Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
Şimdiye kadar okuduğum kitaplardan apayrı bir konusu olan bu biyografi, Firdevs'in hayatına bakıp çıkma amacı ile başlasa da, Firdevs'te kendimi bulma gibi bir amaca büründü benim için. Daima derim, davranışın sonucuna değil, nedenine bakmak gerekir. Ve evet, Thomas Hobbes'un sık sık dediği gibi, "insan, insanın kurdudur." Hangi anlamda anlarsanız anlayın... Firdevs, bulunduğu dünya itibarıyla bataklığa çekilmiş bir kadın. O dünyayı görmemiş kimselerin atıp tutmasını, ahlak bekçiliği yapıp yargılar dağıtmasını yadırgamıyorum. Çünkü insan, bilmediğinin cahilidir. Yadırganacak tek şey, cahilliğin kökleşmesinin kabul edilmesi. Bu da bir kaç grubun değil; insan toplumunun sorunu, dünya üzerinde. Kitabı okurken, sadece bir kadının hayat hikayesini okuduğunuzu düşünmeniz, kitabı anlamsız, belki de çerezlik bir kitap olarak görmenize sebep olacaktır. Ama kitap, yazarın ve çevirmenin kaleminin de etkisiyle, böyle düşünmemizi engelliyor. Okurken, Firdevs'in hikayesini değil; dünya kadınının çok bin yıllık hikayesini okudum sanki. Çocuk ve yetişkin psikolojisinden tutun, sosyolojiye, tarihe, dinlere kadar gittim, geldim. Eğer psikoloji üzerine çalışıyorsanız, bu kitapta çok malzeme var. Sosyoloji üzerine çalışıyorsanız, dinin, kültürün ve bunların oluşturduğu bakış açısının bir toplumda neleri ortaya çıkaracağına dair de çok malzeme var. Tarih alanında, Ortadoğu'nun uzak ve yakın tarihini bilmeden kitaptaki toplumsal düşünceyi anlamak zor, eleştirmek ise kolay. Hele o toplumların ve hatta pek çok toplumun İslam anlayışı... Kısaca şunu diyebilirim; Firdevs'i okumak, beni insan oluşumdan utandırdı. Kitabı okurken daima iki film, bir dizi aklımda idi, sahne kesitleri gözümün önünde. Bunlardan birincisi "Kefernahum". İzledikten sonra belki bir ay boyunca etkisinden çıkmadığım bir film. İkincisi, çocukluğumda televizyonda izlediğim Türk yapımı film "O... Çocukları". Firdevs'in hayatını çocuk açısından değerlendiriyormuş gibi hatırlıyorum. Dizi ise, Kırmızı Oda'nın ilk bölümleri, Meliha'nın annesi ve ablasının hayat hikayesi... Görmezden geldiğimiz Firdevs ve diğerlerinin, konuşulmayan hayat hikayesi. Herkesin namus bekçiliği yaptığı dünyada, herkesin bir "kırığının" olması. "Kırık". İsimlendirme bile ne kadar aşağılayıcı. En dindarından! en gavuruna!, en zengininden en fakirine, en namuslusundan en ahlaksızına... Bir şey çalındığında suç, hırsızın mıdır, çalınan malın mı? Biri öldürüldüğünde suç, öldürende mi, ölende mi? Daha bir sürü şey. Duygularımı ve düşüncelerimi ifade etmek zor. Kitabı okurken bir yandan da üzerinde hiç düşünmediğim bir konuyu düşünmeye başladım. Kültürel İslam'dan bahsetmeyeceğim burada; direkt Kur'an'dan bahsedeceğim şimdi. Kuran'da cariye hukuku ile ilgili bazı ayetler var. Şimdiye dek hiç gündemimde olmamıştı ama bu kitapla işler biraz değişti. Ben, gerek öğrendiklerim, gerek kendi fikirlerim doğrultusunda, Kur'an'da her işin asgarî sınırlarının çizildiğini düşünüyorum. Bu açıdan baktığımda, cariye