Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

336 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Genelde beğendiğim şeyleri öznel olarak ifade etmeyi severim. Öznel sözcüğü bana son yıllarda 1000kitap ta çok beğendiğim bir şiir kitabını kağıt helva tadının üzerinden yorumlamam öznel olarak bulunduğu için silinmesini hatırlatır. Neden böyle giriş yaptım. Bu kitap için kurallar el verse, belki tek sözcük ya da bir kaç kelimeyi yan yana yazarak inceleme yapmak mümkündür. Kelimenin içindeki manayı okuyucu ne şekilde doldurursa doldursun. Böyle olabilseydi belki sadece "ahlak" yazıp bırakırdım. Belki de sadece "şükür" yazar bırakırdım. Belki de sadece "bakmak" yazar bırakırdım. Lakin kurallar el vermiyor, yine de bildiğimi yapıyorum ama, olduğunca öznel işte... Halen kitaba değinmedim. :) Okuduğum kitaplar içinde anlatım tarzı bakımdan belki de başka örneğini görmedim, ya da başka bir yazarda böyle bir anlatım gördüysem de ben hatırlamıyorum. Uzun cümleler içinde kısa ve anlamsız görünen şeylerin hikayenin akışına dahil olması, karakterlerin konuşması ve anlatıcının aynı paragrafta, virgüllerle birbirinden ayrılarak okuyucuya seslenmeleri gibi... Hikaye nerde geçiyor belli değil, karakter isimleri belli değil, "gözü siyah bantlı yaşlı adam, doktorun karısı, birinci kör gibi". Kör olma korkusu bencillik ve ahlaki çöküntüye sebep olmuştur manası çıkartılabilecekken mevcut yaşamda da görme duyusunun biyolojik açıdan çalışmasına rağmen görmekle bakmak arasındaki ince ayrıntı üzerinden de bir ahlaki çöküntüye kadar manalar çıkarmak mümkündür. Yazar roman içinde bir çok konuya olay akışları içinde dikkat çekmiştir. Romanda gören bir kadının olması da elbette kör insanlara yardımcı olsun diye yaratılmamıştır. Günümüz entelektüellerine bir cevaptır herhalde! Bir bölümde yazar "Müzelere gelince, tam içler acısıydı yürek dayanmazdı, bütün o insanların evet, insanlar, doğru söyledim, o resimlerin, o heykellerin önünde durup da bakan tek bir kişi bile yoktu artık...(s.243)" demiştir. Bizim müzelerimize giden yok, gidip te görenlerle bakanların sayısı eşit değil... Yine bir bölümde "...bir gün gözlerim yeniden görmeye başlarsa, başkalarının gözlerinin içine bakacağım ruhlarını görebilecekmişim gibi, dedi, Ruhlarını mı diye sordu, gözü siyah bantlı yaşlı adam, ya da özlerini, nasıl adlandırıldığının önemi yok, bunun üzerine, koyu renk gözlüklü genç kız, fazla öğrenim görmediği dikkate alınırsa herkesi şaşırtan bir söz söyledi, Hepimizin içinde adını koyamadığımız bir şeyler var, işte biz oyuz...(s 278)" İşte bu şekilde üç dört karakter ve anlatıcı bir paragrafın içinde böyle sesleniyorlar okuyucuya. Kaçımız konuştuğumuz insanların gözlerinin içine bakıyoruz? Yine bir bölümde "...Gereği kadar duyguya sahip olmadığımızı söylüyorum, Belki de yeteri kadar duyguya sahibiz ama onları ifade edecek kelimeleri kullanmıyoruz, Sonuçta da duygularımı yitiriyoruz. (s. 294)" demiştir. Duyguları ifade edecek kelimeleri kullanmamak, yaşamda yavaş yavaş kör olmak değil midir zaten. Başka bir bölümde "...sizin körlüğünüzden kör oldum ben, gözleri görenlerin sayısı daha fazla olsaydı belki ben de daha iyi görürdüm...(s. 298)" Görenlerin sayısı daha fazla olsaydı, benim deyimimle bakıp da görenlerin sayısı eşit olsaydı nasıl bir dünya olurdu? Gerçek hayatta bir çok şeye şahit oluruz ve görmezden geliriz. Kör müyüz ki görmezden geliriz...? Sorular sordurur, düşündürür, mide bulandırır, utandırır, şükrettirir vb... Daha ne söyleyeyim.. Neyse uzatmanın manası yok, tavsiye ederim...
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022103,6bin okunma
··
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.