Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bizans, Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey'in Anadolu'daki topraklarına saldırılar düzenleyip tehdit eder hale gelince Balkanlara yerleştirdiği Peçeneklerden faydalanmayı düşündü ve Ermenistan sınırında bulunan Bizans ordusuna takviye olması için 1049 yılında on beş bin Peçenek atlısını gönderdi. Bu arada yılların tecrübesinden de faydalanarak onların zenginliğe düşkün olduklarını da bildiği için aralarında kıymetli eşyalar, silahlar, heybetli atlarında bulunduğu hediyeler verdi. Bu ordunun başına da başbuğ olarak İstanbul'da bulunan Peçenek büyüklerinden dördü, Sülçe (Sulçu), Selte, Karama ve Kataleym (Katalim)'ni tayin etti. İmparatorun tek hatası Türklere karşı onların yakın akrabası olan bir ordu göndermesi değil, tamamen uzak görüşten yoksun olarak ve büyük bir ihtiyatsızla, Peçenekleri hep birlikte, kendilerine göz kulak olacak, kontrol altında tutacak herhangi bir Bizans kuvvetinden yoksun olarak göndermesidir. Sadece yolu kendilerine göstererek kılavuzluk edecek Konstantinos Adrobalakos adlı bir memuru görevlendirdi. İmparator Peçeneklere Gürcistan'a doğru yönelmelerini, vaktiyle Bizans hakimiyetini kabul etmiş Gürcistan ovasını geri alana dek Anadolu içinden Seçuklu Türkleriyle çarpışmalarını ve onları kovmalarını emretti. Vasilevskiy, Bizans yönetimin burada büyük bir hata yaptığını zira onların üzerine gönderilenlerle sadece yakınlıklarının olmadığını aynı zamanda askerlerin arasında onların akrabalarının da bulunduğunu belirtmektedir. Bizans Peçenekleri gemiye bindirerek Hrisopolis/ Chrysopolis (Üsküdar)'de karaya çıkardı. Peçenek birliği atlarını bir süre sürdüler, Üsküdardan birkaç mil uzaklıkta bulunan Damatriu (günümüzde Bulgurlu yakınları veya Çamlıca) yakınlarına geldiklerinde bu Peçenek birliği içinde önce bir çalkalanma başladı, atlarını durdular, birden Karadeniz bozkırlarında geçen hayatlarını hatırladılar, at, geniş düzlükler, savaş ve yağma, yabancıların emirlerine boyun eğme zorluğu ve Bulgaristan'da kalan kardeşlerinin hatıraları birbiri ile karıştı. Bizanslı yetkililere duydukları güvensizlik, bilinmeyen bir ülkede yol almanın ruhlarında yarattığı boşluk ve korku hepsini endişelendirdi ve birden birliğin içerisinde bir kıpırdanma yaşandı. Toplandılar ve bir çeşit Komenton dedikleri danışma meclisinde karar almak istediler. Toplantı oldukça uzun ve son derece ateşli geçti. Anlaşmakta zorlandılar. Zira bazıları ileri yürüyüşlerine devam etmelerini isterken, bazıları imparatorun topraklarında ona karşı gelinmemesi gerektiğini, bazıları ne imparatora karşı çıkılmasını ne de sonucu belli olmayan uzak doğu seferine katılmanın doğru olmayacağını ileri sürdüler, yine bazıları da Bitinya66 tepeliklerinden birinde istihkam yaparak Bizanslılarla mücadele etmeleri gerektiğini ortaya attılar. Bu son düşünce Bizans için oldukça tehlikeli idi zira İstanbul'a bakan Bitinya'da kurulan bir Peçenek devleti onu zor durumda bırakabilirdi. Bununla birlikte yabancı bir ülkede, imparatora karşı mücadele etmenin mümkün olamayacağını, yalnız başlarına böyle bir mücadeleye girişirlerse bedelinin çok ağır olacağını da kabul ettiler. Bunun üzerine başbuğ Kataleym, ileri gitmemeyi, geri dönerek Bulgaristan'daki boydaşlarına katılmayı teklif etti. Ancak bilmediği kendisini getiren gemilerin onları bırakıp gittikleri idi. Üsküdar sahiline geldiklerinde bu gerçekle karşılaştı ama yine de hiç tereddüt etmedi ve deniz kenarına doğru yönelen ateşli kalabalığın kendisine "Peki denizi nasıl geçeceğiz?" Diye sorması üzerine de "Kendisinin ve bütün Peçenek milletinin selametini isteyenler beni takip etsinler" diyerek imparator tarafından kendisine hediye edilen atını mahmuzladı ve İstanbul Boğazına doğru sürdü. Gözü kapalı yapılan bu