Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
“Ölüler,” Herkes gibi dünyada ayakta durmak için didinen, kaybettiğinde üzülen, kazandığında böbürlenen, hırsların pençesinden kurtulamayan, çıkarı uğruna ihanet eden, umut aşılayan, parayı put yapan, milyarlarca insan-ı beşer… Bir zamanlar herkes gibi dünyada soluyarak sonunda toprağa karışarak eriyen 110 milyar insan. Gömütlüklerde birbirine karışan yığınların arkasında onların da bir zamanlar tattıkları, gördükleri, izledikleri ve pişman oldukları şeylerin aynı versiyonlarını tekrar ederek unutulan bilinçsizler ordusu tüm zamanlardan fazla iken bugün, insan dönüp de geri baktığında aynı insan olarak kalabilmesi nasıl mümkün olabilir?... Geride kalanlar zordur her zaman. Ya unutulur ya kemirir insanı. Geçmişi, acısıyla sevinciyle bir film şeridi gibi gözler önüne seren hayat, adaletli değildir her zaman ve eşit şartlar sunmaz herkese. Günlerin monotonluğundan sıkılarak hareketsiz kalır kimi. ‘An’ı yaşama prangasından kurtulamayarak ‘dünyaya bir kere geldik’ avareliğine kapılır umutsuzca. Kimi ise geçmişe saplanır. Proust’un şu an yaşayan taze ben’iyle geçmişteki asıl ‘ben’lerini süzgeçten geçirir, bilinçaltına aksedilen kötü anılar hatırlandıkça dramatikleşerek durdurur zamanı, yine o eski ‘ben’lere ve eski hadiselere, olaylara, karakterlere yolculuk yaptırır o kutlu kişiyi. Asla geri getiremeyeceğimiz, telafisi olmayan birtakım şeyler vardır. Bunlardan en önemlisi hepimizin gerçeği olan ölüm. Bir gerçek ki hayat ölümlerden ibaret. Her gün doğan yüz binlerce can, ve bir o kadar solan, unutulan, hiç olan ölümler. “İnsan, ölümlerin ağırlığı yüzünden ölüyor.” der Canetti. Var olacak bir döngünün içerisinde bazen sürprizle gelen, bazen ani olan ama herkesin aynı yere vardığı o nokta. O nokta, hayatında yapmak istedikleri şeyler için adım atmamış, itibar korkusuyla birçok şeyi yarım bırakmış, pişmanlığın geride bıraktığı yıllara penceresinden ‘keşke’lerle yaşama veda eden birinin yaşamı kadar iç karartıcı olamaz. Geçen her dakikanın geri gelmeyeceğini hatırlamak en büyük nimet olsa gerek insanoğlu için. Kısa ama yüreği büyük bir öykü. Kendi değerlerinden kopup başka vatanlara hayranlık duyan topluma karşı getirilen ağır eleştirilerin yanında, eskiye duyulan özlemle gelen yeni neslin duyarlılık ve samimiyet yoksunluğu çokça boca edilmişti sayfalara. Eskinin özlemiyle ifade edilen cümleler sıkar beni hep. Bir asır önce de eski aranırdı, şimdi de aranır, yarın da dile getirilecek fazlasıyla. Fakat tümden de olumsuz yaklaşamıyorum çünkü kolaylaştırıcı olabilmesi için uğraşılan, insanoğlunu daha ‘hızlı’ hale getiren araçlar, vaktin nasıl aktığını, günün ve ayların bilincinde olmadan geçtiğini acı gerçekle çok iyi öğretiyor bizlere… Çok da anormal gelmiyor açıkçası ‘eski’ söylemleri. İki ayrı beden, iki ayrı ruh, yılların susuzluğunu gideremez bazen. Ruhunun yangınını söndüremeyen Gretta’yı, çocuğu da, ev işleri de yazısına hüzünlü boyun eğişinden kurtaramazlar. Bir zamanlar birlikte vakit geçirdiği, şarkı söylediği, kollarında kendini emin hissettiği kişi, evli iken bile hiç dindirmez kalbinin ıstıraplı şarkısını. Geçmişin kapanmayan perdesinin ardında trajik havaya bürünen son sayfalar. İçi dağlar insanın. Canetti - “Ölüler” "İnsan ruhunun yüce mucizesi: Anımsama ve bu sözcük beni çok etkiliyor, sanki kendisi çok eskiymiş, unutulmuş ve yeniden ortaya çıkarılmış gibi.” İnsan ruhunun tümörü: Anımsama ve bu sözcük onu çok kırıyor, sanki kendisi çok yeniymiş, unutulmamış ve hiçbir zaman geri gelmeyecek gibi. Canetti’nin umutlu anımsama cümlesine karşı Gretta’nın, uydurduğum halet-i ruhiyesi. Geride iyi hatırlanacak anılar, ileriye baktığımızda ise taze umutlar günışığı gibi aydınlık olsun.
Ölüler
ÖlülerJames Joyce · Alakarga Sanat Yayınları · 2012420 okunma
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.