Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Sistem, en azından başlangıçta, heyecan verici bir şeydir, tüketici arzularını hem özgür bırakan hem de isteklere çeşitlilik kazandıran bir sistem. Sorun, para ekonomisinin zaman içinde insanın eşyanın özelliklerine duyarlığını yitirmesine neden ol­ması. Simmel’in de ifade ettiği gibi para “Olanca renksizliği ve kayıtsızlığıyla, bütün değerlerin ortak paydası haline gelir. Şey­lerin özünü, bireyselliğini, özgül değerini, karşılaştırılamazlığını geri dönüşsüz bir biçimde aşındırır. Her şey, paranın durmak bil­meyen akıntısında, eşit özgül ağırlıkta yüzer.” Simmel’in tezine göre, bu nedenle şehirlilerin içinde yaşadıkları dünyaya ilişkin tutumları böylesine bıkkın ve kibirli bir üstten bakış içerir, bu nedenle şehirliler bu kadar rasyonel ve mesafelidir. “Para müba­delesinin beşiği olan büyük kentler, şeylerin alınıp satılabilir ol­ma niteliğini, küçük yerleşimlere kıyasla çok daha çarpıcı şekil­de ön plana çıkarır. İşte bu yüzden kentler bıkkınlığın da asli mekanıdır.” Giderek artan bir şevkle, bu durumun panzehiri olarak gör­düğümüz aşka yöneliriz. Bizler, aşkın içine kapandığımız duvarları yıkıp geçmesini, bizdeki bireysellik duygusunu yeniden ya­ratmasnı ve benzersizlik ve özel değerler gibi kavramları tekrar onaylamasını isteriz. Ama, savunma içgüdüsünden midir, alış­kanlıklardan kurtulamamaktan mıdır bilinmez, çoğu kez aşkın peşine düştüğümüzde ruh halimiz, satın alınacak bir meta aradığımız zamanki ruh halinin tıpatıp aynısıdır, yani bir tüketici gi­bi davranınz. Büyük olasılıkla yirmili yaşların sonlarına geldi­ğimizde, o zamana kadar birden fazla birliktelik yaşamışızdır. Sevgililerimizi sanki rakip markaları inceler gibi birbirleriyle kı­yaslamaya ve farklılıklarını araştırmaya, onların iyi ve kötü yanlarını ölçüp biçmeye başlarız. Günümüzde, bir kimsenin ne ka­dar cazip bir insan olduğunu bir üçüncü kişiye anlatmak istedi­ğimizde, alışkanlıklarımız gereği onu şu veya bu film yıldızına benzeterek yani onu başka bir şeyin daha ucuz modeli gibi ta­nımlayarak anlatırız. Bazen bu, bir şeyi başkasının yerine koy­ma mantığı, aşkın getirdiği düş kırıklıklarının teskin edilmesine yarar; bu mantık her zaman orada hazır bekler ve bir ayrılıktan sonra “Denizde daha bir sürü balık var” diyerek bizi neşelendi­rir. Ancak bize, niçin seçmiş olduğumuz o özel balığa sahip çı­kamadığımızı açıklamak açısından pek işe yaramaz. Paranın psikolojisi, oldum olası istediklerimizi elde etmek için erdemli olmanın değil de sadece arzu etmenin yeterli olduğunu söyleyegelmiştir özellikle; sanki bütün sorunun, yalnızca bir şeyi ne denli çok istediğimizle ilgili olduğunu savunur, sanki bunu ne kadar hak ettiğimizin hiç önemi yokmuş gibi. Herşeyi meta ola­rak algılayan sistem, bize “Ortada alınmaya müsait bir şey var­sa, o orada elde edilmek için bulunmaktadır” öğretisini benimsetmiştir. Hepimiz, giderek daha çok egemenliği altına girmekteyiz bu sahip olma rüyasının. Belki de bu sebepten, günümüz­de karşılıklı aşk yaşayan sevgililer böylesine vefasız ve ayran gönüllü; ve aşklarına karşılık bulamayan insanlar da böylesine kızgın oluyorlar.
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.