"evler yanıyordu, ağaçlar yanıyordu, okullar
yanıyordu ömrümüz, yanıyordu hicran, yanıyordu saat
koşuşuyordu sağımızdan solumuzdan çığlık çığlığa
çığlık çığlığa oramızdan buramızdan insanlar
-granit ölüm!-, yaşlı bir heykeltıraş gibi tarih
sonumuzu yontuyordu
caddenin ortasında kalabalıkta karşılıklı diz çöküp
pek uzun öpüşmüştük –hep 'müştük o güne kadar
hep hep hep hep!-
ve kurşunlar sesi -bakışlara dolanan yılan:
ah hatırladım o masum umarsızlığı-
ve tanklar sesi -sonyaz sonrası iç sıkıntısı:
elim ıslak yanaklarında tavşan ölüsü-
ve tahammül sesi.. saatlerce öpüşmüştük saatlerce!
bir denizin en mavisine sığınıp saatlerce!
"biz hiçbir yere gitmeyelim artık!"
sen bir yosun olup da takılmıştın mor salkım
bir antik darağacına yemeni bağlayan
kulağı küpeli fosil kırıntısı oğlana..
şimdi bugün ağlama!
tarih kitapları yazmıyor aşk savaşlarını"