davranış, boğazın kenarında duran atlılar arasında ilk anda şaşkınlık ve hayret uyandırdı. Ancak çok kısa bir süre sonra birkaç cesur bey de atları ile liderlerini takip ederek suya yöneldiler. Ardından diğerleri de onları takip ettiler ve sonunda bütün birlik suya girdi. Boğazın suyu aslında bir atın karşı kıyıya yüzemeyeceği kadar genişliğe sahip bir su kütlesi değildi. Nitekim dar yerlerinde genişliği 500 metreyi aşmıyordu. Ani bir kararla ortaya çıkan ve uygulanan bu geçiş başarı ile tamamlandı. Peçeneklere refakat etmekle görevli Bizanslı rehber kaçarak Damatriu kalesine saklandı. Boğazın diğer yakasında, İstanbul'un dış mahallelerinden birinde bulunan St. Tarasiya (Taras) kilisesi civarında (bugünkü Büyükdere) karaya çıkhlar. Buradan daha ileriye toprağı işlemek üzere zorla köylü olarak iskan edilen soydaşlarının yanına Sofya'ya doğru ilerlediler. Boğazı geçişleri ve gidişleri o kadar ani olmuştu ki bu yürüşleri sırasında herhangi bir karşı kuvvet ile karşılaşmadılar. Kataleym ve arkadaşları ordugah kurmak üzere Tuna boyundaki ovalık arazi ile Silistre dolaylarına geldiler.68 Burada yani Trabitza'da (?) Peçeneklerle birleştiler ve diğer Peçenekleri de oturdukları yerleri bırakıp birlikte hareket etmeye davet ettiler. Zorla iskan edilen Peçenekler Bizans'ın hakimiyetinde yaşamanın zorluğunu gördükleri ve bu hayata alışamadıkları için bu davete memnuniyetle icabet ettiler zira orakla zamanın geçmeyeceğini anlamışlar, silahlara geri dönme zamanının geldiğini düşünmüşlerdi. Kısa süre içerisinde Sofya ve Niş civarındaki Peçeneklerle yeniden birleşerek harekete geçtiler. Ellerinde silah olarak kendilerine Bizans tarafından dağıtılan veya komşu Bulgarlardan aldıkları ziraat aletlerini balta, tırpan, orak vs. silah olarak kullandılar. Hep birlikte Pilippopolis (Filibe) önlerinden geçip Balkanlar'a yöneldiler. Dağ geçitlerini aşarak Tuna boylarından geçip Tuna'nın Osmos (Asmes: Alta mansabının karşısında, Osma) Irmağı yakınlarında durdular. Bizanslılar Peçeneklerin bu hareketlerini cezasız bırakmayarak hemen bir ordu teşkil ederek, takip için gönderdiler. Peçenekler kendilerini takip eden Bizans kuvvetlerine karşı koymadılar sadece aralarından Selte kendi boyu ile birlikte günümüzde Osma Nehrinin bulunduğu Lobitzo (Lofça, Bulgarca Loveç) yakınlarında kaldı. Kaçan Peçeneklerin ardından emrindeki Makedon birlikleri ile hareke geçen Arrianietes, onu daha kuzeye, arkadaşlarının yanına doğru geri çekilmeye zorladı. Bizans ordusunun sayıca fazla olması karşısında Selte bir şey yapamadı ve bunun üze~ne Peçenek beyleri birleşerek Balkanlar ve Tuna arasında yaşayabilecekleri bir yer aradılar.71 Sonunda da Karadeniz'e yakın bir yerde Tuna'nın sol kıyısında, bol otlu, ormanlık, genellikle her çeşit sebze ve meyvenin yetiştiği bir yer olmasının yanı sıra konaklamak için gayet münasip olan Yüz-tepe'yi tercih ettiler. Bundan sonra yani bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra akıllarında kalan tek şey Bizans sarayında "misafir - hapis" hayatı yaşayan başbuğları oldu. Aslında yaşanan bu olay, Bizans'ın uzun yıllardır kurduğu ve gerçekleşmesi için büyük çaba harcadığı Peçenekleri Bulgaristan'a yerleştirmek, çiftçi yapmak, dolayısıyla devlet hazinesine vergi ve orduya asker temin etmek ile Selçuklu tehlikesine karşı kullanmak planlarının da suya düşmesi anlamına geliyordu. Peçeneklerin oturdukları yerleri bırakıp gitmeleri büyük bir problem değildi asıl mesele devletin amansız düşmanı olmaları sıfatıyla Balkanlar ve Tuna için büyük bir tehlike arzediyor olmaları korkusu idi. İmpararator IX. Konstantinos'un hevesinin sonucunu Tuna boylarında yaşayan Bulgarlar çok ağır ödemek zorunda kaldılar. Bozkırın atlıları yeni yerleşim yerlerinde hiç de rahat durmadılar ve bütün komşularına akınlar düzenlediler. Onlarda