Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oğul olmayan ilk baba ile baba olamayacak son oğul arasında süre gider hikâye. Âdem, babasız olarak yaratılmışsa da üzerine düştüğü toprakta bütün oğulların babasıdır. Ama kimi oğul babasına, Yakub'a Yûsuf gibi olurken, kimi oğul da Âdem'e Kabil gibi. Çünkü her oğul, babasının, sırrı olduğu kadar sınavıdır da. Mucizesi, kendi var edilişi olan Peygamber Âdem'in, Habil ile Kabil arasında şefkati, eziyeti; onun, sınava tâbi tutulmuş insaniyeti. Her İbrahim'in bir İsmail'i, her Nuh'un, adı verilmeyen bir oğlu var. Babasının gösterdiği menzile iman etmeyen oğul ile baba arasına, "Sular kaynayıp da coştuğunda," kocaman bir dalga giriyor. Nuh'un oğlu. Bu tufanda sığınacak tepe bulmak hiç kolay değil. Ve bir oğul, babasının kumanda ettiği gemiden dışarıda kalınca, bir peygamber duası hacet kapısından gerisin geri dönüyor: "Şüphesiz oğlum da ademdendir," (Hûd, 45). "O asla senin ailenden değildir," (Hûd, 46). Çünkü baba-oğul muhabbetinin de üzerinde gerçek var. Yolun doğrusu tekken, birken, hem de öyle bir gerçek ki, oğullar bir akıl çeldiriciye, hepi topu bir dünya malı mesabesine, fitneye dönüşebiliyor orada. Her oğul bir gün çemberin üzerinde dönüp gelinecek son nokta olarak, babasının bulunduğu noktaya dönüyor olsa da, erdem ve hakikatin bilgisi bazen babadan oğula akıyor. Bazen oğul babadan fazla yol alıyor. Sıddîyk Ebûbekir, bir âmâ olan babasını, Mekke'nin fethinden hemen sonra elinden tutarak Peygamber'in huzuruna getirmişti. Ve bu kez oğul babanın yolundan değil, baba oğulun yolundan geçerek ulaşmıştı menzile. Bu da oğulun himmeti. Ebû Cehil'in oğluydu İkrime. Başlangıçta o kadar babasının oğluydu ki, Mekke'nin fethi esnasında öldürülmesi emredilenlerdendi, ikrime kaçtı, bir gemiye binerek denize açıldı. Fırtınaya tutulan gemiden kurtulması halinde gidip Müslüman olacağını ahdetti. Kurtuldu ve Medine'ye gidip iman etti. Sahabenin kendisine babasını hatırlatmasından ve Allah düşmanının oğlu olarak ima edilmekten gücenirdi. Sahabeyi bu tür laflardan men eden Peygamber ona "Merhaba ey gemiye binen muhacir," diye iltifat etti. İslâmın savaşlarında pek çok gayret gösteren İkrime, Ebûbekir zamanında Şam savaşında şehit olmuştu. "Anam babam sana feda olsun," vahyin tayflarının henüz açık olduğu Asr-ı Saadet'te sık kullanılan bir yeminken, terk edilemeyecek tek gerçeğin imani gerçek olduğunun hikâyesi de babalar ve oğullar hikâyesinde gizli. Şu ki, Bedir harbinde sahabenin çoğu babalarına ve oğullarına karşı savaşmıştı. Ve bunlardan, oğullar babalarının adıyla anılırken babalar da oğullarının adını taşıyordu. *** Oğulların baba adı ile anılması yaygındır da, babanın oğul adı ile anılmasına alışmamışızdır. Ama babayı büyük oğulun adıyla anmak, Arap toplumunda öteden beri yaygın bir gelenekti. "Ebû." Ebûbekir, Bekir'in babası. Ebûtalip, Talib'in babası. Bu kez oğul babaya adını vermektedir. Çünkü oğul bir varlık sağlamasıdır. Mevzu olduğu iddia edilen bir hadise göre, "Oğul babanın sırrıdır." Onun suyundan, toprağındandır. Boy veren sürgün, çatlattığı tohumun mahiyetincedir. Oğulun mahiyeti babasında saklı olduğu gibi babanın açıklaması da oğulda gizli. İkisinin manası birbirindedir. Oğul babasının öylesine kıyâsı ki, abartı bildiren tamlamalar da Ebû ile yapıldı. Ebü'l-Hakem olarak anılan Amr'ın lâkabı Hazreti Peygamber tarafından Ebû Cehil olarak değiştirilmişti. Çok cahil, çok zorba. Öyleyse cehaletin, zorbalığın babası. Ebû Tiirâb, Hazreti Ali'nin lâkabı. Peygamber ona öyle hitabetmişti. Pek çok ismi olsa da, Bekir adlı bir oğlu olmadığı halde, Ebûbekir'in neden bu isimle anıldığı bir merak konusu. İmam-ı Azam olarak muazzam bir saygınlığın sahibi olan Numan bin Sabit. Ebû Hanife olarak bilinir. Hanife'nin babası. Gönül, bir keyfiyet olarak onun, kızının adıyla anılıyor olmasından derin bir mutluluk duysa da, Hanife adında bir kızı yok. "Hanif" olmasından mülhem bu isim, künyesi değil lâkabı. Hazreti Peygamberin kendisi ise bu geleneğe göre Ebü'l-Kasım'dı. Kasım'ın babası. Ama diğer oğulları gibi Kasım da uzun ömürlü olmadı. Peygamberin pâk nesebi oğlu üzerinden değil, kızı, cânı, Fâtıma'sı üzerinden devam etti. Hikmet! Oğulları yaşamadığı gibi, o daha doğmadan babası da ölmüştü Peygamber'in. Dürr-i yetimdi Peygamber. Bu da hikmet. Babası Abdullah. Alnındaki, Âdem'den bu yana devr ede ede gelen ve sahibini bekleyen peygamberlik mührünü Âmine'ye emanet ederek çıktığı seferden geri dönemedi. Rivayete göre on sekiz yaşındaydı. Ebû Muhammed olarak künyelendiğini hiç bilmedi. *** Baba bu dünyada kimlik demektir. Sorgular onun adıyla başlar. Kayıtlar onun adıyla düşülür. Hüviyetler onun adıyla mühürlenir. Ama oğul da sürekliliktir. Ama. Kim bilir. Belki de baba bu dünyadaki hüviyeti temsil etse de kimliğin muhakkaklığı hiç olmazsa teorik olarak sadece ve sadece annede saklı bulunduğundan ve onun da tek sırdaşı Allah olduğundan.
Sayfa 120Kitabı okudu
·
93 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.