..."İnsan en baştan hem lanetli hem masum doğar, ve sefilce - mecburen - o iki temaya - uydurur şarkısını."...
Djuna Barnes , 
Truman Capote , 
Isak Dinesen , 
John Hawkes ve 
Anais Nin gibi çeşitli yazarlar tarafından bir etki olarak gösterildi. Yazar Bertha Harris, çalışmalarını Sappho'dan bu yana "modern batı dünyasında sahip olduğumuz lezbiyen kültürünün pratikte mevcut tek ifadesi" olarak tanımladı. Barnes, 20. yüzyıl İngiliz modernist edebiyatının gelişmesinde önemli bir rol oynayarak ve gençlerin Greenwich Köyü'nde benzer bir rolü üstlendikten sonra 1920'ler ve 30'ların bohem Paris'indeki kilit figürlerden biriydi. "Geceyi Anlat Bana" adlı romanı, 
T. S. Eliot 'un girişiyle modern kurgunun bir kült eseri haline geldi. Bugün lezbiyen temalarını tasvir etmesi ve kendine özgü yazı stiliyle öne çıkıyor. Barnes'ın ölümünden bu yana çalışmalarına olan ilgi arttı ve kitaplarının çoğu yeniden basıldı. "Geceyi Anlat Bana", bir şair tarafından yazılmış önemli bir roman olma ününe sahip, yazım üslubu ile çarpıcı bir kitaptır. Farklı mizah anlayışı ile Jacobean dönemi tarzı dramatik şiir harmanlamasıyla kadınlar arasındaki aşkın öncü bir tasviri olan "Geceyi Anlat Bana" huzursuz edici bir okuma ancak ne kadar rahatsız edici olursa olsun eğlenceli ve cümlelerinin manidarlığı bakımıyla da farklı bir kitap...
"Acınası ve kokuşmuş bir çağ"
Çoğunlukla New York ve Paris'te geçen roman, Avrupa'da yaşayan bir yığın kozmopolit bohemi ve sürgünü anlatıyor. Romanın merkezinde, kocası Felix Volkbein'i, çocukları Guido'yu ve onu seven iki kadını, Nora Flood ve Jenny Petherbridge'i neredeyse perişan eden, tehlikeli Robin Vote figürü yer alır. Robin Vote'un yıkıcı cazibesini dengeleyen Doktor Matthew O'Connor, şaşırtan tuhaf monologların iyileştirici gücünü kullanarak, gevezelik gibi görünenin yavaş yavaş patlama riski taşıyan, acının insani sapmaları olduğu ortaya çıkarır. Doktorun alışılmışın dışında çabaları, sonunda bu karanlık masalın çarkları tarafından sarhoş sayıklamasına indirgenerek, bu dünyada yaşayan büyük boy karakterler, tüm kurgudaki en akılda kalıcı olanlardan bazıları; -kendini baron ilan eden Gezgin Yahudi ve oğlu Guido Volkbein; Onunla evlenen ve ardından önce Nora Flood, ardından Jenny Petherbridge ile bir dizi ilişkiye giren, geceleri tek başına dolaşma tutkusuyla tüm sevgililerini şaşırtan Amerikalı gurbetçi Robin Vote; ve travesti ve sözde bir jinekolog olan Dr. Matthew O'Connor var, konu dışı konuşmaları öfke, keskin içgörüler ve şaşırtıcı imalarla dolu bir kitap...
T. S. Eliot'un, kitabın öncelikle şiirseverlere hitap edeceği düşüncesindeki "Geceyi Anlat Bana" ölmeden önce okunması gereken 1001kitap arasında olup, Avrupa'nın büyük şehirleri olan Paris, Berlin ve Viyana'nın yozlaşmış gölgelerinde gözler önüne serilir; sınıf, din ve cinsellik sınırlarının cesur ama şaşırtıcı olduğu bir dünya. Farklı üslubu ve tarzıyla severek okudum, çokça altını çizdiğim cümleleriyle, ara ara bakacağım kitaplar arasında da yerini aldı...
"""...Bir tastan bir başka tasa dökülen su aynı su değildir; bir gözün akıttığı yaşlar bir başkasına değerse kör eder. Neşeyle dövdüğümüz göğüs acıyla dövdüğümüz göğüsle bir değildir; birinin gülüşü başkasının dudağında dehşete dönüşür. Ebedi nehre girmeye gör kedere boğulursun! İnsanoğlunun tuttuğu her köprübaşı aynı zamanda bir pazarlıktır. Öyle olsun, n'apalım! Pacific Sokağı'na gülerek geldim ve oradan gülerek gideceğim; gülmek fakirin ekmeği..."""
·
2 artı 1'leme
·330 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.