Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

355 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
DÖRTLEMELER'LE FEYZİ HALICI'NIN ŞİİRİ
Feyzi Halıcı'nın Dörtlemeler'inin ilk kitabı yayınlandığında yazdığım ve 1994 yılında Türk Edebiyatı dergisinde yayınlanan yazımı aşağıya koyuyorum. Daha sonra bu yazı Şairle tanışmama da vesile olmuştu. Kendisini rahmetle ve özlemle anıyorum. DÖRTLEMELER'LE FEYZİ HALICI'NIN ŞİİRİ Feyzi Halıcı, hece şiirini başka bir öz ve değişik armoniler içinde devam ettiren şairlerden biridir. Bu vezni sürdürmekle birlikte eski ustalardan ve saz şairlerinden apayrı duyuş, tema ve söyleyişler bulabilmiştir. Gelenekli ve büyük ustalar çıkarmış olan bir tarzda yeni bir üslup getirebilmek hakiki bir hüner olduğu gibi yeniliğin biçim kalıplarını kırmadan da yapılabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. (1) Dörtlemelerle şiir zincirimizin halkalarına bir yenisini daha ekliyor, Halıcı. Şiirlerinin anahtarını sunuş yazısındaki şu sözlerle belirtiyor bize: "Bu dörtlükleri 7 Nisan 1993 tarihinde söylemeye başladım. Bunu, şiirimizin, şekil, tür ve ölçü bakımından asıl kaynağına dönüş arzusuyla yaptım." diyor. Mevlâna bir sözünde; “Sana susmak değil, söylemek yaraşır" der. Yahya Kemal: Biz şi'ri böyle söyledik ağyar söylesün Hem dost söylesün bunu hem yâr söylesün (2) mısralarında “şiir söylemekten” bahsediyor. Halıcı da şiirin yazılmasından değil söylenmesinden bahsediyor: "Mümkün olduğu derecede yazmayı değil, söyleme yolunu denedim. Hiçbir gayretkeşlik ve özenti içine de girmedim. Kılavuzlarım, asırları mısralarıyla, sağlam ve samimi düşünceleriyle kucaklayan iki gönül şairi Mevlâna ve Yunus Emre oldu. Beş yaşımdan itibaren Konya ve gönül coğrafyasında şiirleriyle, nağmeleriyle, sohbetleriyle onların karıncası oldum. Hep onları dinledim." (Sf: 7) Bu yelpazeyle Halıcı'nın Dörtleme dünyasında dolaşalım şimdi. Mevlâna toprağında ve Yunus kapısında yorulmak bilme-den gül devşirdiğini görüyoruz, Halıcı'nın. Hayat, sanat ve şiir serencamının dolgun bir bölümü, zaman geçtikçe sesleri gürleşen, "her dem yeniden doğan" bu şelalelerin billûr ikliminde dökülmüştür ak sayfalara: Sonsuzluğa ağaç dallarını eğdi, gel! Yenice bir dil deneyelim dost, haydi gel! Nice sınırsız titreşimlerin burcunda Parmakların tuzsuz denizlere değdi, gel! (Sf: 16) "Yayan yapıldak bir Mevlâna aydınlığına" düşüp "Mevlâna'nın karıncası" olan Halıcı'yı Yunus’ca söyleyişin sırrına da ermiş görüyoruz: Günaydına bir seslenen var, susun! Bir olduğu demdir şiirin, us'un. Çağrışıyor cümlemizi sevgiye Akar su misali, dili Yunusun. (Sf:92) Gerçek bir aşka soyunmak için Mevlâna ve Yunus'un aşkıyla, canlı bir ilkbaharda, gönlü yıkamanın gerekliliğini hissediyor Halıcı: Geçici heveslerle arındı gönül, yıkandı, yundu, Her şey tatlımsı bir masaldı, tekmil şiirdi, oyundu. Bir canlı ilkbahardı, Mevlâna'nın Yunus'un aşkıyla Sevdiceğim, gönül, niyazlarla gerçek aşka soyundu. (Sf: 126) Memleket, din ve dostluk duygusu Feyzi Halıcı'nın şiir ve şahsiyetinin temel unsurlarıdır. (3) Bu unsurları Mevlâna ve Yunus'un derin, fakat billûr kâsesinde yoğurup, Selçukya aşkıyla tütsülersek, Halıcı