeni Dünya’da kitaptan nefret ettirmenin yanında doğadan nefret ettirmelerinin sebebi ise manzara seyretmenin bedava olması. Bu şekilde insanların doğada zaman kaybetmesinin önüne geçilerek tüketime katılmaları sağlanıyor. Tüketimi canlı tutmak için küçüklükten itibaren ‘’atıp, kurtulmak onarmaktan daha iyidir’’ diye öğretiliyor. Yama yapmak, tamir etmek ayıp karşılanıyor. Sanayi uygarlığı, ancak benliği inkar etmekle mümkün olabilir. Hijyen ve ekonominin izin verdiği ölçüde sonuna kadar nefsi tatmin. Aksi takdirde çarklar durur. İkinci benzerlik noktası ise insanların yalnız kalmasına engel olunması. İnsanların bireysel varlık ve öneminin farkına varılması istenmiyor. Aslında iki önemli yazar bize yalnız kalıp, benliğimizi keşfederek ve gerçek sanatçıların eserlerini okuyarak mevcut toplum düzeninin dayatmasından kurtulmak, hatta onu yıkmak mümkün diyor olabilir mi? Her neyse asıl konumuza dönecek olursak; romanda yaratılan ve insanların ‘’mutsuz olma hakkının’’ elinden alındığı dünyada mı yaşamak daha iyi olur yoksa yaşadığımız bu dünyada mı? Katlanmayı öğrenmek yerine tatsız olan her şeyin kökünü kazımak. Bu dünyada insanların ‘’mutsuz olma hakkı’’ ellerinden alınmış. Yalnızca keyif ve mutluluk var. Şiir, sanat, gerçek tehlike, günah yok. Bir yandan içerisinde sevgi ve huzur olan bir ailede yetişmek, onların güvenini hissetmek çok güzel bir duygu. Aynı şekilde aşk ve onun getirdiği romantizm de öyle. Hissedilen o heyecan, kalp atışları, mutluluk hangi ‘soma’ bu güzelliği yaşatabilir ki insana ya da güzel bir kitabın, şiirin ya da filmin hissettirdikleri… Bir yandan da daha embriyo olduğun süreden itibaren bu kavramları hiç bilmeyen, duymayan birisi için yukarıda anlattığım şeylerin nasıl bir önemi olabilir? Kaldı ki dünyamızda, her insan mutlu bir ailede yaşama ayrıcalığına da sahip olamıyor. Bu fırsatı yakalasa bile aileden bir sevdiğini kaybetmenin acısını yaşamak hiç kolay bir şey değil. Ya da tek bir kişiye bağlanıp işler tersine döndükten sonra sevdiğinin hasretini çekmek, aynı şekilde zor bir mesele. Bunlarla birlikte Dünyamızda yaptığı işi sevmeyen bir sürü insan var hem de istediği refah düzeyine ulaşamadan, huzura hasret bir şekilde ölüp gidiyorlar. Şu anda yazarken bile net karar verebilmiş değilim, hangisi daha güzel. Cesur Yeni Dünyada var olan bilmemenin mutluluğu inanılmaz çekici geliyor. Zaten erdemli hissediyorsun, iyi olmak için çabalamana gerek yok çünkü kötü yok. Yaşadığın çelişkilerin vicdan azabı yok. Yine de bu dünyada vicdan azabı çekip, geçmişinden ders alarak ve değişerek benliğinin, gücünün farkına varmanın verdiği haz, bilmemenin mutluluğundan daha baskın geliyor. Doğruyu şartlandırıldığın için değil de yanlışın tüm çekiciliği ile durduğu bir dünyada sırf doğru diye yapmak gerçek mutluluk bu olsa gerek ‘’sanırım.’’ Hoşça kalın.
Cesur Yeni Dünya
Cesur Yeni DünyaAldous Huxley · İthaki Yayınları · 202160,2bin okunma
··
412 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.