Tekrardan bir Didem Madak incelemesi için buradayım. Bu incelemeyi yapmayı kafama koymuştum, içimde kendi kendime konuşarak provalarını yapıyordum. İşte bu gece beni uyutmadı bu provalar. Yazmazsam susmayacaktı düşüncelerim. Bunu yazarken o kadar heyecanlıyım ki bazı kendimi açıklayamadığım yerleri mazur görün lütfen,iyi okumalar.
Çocukluğumdan beri Nilgün Marmara, Didem Madak, Sylvia Plath, Virginia Woolf gibi kadınları görürdüm. Hep aynı yerlerde anılan bambaşka kadınlardı hepsi. Korkardım okumaktan, kaçar dururdum sürekli. Bir dergide gördüğümde veya kitaplarına rastladığımda yüreğim cız ederdi sanki, okumak isterdim ama içimde beni tutan bir şeyler vardı. Sanki yıllardır kendime açıklayamadığım korkularımı bulacakmışım gibi bakardılar bana fotoğraflarında.
Kendimi çok yalnız ve yabancı hissettiğim, evimden fazlaca uzak bir adada sahil şeridini turlayarak güneşi batırdığım zaman almıştım Didem Madak’ın bir kitabını. Kendi kendime “artık zamanı geldi” demiştim. Şimdi şimdi anlıyorum neden o kadınların arasında Didem Madak’ı seçtiğimi. Aslında o beni seçti diyebilirim. Önceki incelememde de ruhdaşım demiştim kendisi için, işte tam bu yüzden.
Şiirlerinde denizden bahsetse bir solukta deniz kenarına gider öyle okurum o şiiri. Bir yemekten bahsetse sevmesem de yapar yerim o yemeği. Fakat birkaç şiirinde o çok aşık olduğum İstanbul’dan bahsetmişti. Gidemedim, öylece uzaktan düşleyerek okudum o şiiri. Öyle çok içime oturdu ki. O an bahsettiği sokak hangisiyse bulmak bir köşede kaldırıma çöküp defalarca “Ağrı” şiirini okumak istemiştim. Benim en sevdiğim çiçek hep kasımpatı olmuştur mesela, Didem Madak çoğu şiirinin bir yerlerine bu acı acı kokan çiçeğin tohumlarını eker, ve ben ne zaman görsem içimde çocuksu bir heyecanla altını çizerim. Aslında hangi şiirini okusam içimdeki bu çocuksu heyecan hiç gitmez. İkimizde büyüyememiş birer çocuğuz, bunu anlıyorum.
Ay Işıl’a Sığınmıştı şiirini kardeşine yazması beni epeyce şaşırtmıştı. Benim 10 seneyi aşkındır taktığım, Hilal’in içinde oturan kadın figürlü kolyemde hep ablamı anımsarım. Hayatımın böyle küçük yerlerinden bana dokunan tesadüfleri beni her seferinde hayrete düşürmeye devam ediyor. Pollyanna’ya Mektuplar şiirinde ise kendi canımdan gördüğüm dostum Doğukan’ı hatırlarım hep. Onu görsem anlatırdım hepsini derdim ki; İlk aşkımda bile tesadüflerin var. Birlikte okumuştuk altını çizdiğimiz yerleri göstermiş, gülümsemiştik. Hatta ilk aldığım kitabın olan Ah’lar Ağacını ben ödünç vermiştim geri alamamıştım da bana kendi kitabını vermişti o. Bir de Canımdan öte gördüğüm dostum dedim ya şiirlerini ezberledik birlikte sabahlara kadar okuduk.
Kötü hafızama rağmen Didem Madak şiirlerini hiç unutmam hatta gün içinde kafamda dönen bir plak gibi sürekli tekrarlarım. Kafamda sürekli onunla konuşurum.
Didem Madak hayatın ona gösterdiği siyah tarafını renkli pastel boyalarla boyayıp zaman zaman pastel kokulu şiirler yazabilmiş bir kadın. Yüreğinin bir kısmında hiç bitmeyen çocukluğunu, bir kısmında anneliği taşıyabilmiş bir kadın. Hep bir yerlere ait hissetmek isteyenler gibi değil, ait olduğu yeri hep biliyor da ulaşamıyor gibi yaşayan bir kadın. Son zamanlarında bile gülümseyerek şiirlerinde umudu yazan bir kadın.
Sevgili Didem,
Enkaz Kaldırma Çalışmaları Şiirinin 1. parçasındaki en son mısrayı çizmeye hala korkuyorum beni bağışla.
ENKAZ KALDIRMA ÇALIŞMALARI
I-
Bir tezgahtar parçasıyım ben
Üç kuruşluk acıya müdahale edemem
Kanatlarımda sigara yanıkları
Gül diye okşadım onu yıllarca
Sen istersen derdim müşterilerime
Sen istersen kalbimin hepsi de melek olsun
İnanırdım bazen bir kase bal bile umutsuzdur.
Gül tutan bir adam aradım yıllarca
Rakamlar büyür, şehir küçülürdü.
Vazgeçtim, vazgeçtim sonra
Beni anneme götürsün bindiğim bütün taksiler.
Kalbim neden isli bir şehir?
Kalbim! Neden ben?
Bir tek aşk sözü söylememiş gibiyim.
II-
Bir tezgahtar parçasıyım ben
Kendime alıştım bodrum katlarında
Geceleri yokluğum karşıladı beni
Kuru yapraklar sererdi merdivenlerine
Viks sürdüm burnuma, coca-cola içtim
Ağlamaklı oldum kaç kere çilek reçeli yüzünden.
Büyülendim Sibel Can çalınan taksilerden
Büyülendiğin şeyler,
Büyülenmediğin şeyleri döverdi bilem.
Neden sen böyle çocukluk resmiydin kalbim?
Kendime alıştım bodrum katlarında
Artık bir karanlık bağımlısıyım.
Kezzap attı yüzüme sokak lambaları
Tenekeden bir aydınlıkla kestim
Hayatla ilgili bütün bağlarımı
Hazırım ben
Bir anne ismine bağlamayı her şeyi:
Füsun...
III-
Acıklı sözler kraliçesiyim ben
Yağmur bir daktilo kız kadar hızlı
Hızlı daha hızlı
Fazla vaktim kalmadı
Artık ifadem alınmalı.
Asaletim de sizin olsun baylar, rezaletim de!
Beni bir sutyen lastiğiyle asın.
İnanın kendimin
“Yokluğunda çok kitap okudum”
Bana birkaç hayati meseleyi ödünç ver kalbim
Görüş günlerinde seninle konuşabilmem için.
Kalbim neden ben?
Sırf sevinsin diye seni bir kere bile
Elinden tutup parka götürmedim.
IV-
Melankoli ve kolonya şişesi
Kalbim ile İzmir aynı şey mi?
Boyunlarında simsiyah birer halka
Kumruların hepsi de dişi mi?
Gugukguk yusufçuk
Nerdesin? Burdayım.
Bekleyin, bekleyin geliyorum!
Melankoli ve kolonya şişesiHayatımın üstünde imkansız kuşlar uçuyor.
V-
Kalbimi bıraktım bir yanıbaşımda
Kanatlarımda hep böyle yalnız başıma
Son şiirimi de kaybettim.
Kalbim! Neden ben?
Son çocukluk resmimi de bir yabancıya gönderdim.