Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

184 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
biz ne yaptık?
Buz Sarayı'nı okurken çocukluğun birçok yüzüne rastlayarak ilerliyorsunuz. Bunu bizler için alışıldık olmayan bir coğrafyada ve toplumda deneyimlemek beni sürekli kıyasa düşürdü. Üzerine konuşabilmek isterdim. Bir şeyleri farklı algıladığım fikri sebebiyle bu incelemeyi direkt sürpriz bozanla devam ettireceğim, bilgilerinize. Okumaya arkadaş olma isteğinin bir merak güdüsüyle perçinlendiği dönemleri hatırlayarak başladım. Ulaşılmaz gözükenin yanındaki biricik olma isteğiyle körüklenen, dengini bulma arayışını net bir şekilde cebimize koyup ilerledik. Öyle bir istekten bahsediyoruz ki korkularınızı gözünüzün görmediği bir halde o tanışmaya varmak istiyorsunuz. Unn ve Siss'in aralarında geçen diyaloglar yetişkinlerin dünyasından sızan gerçeklerden besleniyordu. Yetişkinlerin önyargıları çocukların dünyasında garip sessizlikler ve huzursuzluklar doğurmuştu. Kilit cümle neydi? Cennete gidemeyeceğini düşünen bir çocuk ve diğerinin çaresiz tedirginliği. Ailelerin hayata etkisi, kayıpların yaşamda bıraktığı izler ve aynadan sızan ışıklarla bir başkasının derinlerinde yatanı görme hali. Çocuklara yönelik bir kitap olmadığı konusunda netim sanırım. Olayların gelişim şekli Buz Sarayı'nın büyüsüne kapılıp giden Unn'u okurken kapıldığım his beni etkiledi. Lakin onun ertesi gün Siss'le karşılaşmamak gayesiyle okula gitmemeyi tercih etmesi beni daha çok sarstı. Yüzleşme fikri beni daha çok kaygılandırdığı için sanırım. Elbet meraktan doğan kararların sonu gelmeyen ilerleyişiyle hapsolduğumuz o uyku daha çarpıcıydı... Bir an yeni odalara girmek yerine geri döneceği hissiyle bekledim. Kısa bir an ardından çıkışı aramakta olmadığını fark ettim. Kitapta doğanın tasvir ediliş şekli sahiden büyüleyiciydi. Hele ki bizlere bu kadar yabancı topraklarda gezinmek başka bir kurguda hayli keyif verici olabilirdi. Fakat burada olanı kabullenmek yerine devam eden bir arayışın mahkûmu hisseden küçük bir çocuğu okumak; onun karakterindeki dönüşümü, arkadaşlarından uzaklaşmasını ve yaşadığı travmayla yüzleşmesini gözlemek doğanın farklı bir rolü olduğunu düşünmeme yol açtı. Doğanın çetin koşulları beni etkilemekten çok akışla uyumlu bir sınıra ve yargıca dönüştü. Kimsenin umursamadığı, tanımak için uğraşmadığı ve zamanında da kendi doğrularına uymayan bir aile yaşantısı olduğu için yalnızlığa ittiği bir çocuğu büyüsüyle etkileyip kaçıran doğa o insanlara tuhaf bir ders verdi. Kitabın sonunda aktarılmasa da buzlar erimeye başladığında ve muhtemelen saray yok olduğunda unuttuklarına inandıkları kayıp çocuk birilerinin gözüne takılacaktır diye düşünmeden edemiyorum. Gelelim toplumsal baskının ve yok saymanın acı sonuçlarına… Unn okula gelmediğinde tek bir sınıf arkadaşı bile onun nerede olduğuna dair bir fikir belirtmediğinde öğretmeni biz ne yaptık demişti. Ardından Siss konuştu, Unn’un yalnız olmadığını göstermek ister gibi. Siss arama kurtarma çalışmalarına katıldığındaysa herkesin Unn'u tanıyor oluşuna şaşırmıştı. Metin büyülü bir kayboluş hikayesinin resmedilmesinden çok yalnızlığa itilen bireylerin üzerine kurulmuş gibi hissettirdi. Gelelim karmaşama sona yaklaşırken Siss'in arkadaşları onu korumak istercesine etrafını sardığı sırada Siss tam olarak ne düşünüyordu? Sarayın onlarla birlikte yok olup gitmesini istediği yönünde çocuksu ve duru bir hainlik var mıydı? Yoksa sadece eskisi gibi onlarla birlikte mi olmak istedi? Unn'un parıltısını onlara göstermek gayesiyle mi oraya gitti? İlk ihtimal cebimde. Unutulmazlık ve arkadaşının anısını sürdürmek adına bu yıkımı arzuladı gibi düşünmeden edemiyorum. İş dönüp dolaşıp henüz toplumu tanımadan ona maruz kalan çocuk bilincimizin dönüşümüne geliyor. Aynamızı içimizdeki hür çocuğa tuttuğumuz bir okuma bugünleri de değiştirir mi? Bir şeyler kırıldı bazı şeyler hatırlandı. Neden olmasın…
Buz Sarayı
Buz SarayıTarjei Vesaas · Timaş Yayınları · 2014312 okunma
·
301 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.