Erlerin dik bayırı tırmanmaktan yorulmuş olduklarını görerek,
subaylara, on dakikalık bir mola vermelerini emretti.
Sonra kendisi, yanında maiyetinden birkaç kişiyle birlikte
Conkbayırı’ na doğru yolaldı. Önce at üstünde gidiyorlardı,
fakat arazi çok engebeli olduğu için indiler ve yollarına yaya
olarak devam ettiler. Tepeye yaklaştıkları sırada, sırttan
aşağı koşarak inen tam ricat halinde bir bölük askerle karşılaştılar.
Bu, düşman çıkarmasını gözetlemek için gönderilmiş ileri karakol
birliğiydi ve üç saattir düşmana karşı koymakta olan tek kuvvetti.
Mustafa Kemal onları durdurarak,
“Ne oluyor?” diye sordu.
“Neden kaçıyorsunuz?”
“Geliyorlar! Geliyorlar!” cevabını aldı.
“Kim geliyor?”
“Düşman geliyor efendim. İngiliz, İngiliz.”
Askerler, yamacın altında fundalık bir arazi parçasını gösterdiler.
Bir dizi Avustralyalı burada serbestçe ilerliyordu. Mustafa Kemal’e,
dinlensinler diye geride bırakmış olduğu kendi askerlerinden daha yakındılar. O anda, sonradan söylediği gibi “belki mantıkla, belki de içgüdüsüyle”, ricat eden askerlere,
“Düşmandan kaçılmaz!” dedi.
Erler,
“Cephanemiz kalmadı,
” diye itiraz ettiler.
Mustafa Kemal,
“Süngüleriniz var ya!” dedi. Süngü takıp yere yatmalarını emretti.
Geriye bir subay göndererek kendi piyade erleriyle, mümkün olduğu kadar çok sayıda dağ topçusunun son hızla gelmesini söyledi.
Arkadan, kendi anlattığı gibi, “Bizimkiler yere yatınca düşman da
yere yattı. Böylece bir anlık bir zaman kazanmış olduk.” Bu bir
anlık zamanda Anzakların geçirdikleri duraksama belki de
yarımadanın kaderini tayin etti. Onların bu duraksaması
sırasında 57. Alay yaklaşmaktaydı. Mustafa Kemal alayı
doğruca savaşa sürdü. Kendisi atıyla en önde gidiyor ve
askerleri sarsılmaz bir enerjiyle sırtın yukarısına
gönderiyordu. Dağ bataryalarını sırta yerleştirirken topların
yerlerine konmasına yardım etti. Harekâtı, kendi güvenliğine
hiç önem vermeden, ufuk çizgisinin üstünde yönetiyordu.
Verdiği bir günlük emirde, “Size ben taarruz emretmiyorum;
ölmeyi emrediyorum... Biz ölünceye kadar geçecek zaman
içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar
alabilir...” diyordu. Gerçekten de o çarpışmanın sonunda 57.
Alay’ın hemen hemen bütün erleri ölmüş bulunuyordu.
Düşman tüfeklerinin açtığı ateş perdesi arasından, durmadan
hücum ederek, Türk ordusunun tarihinde ölmezliğe eriştiler..