“beni hiçbiriniz tanımazsınız
bakmayın öyle tanımazsınız
pencerenize konuveren güvercinim belki
kimbilir hangi köşebaşında terkedilmiş çocuğum
adımlarımı taşırım eski neşelerimi
yağmuru severim bir de unutulmuş şarkıları
çıkıveririm merdivenleri
gülleriniz kan kaybından ölür
korkarsınız da
bir ilişkim yoktur uzaylılarla
insanım ama dostlarım
kırağıdır
ceylandır
yıldızdır
şebnemler kadar sıcaktır sevgim
kimseler anlamadı kırılgan eskittim zamanı
türkülerim notasız yittiler çağ içre
ve gittim günler hep aynı geldi hep aynı
denize girdim martılar uçuştu
içimde gülleri büyütmedim dostlar
günahlarımı ağzımdan çıkarıp atamadım
şehri anlamsız kabullendim içime
imza attım sustum oturdum öyle
militanlığımı kaybettim
nargile bile içmedim henüz
camileri boş gördüm sabahları
/teheccüdü bilmeyen Müslümana güldüm
diye kalbin katılaştı dedi doktor/
dostlar ben ne yapayım
hangi zamanı hangi diyarda yaşayayım
sarıksızlığımdan kabul görmedim kimi mecliste
bazılarına damsız katılamadım
cenneti anlattım parasız kazanılınca
kıymet arzetmedi
dostlar
ikindiler ölüm yüklüydü sabahlar baygın
insanlar hangi vakit yaşıyor anlayamadım
uzun sürgünlerim bitsin istiyorum”