hukukunun da, Firdevs'inki gibi hayatlar içerisinde olan kişilerin haklarını korumayı görev edindiğini düşünüyorum. Şimdi bana "nee??? Bu, cariye hukuku değil, zina günahıdır." diyecek olanlar çıkacaktır. Ben de onlara, Kuran'da zinanın ne olduğunu, ne anlam ifade ettiğini öğrenmelerini söylemekle yetineceğim... Yine diyorum, İslam ile Arap, Türk, Batı veya diğer milletlerin kültürlerini karıştırmayalım. Kültür, dinden etkilenir, doğru. Ama merkezde daima kültür vardır. Yemek, yemektir. Tuz ise din. Tuzunu az veya çok atmakla ilgili herşey. Veya baklavaya tuz serpmekle... İki saat kadar önce eşim, bir sokak röportajında kendisini İslamcı olarak niteleyen halktan bir adamın günümüz siyasetine dair 5-6 dakikalık röportaj videosunu izletti. Konumuz radikal İslam ve siyaset idi o sıra. Fakat röportajı dinlerken, adamın ağzından çıkan din, iman, Allah, peygamber kelimelerinin hemen peşinden kullandığı küfürlere odaklandım daha çok. O..çocuğu, p.ç... Kim olursa olsun, bu küfürleri kullanmak bile kul hakkı değil midir, bu adam şimdi Müslümanlığı doğru mu yaşıyor? dedim hüzünle. Aklıma Firdevs geldi, küfürlerin hepsini alındım üstüme, zoruma gitti. Videonun bitiminde kalktım, kitabı aldım çantamın yanından, eşime gösterdim. Bunu okumalısın, şu an ki hüznümü sen de anlamalısın dedim. Okuyor... Çünkü bu hayat sadece kadının yaşadığı değil; erkeğin de sebep olduğu bir hayat. Ataerkil dünyanın getirisi. Gerçi bilmiyorum, anaerkil dünyanın da kadın üstünlüğü üzerine kurulabilme ihtimaline karşıyım. Biyolojik cinsiyetin bu denli "herşey" olmasına daima karşıydım. Babamın, "büyüyünce feministler başkanı olacak bu kız, nasıl bir kadın savunuculuğu bu" deyişi ile, annemin "benim tarafımda olman gerekirken babanın haklı olabileceğini anlatıyorsun bana" deyişini hatırlarım böyle durumlarda. Bir yandan da eşimin "kadın veya erkek işi diye bir şey yok, hepsi bizim işimiz, bizim evimizin işi" diyerek çocukluktan getirdiğim kalıpları çatır çutur ezip çiğnemesini, yıkmasını düşünür, ona hayranlığımı kendi kendime de olsa dile getirir, gülümserim... Haklı ya da haksız diye ayrılmalı dünya; insan veya insandışı diye, zalim veya mazlum diye, canlı veya cansız diye. "Kadın veya erkek diye" değil. Ne bileyim. Kafam fazlasıyla dolu. Bir değil, bin pencere açtı kitap bende; bin yara, bin yangın. Yazarın diğer kitaplarını da okumak, boynumun borcu oldu artık. Not 1// kitabı okumama vesile olan
Ay Papatyası
Ay Papatyası
öğretmenime teşekkür ediyorum. Not 2 // Kitapla ilgili incelemelerini okuyup "söylenmesi gereken herşeyi söylemişler, helal olsun" dediğim okurlara da teşekkür ediyorum. Kendilerini buraya eklemekten ve onların da bunu hoş görmesinden büyük onur duyarım. #194631155 #135634812 #190810192 #200058777 #190560284 #187161061 #188561259 #189709137 #184007539 #130186764 #200924970 Ve daha niceleri... Teşekkürler.
Sıfır Noktasındaki Kadın
Sıfır Noktasındaki KadınNevâl El-Seddavi · Metis Yayınları · 201613,4bin okunma
·
105 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.