şiirinin büyülü havasını teneffüs eder vaziyette buluruz kendimizi. Mevlâna aşkı sayesinde Halıcı kendi insancıl ve sanatsal yo- lunu bulmaktadır. Aşk duyguları yanında, Ahmet Kabaklının hir realizmi diye adlandırdığı duygularıyla hayatın bütün mistik görüşlerini benimsemektedir. (4) Mağrıp'tan maşnık'a yol alan geminin yelkenlerini aşk rüzgarları şişirir "Hû" deyip: "Hû"larla büyüyen tatlı demimsin, Hakk'a, kulluk yolunda gündemimsin. Mağrıp'tan maşrık'a aşk rüzgârında, İhlas içinde yol alan gemimsin. (Sf: 125) Halıcı şiirinin nefes aldığı mekân Selçukya'dır. (Şair Konya yerine -genellikle- Selçukya diyor.) Şiirinde âdeta kendi şehri olan Konya çarsısından ilham almış gibidir. (5) Konya Halıcı'nın şiirlerinde altyapıyı ve dünyayı çevreleyen bir dünyayı temsil ediyor.(6) Bu sevgi ve yaşanmışlık "Selçukya'da Aşk'la kitaplaştırılmış. Dörtlemelerde her sayfanın başında bulunan, şairin "ikilem" adını verdiği deyişlerde de Selçukya ve Mevlâna yumuşaklığını hissediyoruz: Mevlâna serinliği; Selçukya kaidesi; Selçukya dimniti; Mevlâna sevecenliği; Selçukya güzellemesi. Halıcı'nın dünyasında Selçukya ve Mevlâna öyle birlikteleşmiş ki birinden bahsedince öbürünü zikretmemek olmuyor: İster binik, ister yaya gidelim, Aşk burcunda bengi-maya gidelim. Düşle gerçek arasında, güzelim, Selçukya'ya, Mevlâna'ya gidelim. (Sf: 89) Umut, sevda, aşk. Kalp yamaçlarının sihirli ikliminde üç hayat menevişi. Maddenin beşiğinde çalkalanan dünyamızda, anne şefkatiyle bağrına basan üç cefakâr dost. Geçmiş-gelecek dengesini kurabilmek; varlık ve aşk boyutlarını hissedebilmek; iyi-kötü, güzel-çirkin kavramlarını ayırdedebilmek; madde-mâna izdivacında hayat bulan esrarengiz iklimde dolaşabilmek için Halıcı şiiri altın bir anahtar sunar bize. Eşya ve hadiselerin seyrinde denge konumundadır bu şiirler. Kaynağa yakın, engin ve derin bir mevkide bulunduğu için, her dalışta berrak, taze, doyumsuz bir tat verir: Umut gönüllerde açan çiçektir. Sevda, günlümüze düşen gerçektir. Aşkın ateşiyle dönüyor dünya, Bir gün petrol bile tükenecektir. (Sf: 102) Anadolu ve İstanbul Türkçelerinin kaynaşması Halıcı'nın şiiir dilinin oluşumundaki temel kaynaklardır: Ne varsa gönülden sana demişim, Seni duymak, seni özlemek işim. Sonsuz bir ağaçsın dallı budaklı, Sensin benim şekerpâre yemişim. (Sf: 113) Kimya tahsili de görmüş olan Halıcı bilim duyarlılığını da sokmuştur şiirlerine. Okur-yazar olmayan bir halk şairi değil, hümanist ve müspet ilimler bilen geniş kültür sahibi biridir Halıcı. Müspet ilimleri vazgeçilmez hesaplar için değil, sonsuzluğun gerçek hesabını çıkarmak için kullanır:(7) Elif'in kutsallığı sonsuz, bereketi sonsuz Bir'in, İçinizdeki duyguları günaydınla dillendirin! Bir mesajınız olmalı elbette cümle insanlara, Ruh verin tekmil harflerle, sayıları şekillendirin! (Sf: 119) "İkilem"lerin de esrarengiz bir dünyası vardır; "Gogin şafağı'nda "Krizantem esintiler" içinde "ebrulu yalnızlıklar" yaşar Halıcı. Kimi zaman da "izotermli teselliler", "silikon yelpazesi'ne sunulur ve "duygu pompası'ya şiirlerine üflenir. İstanbul'un yeri de ayrıdır Halıcı'nin şiirlerinde: İlkbaharla açılır kapısı İstanbul'un