Faust Helena'yı, Mephistopheles'in kendisi için Peloponez daglarında hazırladıgı şatoya götürür, orada, bütün hayatınca hayal ettigi büyük rüyayı onunla yaşar; şüphesi bu rüya, her zaman görülen bayagı bir aşk degil, kıyas kabul etmiyecek derecede yepyeni, asil bir aşktır. Zaten vakurlugunu kaybetmiyen sevincinde devamlı bir endişe vardır; oğulları Euphorion, hiçbir şeyin memnun etmediği, hayatını tehlikeye koyacak derecede çılgın bir hızla hareket eden, kanatlı, hareketli bir yaratık, ateşten bir yaratıktır; bir an için tesbit etmek istedikleri, ama kendini kararsızlıga veren insanın uzun zaman zaptedemedigi, o uçucu şiiri çok güzel temsil eder. Euphorion boşluga doğru atılır ve ölür; sonra Helena da ölür, ortadan kaybolur, Faust, şaşkın, yurt özleminden ezilmiş bir halde tekrar yalnız kalır.Mephistopheles, bütün güçlükleri yenmesine rağmen Faust'dan bir memnunluk çığlığı koparmaya muvaffak olamaz; Margarete'nin aşkı hüzünlere, cinayetyetlere sebep olmuştu; noksansız güzellik aşkı, Helena'nın aşkı da hayal kırıklıgı verir. Her şey boştur. Faust, aşk ve güzellik vehminden de kurtulur.