buna büyük bir sabırla direndiler. Durumun vehametini gören İmparator hatasını telafi etmenin arayışı içerisine düştü ve kendisine sadık olan Kegen'i yanına istişarede bulunmak üzere çağırdı. Kegen bu davet üzerine adamları ile birlikte silahlı olarak gelip İstanbul surlarına yakın Maitus (Maydan) diye adlandırılan bir yere yerleşti. Ancak Kegen'in, başına saraya gitmeden önce öyle kötü bir olay geldi ki az daha canından oluyordu. Gece çadırına, amansız rakibi Turak tarafından gönderilmeleri muhtemel üç Peçenek girdi. Ancak suikastçıları fark eden Kegen'in korumaları birbiri ardınca birkaç darbe vuruşundan sonra onları etksizi hale getirdiler. Saldırı sırasında uyuyan Kegen yaralandı, failler ise çıkan kargaşadan faydalanıp kaçmaya çalıştılarsa da yakalanıp Kegen'in oğlu Balçar (Baltçar)'ın huzuruna getirildiler. Balçar onların yaptıklarının cezasını kendi adetlerine göre yani kısasa kısas anlayışı içerisinde vermek istedi ancak onlar impatorun huzurunda yargılanmayı talep ettikleri için bu geleneği uygulayamadı. Ertesi gün İstanbul'un sokakları hiç alışık olmadıkları bir tarzda bir kafilenin ilerlemesine şahitlik etti. En önde yaralı olan Kegen dört tekerlekli bir arabada giderken hayatına kasteden suçlularda arabaya bağlanmış bir şekilde yürüyorlardı. Onlara 1000 Peçenek süvarisi ile Kegen'in iki oğlu eşlik ediyordu. Kafile imparatorluk sarayının önünde durdu. Kendisine daha önce haber verilmeyen ve caddeden gelen gürültü üzerine ne olduğunu soran imparatora durum anlahlınca o da Kegen'in büyük oğlu Balçar'ın, huzuruna getirilmesini emretti. Onların geleneklerini iyi biliyordu, suçluların yakalandıkları anda cezalarının verilmesi gerekiyordu. O yüzden Balçar'a faillerin cezalarını neden vermediğini sordu. Balçar da suikastçıların cezalarını imparator karşısında çekmek istediklerini, kendisine duyduğu saygıdan dolayı da suçlulara dokunmadığını söyledi. Durumdan şüphelenen imparator suçluların huzuruna getirilmesini emretti. Elleri bağlı bir şekilde huzura çıkarılan suçlulara imparator niçin Kegen'i öldürmek istediklerini sordu, Suikastçılar eğer Kegen'i o gece yaralamamış olsalardı o gecenin sabahında onun başkente gelerek imparatora karşı beslediği kötü fikirleri uygulamaya koyacağını, onu öldürmek istediğini, şehre girdikten sonra şehrin ahalisini keseceğini, evlerini ve hazineleri yağmaladıktan sonra tekrar Balkanlar'dak(Peçeneklerin arasına geri döneceğini, onları ayaklandırmak niyetinde olduğunu öğrendiklerini ve bu yüzden onu öldürmek istediklerini söylediler. Bu söylem iyice şüpheci bir konuma gelen Bizans İmparatorunda hüsnü kabul gördü. İmparator hakemin kendisi olduğunu söyleyerek her iki tarafı da gücendirmemeye çalıştı. Suçluları Peçeneklerin elinden aldı ve gece olunca serbest bıraktırdı. Kegen'in oğlu ile diğer Peçenek beylerini saraya çağırdı, Kegen'i tedavi ettirirken iki oğlunu farklı yerlere yerleştirdi. Bu şekilde Peçenek beylerini tam bir gözetim altında tuttu ve kendi kıtalarından ayırdı. İmparatorun, başbuğları Kegen'e suikast yapanların serbest bıraktırması Kegen'in şehrin dışındaki karargahında bekleyen Peçenekleri arasında büyük bir hoşnutsuzluk ve kızgınlık yarattı. Başbuğları Kegen'in yanı sıra oğullarının ve pek çok beylerinin sarayda kapalı tutulmaları da hiç hoşlarına gitmedi ve şüphelenmelerine sebep oldu. İmparator IX. Konstantinos Monomakhos bu hoşhutsuzluğu haber alınca Peçenekleri sakinleştirmek ve dostluk pağlarını kuvvetlendirmek için onlara çeşitli hediyeler gönderdi. Ancak bu şehrin dışındaki Peçeneklerin şüphelerini sona erdirmedi ve bir gece bulundukları kamptan hareket ederek dörtnala kuzeye doğru gittiler ve üçüncü günün sonunda Balkanları aşarak Yüztepe'deki Peçeneklerle birleştiler.
·
101 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.