Gönül dostlarındadır tapusu istanbul'un. Dokunur denize şıp şıp martı kanatları Güldendir, laledendir yapısı İstanbul'un. (Sf: 21) "Sevda burcunda pul pul" olan sevdiğini "tekmil güzellliğiyle İstanbul'a" benzetir Halıcı. (Sf: 58). Ve yine "başlıbaşına bir dünya" olan sevgi (sevgili) "İstanbul'un burcunda", "gerçekleşen bir rüya" olur şair için (Sf: 69). Sadece İstanbul'a değil bütün bir Anadolu'yla bütünleştirir duygularını: Benimsin yâr, kanadımsın, kolumsun, Mutluluğa çıkan İpek Yolu'msun, İstanbul'um İzmir'im, Ankara'msın, Bil ki baştan başa Anadolu'msun. (Sf: 23) Bin yıllık bir tarih içinde yerini alan Halıcı şiirinin rübailer, tuyuğlar, manilerle olan ilişkisini gözardı edemeyiz: Ne söylesem sevdiceğim sana, az. Öfken bile güzel, gönül koyman, naz. Bencileyin şu dünyada, hiç kimse, Ayrılığın acısını duyamaz. (Sf: 17) Yer yer Hayyam rübailerinin zevkini de tadanız dörtlemelerde: Hayrı, şerri bileceksin, uyuma! Gözyaşını sileceksin uyuma! Yaşamanın zevkini bil dünyada. Nasıl olsa öleceksin uyuma! (Sf: 68) Aruza el edip, bir anlık terennümüyle "Mesaj" gönderiyor Halıcı: Dinleyin bir özlemi, daim gülün, İlkbaharda itrı sonsuzdur gülün. Feyzi'den bir hatıra olsun size, Fâilatün failatün failün. (Sf.77) Şiirimizin yoksun kaldığı, hasretini çektiği duyarlılıkları da görüyoruz dörtlemelerde: Yıllar yılı bir düşle iç-içeyim, Bu sevdadan ne için vazgeçeyim! Bir bâde sun ellerinle ey güzel; Aşkı senin gözlerinden içeyim. (Sf: 97) Son mısra Dilaver Cebeci'nin bir şiirini hatırlatıyor. Cebeci de annesinin ayaklarından, eğilip, cenneti öpüyordu bir şiirinin son mısraında. Yahya Kemal, ölüm düşüncesinin dağarcığımızda alması gereken yeri müstesna bir şekilde söylemişti: Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi, Müşkül budur ki, ölmeden evvel ölür kişi.(8) Halıcı da "Başlangıç" diyor ve Yahya Kemal'i selamlıyor ölüm düşüncesinde; Ölmek zannedildiği gibi güç bir iş değildir, Maddeci bir dünyada mânâyı itiş değildir. Umutların filizlendiği bir gül bahçesinde Ölüm, ışıklı bir başlangıçtır, bitiş değildir. (Sf: 101) Feyzi Halıcı'nın şiirlerinde kullandığı kendine has kelimeler geniş bir inceleme konusudur. "Tekmil" kelimesini Halıcı kadar sık kullanan başka bir şairimiz yoktur. Yine dörtlemelerde göze ilişen "titreşim", "ıtır", "bengisu", "Yûşa" vb. kelimeler şairin şiir dünyasının müstesna gülleridir. KAYNAKLAR: 1- Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı-IV Sf: 138. 2- Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgariyle, Sf: 67. 3- Mehmet Kaplan, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Sf: 477. 4- Ord. Prof. Dr. Anna Masala, Dörtlemeler, Sf: 11, “F. Halıcı'nın Şiir dünyası.” 5- Mehmet Kaplan, a.g.e., Sf: 476. 6- Ahmet Kabaklı, a.g.e., Sf: 146. 7- Anna Masala, a.g.e., Sf: 14. 8- Yahya Kemal Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, Sf:88. 9- Yahya Kemal, Eski Şiirin Rüzgariyle, Sf: 68. (Türk Edebiyatı Dergisi, Mayıs 1994, Sayı:247) (ÇAĞRI Dergisi, Haziran 1994, Sayı: 415)
Dörtlemeler
DörtlemelerFeyzi Halıcı · T. C. Kültür Bakanlığı Yayınları · 19971 okunma
·
285 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.