Bütün ihtilal ve inkılaplarda iç isyanlar kaçınılmaz gibidir. Yani bunlardan pek kurtulunamaz. Çünkü ihtilal, toplum kabuğunun çatlayışıdır. Bu çatlayış, bu kabuğun içinde biriken, olgunlaşan çatışmaların son kerteye ulaşmasıyla içten gelen ani bir tepki şeklinde olur. Hemen bütün ihtilaller böyledir. Bunlar, toplum yapısında biriken ve zirve noktasına çıkan iç çatışmaların birden ve sıçramalar şeklinde çözülüşüdür. Tıpkı tabii fizik ve kimya kanunlarında olduğu gibi. Toplumun yapısından gelen ve toplumu daha ileri bir aşamaya ulaştıracak olan sıçramalar şeklindeki ihtilal ve inkılaplara karşı isyanlar da, gene toplumun içinde yaşayan reaksiyoner, yani gerici kuvvetlerin asi bir direnişidir. Anadolu'daki iç isyanlarda olduğu gibi. Çünkü her toplum bir komplekstir. Eski zamanlardan gelen, halde kaynaşan ve geleceğin tohumu çekirdeği olan çeşitli unsurları ve etkenleri aynı zamanda kendi yapısında yaşatır. Yani her toplumun yapısında, hem kendinden önceki nizamların kalıntı, hem kendinden sonraki nizamların tohumları vardır. Bunların her ikisi, toplumun yapısında hem için için birikirler. Hem devamlı olarak çarpışırlar. Eğer ihtilal, yahut ayaklanmalar, yeninin, gelecek nizamın tohumlarının yeşermesi, filizlenmesi şeklinde olursa, o ihtilal bir ileri harekettir. Yeni bir sosyal aşamadır. Çağın akışına uymuştur. Eğer toplumun içinde kımıldayanlar, eski nizamın artıkları, döküntüleri ve tarihi ömrünü yaşamış ilkeler ve organlarsa, o zaman bu ayaklanma veya ihtilal bir irtica olur. Gericilik olur. Muzaffer olsa bile ömrü yoktur. Çünkü temeller çürümüştür ve bir zaferin eğreti dayanakları er geç çökecektir. Anadolu isyanları hep temelsiz, çökmüş, gerici, ömürsüz sloganlarla yürütülmek istendi.