Kitabın ilk sayfalarından itibaren beni bir girdap gibi içine çeken kitaptan çıkmak ne mümkündü. Kitabı geceleri uyumadan önce okuyor, gittiğim her yere onu da götürüyordum. Hem bitsin de yeni bir kitap okuyayım istiyordum, hem de bitmesini hiç istemiyordum. Kitaptaki betimlemeler o kadar iyiydi ki… Hayal kurmayı ve hayal gücünü sevdiğimden midir nedir bilmiyorum… Hiç uçağa binmediğim halde, kendimi Frankfurt- Boston uçağının rahat koltuğunda, beyaz porto şarabı içiyormuş gibi hissettim. Ve girdap beni içine tamamen çektiğinde ise artık; Adım: Maya,Soyadım: Duran ,Cinsiyetim: Kadın, Doğum tarihim: 21 Ocak 1965 oluvermişti. Sayfa 11’e geldiğimde ise bambaşka bir gizemle daha baş başa kaldım. Orada bir alıntı da şöyle diyordu: ’’…Oysa ben içimde üç ayrı kadını daha barındırıyordum. Sadece Maya değildim; aynı zamanda Ayşe, Nadia ve Mari’ydim.’’ … Birbirini tanımayan; Türk, Ermeni ve Yahudi üç kadın. Üç ayrı din, üç ayrı kadın... Farklı yer ve zamanda yaşanan ortak kaderler. Ve bu üç kadının hüsran dolu, yürekleri parçalayan sırlarını taşıyan ve bir uçakta bunları kaleme alan başka bir kadın: “Maya”… Mari yani Semahat,Ayşe ve Nadia (Katharina) .. Peki bu kadınlar kimdi? Belki de kökenlerimizde bile var olup da bilmediğimiz; her evin sırrı olabilecek hikayeleri neydi? … “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” der Tolstoy. İşte sıradan bir hayata sahip, İstanbul Üniversitesi'nde Halkla İlişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın, Alman asıllı profesör Maximilian Wagner ile tanışmasıyla hayatı bambaşka bir yöne evrilir. Maya, eşinden boşanmış ve Kerem adlı on dört yaşındaki oğlunun maddi ve manevi sorumluluğunu alan bir kadındır. İşi gereği,Almanya’dan misafir olarak gelecek olan Maximilian Wagner’i karşılamak durumundadır.Maximillian Wagner, Hitler'in Nazi Almanya'sından kaçıp Türkiye'ye gelen ve İstanbul'da hocalık yapmış bir hukuk profesörüdür. Kitapta Sayfa 204’de şöyle bir cümle geçiyordu: "Mademki Maximilian Yahudi değil safkan bir Almandı, o zaman niye o da Almanya'dan ayrılma yolunu seçmişti?” İşte kitaptaki olay örgüsü de tam da bu sorunun cevabı ile iç içe geçmişti. Peki ya aslında Wagner kimdi? Maya ve profesörü takip eden beyaz Renault da neyin nesiydi? Wagnerin koruması mıydılar? Yoksa Wagner bir casustu da onu mu takip ediyorlardı? ... Livaneli ;”Serenad” da 60 yıl süren bir aşkı anlatırken bizi bir çoğumuzun bilmediği bazı trajik tarihsel gerçeklerle yüzleştirmiştir. Kurgu bir olay ve karakterler ile gerçeklikler harmanlamıştır. Kitapta aynı zamanda araştırılması gereken “Mavi Alay”,” Struma faciası” , Albert Einstein’in Atatürk’e yazmış olduğu mektup ve daha birçok tarihi olayla karşılaşıyoruz.Kitabın temeli aşk üzerine kurulu olsa da Livaneli Serenad için; ''Kitaba özellikle aşk romanı demedim. Çünkü aşk kelimesi çok kirletildi…” diyor. 267.sayfadaki İbni Haldun'un " Coğrafya kaderdir. " sözü ise kitabın, iki kelimelik özetini oluşturuyor. Genel anlamda benim için etkileyici ve sürükleyici bir kitaptı.Mutlaka okumanızı tavsiye ediyor ve sevgiyle kalın diyorum.

Serenad

Zülfü Livaneli

SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020136,1bin okunma

·

60 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.