Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yaşarken insanın öldüğünü ve ölünce başına gelebilecek­leri kestirmesi çok tuhaf. Hani bazen bir işi yarım yamalak yapar ve iyi sonuç alırsınız da bu hali hiç düşünmeden ko­layca kabullenirsiniz ya da bir yanlışlık olur sizin yerinize bir başkası suçlanır da rahat bir nefes alır, suçlanana önce şöyle diğerlerinin sertliğine karşı hoşgörülü bir tavır alırsı­nız, sonra bu kadarı yeter deyip suçun sahibi ve bileni ola­rak en can alıcı ve ağır sözü, öbürlerinin akıl edemediği yer­den yakalayıp söyler, rahat bir tavırla yerinize geçersiniz, daha sonra suçluyla baş başa kaldığınızda ona karşı baba­can ve kucaklayıcı bir tavır takınır, onun gözlerini buğulan­dırır, minnettar bakışını içinize çeker, minnetin fazlasını da soyluca iade edersiniz ya, nasıl olduğunu hiç anlamadan bir yere kabul edilir, kaybolacağınız bir yolda yolu bulur ve bu­nun nasıl olduğunu pek düşünmezsiniz ya, hani içiniz dışı­nız sevilir olmaktan uzaktır, siz olsanız sizden iğrenir, he­men gördüğünüzden kaçarsınız da sizi içtenlikle seven yi­ne de bulunur ve bunu hayretle karşılamaz, hep böylelerini arar ve onlara türlü karmaşık rezillikle acı çektirir, alan hep siz olur, bunu nihayetsizce kullanırsınız ya ... bu ve benzeri şeylerle zaman zaman yakalanarak, zaman zaman durumu kurtararak bir ömür sürülür. Üstelik yakalandığınız zaman yakalanışınız, yaptığınız ve olduğunuzun yüzde yirmisi, en fazla otuzudur. Daha fazlası, hele zihnen olanlar bir başkası tarafından hayal bile edilemez. Eın kötü söz bile hak edenin hakkının yüzde otuzunu geçmez; kalan yetmiş gene gizlidir. Hem de bu otuzu yirmiye, ona düşürmek ehline hiç zor gel­mez, iyice yekinse hesabı nerdeyse düze getirir. Ve işitilen en iyi şeyin bile ya tamamı yalan, ya halüsinasyon, ya varsa­yımdan ibarettir. Gerçek iyiyi kimse kolay kolay görüp, tanı­yıp sezemez. lşte insan ölünce de sempatik davranarak, saf­ların aklını karıştırıp üste çıkarak, bir yolunu bulup soylu ve yüksek tavırları, sözleri taklit ederek, hatta daha da zarifle­rini becererek, vücudunu, ses tonunu, bakışlarını ayarlaya­rak hoşa gitmeyi ve neredeyse safça bir meleğe rastlayıp gü­lümseyerek, onun da "Seni hınzır, geç, geç," demesini, bunu da hemen kabullenip arkada titreyen kalabalığa "eh ne ya­palım" dercesine buradaki maceralarda pek hoşa gidip cer­bezeli bulunan halleriyle bir göz kırpıp, bahçelere doğru ava çıkabileceğini düşünür. Düşünür herhalde ki, melekler hani kinden, kıskançlık vs. den azade ya, onların bir ikisini kar­şısına alıp önce bir ney, tambur taksimi, arkasından "insan, ama insan-ı kamil, melekten üstündür, sen melek oldun am­ma akılsız fikirsiz geziyorsun, bağlı değil yüzüyorsun, ben bir ayağım iman-ı sabitede dünyayı pergelde gezdim. Elbet günahım olacak, onlar hakikat peşinde oldu. Hakikat tuzak doludur. Melek tuzak bilmez, biz nelerden geçtik. Yüzler­ce mesnevi şerhi geçtik, büyük yükleniciden Füsus ilmettik, posta boşa oturmadık, ferahladık, ferahlattık da peki şimdi bu hararet nerden geliyor?"
Okumadan beğenmeyin sınav yapacam. :DKitabı okudu
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.