Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

309 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Sybille Bedford bir yerlerde şöyle yazmıştı: İnsan gençken kendini bir bütüne, insanlığın temel ilkelerine bağlı hissetmez, insan gençken bir sürü şey dener çünkü hayat bir genel prova gibi algılanır, perde gerçekten açıldığında değiştirilebilecek bir prova gibi. Ama gün gelir perdenin her daim açık olduğu kafasına dank eder. Sahnelenen, oyunun kendisidir." Norveçli yazar Vidgis Hjorth'un 2016 yılında yayımlanan romanı. Bir baba, bir anne, 3 kız çocuğu ve 1 erkek çocuğu; 6 kişilik bir ailenin içinden geçtiği dramın hikayesi. Ana kahramanı Bergljot'un, küçük yaşta babası tarafından maruz kaldığı istismardan ötürü hayatın ona yaşattığı dramın hikayesi. Ölüm vakitleri yaklaşmış anne-babanın, tüm mirası nasıl dağıtacakları sorunsalı, hikayenin temel bağlamını oluşturuyor. Ama asıl çarpıcı olan miras değildir, bu herhangi bir bağlam da olabilirdi. Yine aynı şekilde asıl konu o tekil travma değildir; yani istismar değildir, bu başka bir travma da olabilirdi. Asıl anlatı, travma sonrasında biz duygusal varlıkların yola nasıl devam ettiğinin hikayesidir. Evet, bu hikaye, travma sonrası yaşama devam etmek zorunda kalan bir insanın içine atıldığı trajikomik zorunluluğunun, ve o zorunlulukla nasıl mücadele ettiğinin hikayesidir. Bu hepimizin yaşamlarındaki travmalardan herhangi biri olabilirdi. Çünkü Bergljot'un hikayesinden göreceğimiz üzere: travma farklı olsa da, her travmanın duygusal yankıları bizim ortak noktamız, hepimizi ortak noktada buluşturan şey… "Oraya varabilecek miyim hiç? Hayır. Özgür olmayı isterdim, hür değilim. Kuvvetli olmayı isterdim, güçsüzüm. Kalbim gümbür gümbür çarpıyordu ve onu nasıl sakinleştireceğimi bilemiyordum. Yosun kaplı yere çöktüm, yüzümü dizlerime gömdüm ve ağladım." Yaşanan travmanın duygusal yankıları. Evet, yazarın yaptığı en muhteşem şey duyguların sahiciliği ve gerçekliğiydi. Öyle gerçekçi ki, empati kurmak için bir efor sarf etmeye lüzum yok. Bir olay yaşanır, önünde ve arkasında bir takım düşüncelere ve duygulara kapılırız. İşte yazarın bir türlü etkisinden çıkamadığım muhteşem hüneri burada yatıyor: Olay sonrası cereyan eden duyguların ve düşüncelerin çarpıcı gerçekliği. Bergljot'un iç sesinin çarpıcı gerçekliği. "Her zaman yas mı tutuyordum? Yas benim genel ruh halim mi olmuştu? Sadece duygusal yönü mü hafiflemişti yasın? Hep hüzünlüydüm ve şimdi de mi hüzünlüyüm? Sadece sakinken, yalnızken, kendimi kaptırmış çalışırken bu hüzün daha az acı veriyor bana. Bu yüzden sakinim, bu yüzden kendimi kaptırıp çalışıyorum, bu yüzden yalnızım." Hikayenin paralelinde akan Freud ve Jung anlatıları da ayrıca çok doğal bir şekilde entegre edilmiş ve etkileyici. Anlatım tarzında herhangi bir romantizm veya demagoji bulunmuyor. Buz gibi gerçekler, apaçık bir şekilde dile getiriliyor. Hikaye bir otobiyografi mi? Vidgis Hjorth bunu reddediyor. Ancak yaşanan bazı şeyler bunun bir otobiyografi olduğu tartışmalarını alevlendirecek kadar tuhaf: Hjorth'un, tıpkı ana kahramanımız gibi 4 kardeş arasından en büyük kız kardeş olması, hikayenin ardından annesinin Hjorth'a dava açması ve iki küçük kız kardeşin cevap niteliğinde bir kitap yazmış olmaları bunlardan bazılarıdır. Tekrar söylemeliyim, duygular konusunda bu kadar yükseldiğim bir başka eser hatırlamıyorum. Duygular konusundaki yetkinliği çok etkileyici. Umarım yazarın diğer eserleri de bir an önce Türkçeye çevrilir.
Miras
MirasVigdis Hjorth · Siren Yayınları · 20213,669 okunma
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.