Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

528 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
·
41 günde okudu
Kan ve Gül, Mo Yan ve Nobel
Bu yazı eser miktarda spoiler içerebilir. Şimdiden keyifli okumalar Mo Yan'ın eserlerini anlamak için öncelikle kendisini anlamak gerekiyor. Biyografisini okuduysanız eğer, muhakkak mahlasının kendisinin seçtiği "konuşma!" karakterleri olduğunu biliyorsunuzdur fakat onun edebiyatını ilgi çekici yapan ve Nobel kazanmasını sağlayan şey bu değil. Dünyada kitapları toplatılan yazarların en başında gelen Mo Yan, Nobel kazandıktan sonra gerek kendi ülkesinde gerekse dünya çapında kötü bir şöhrete ulaştı. Hakkında yazılan yazılarda adı "delilik, sansür ve yasak" kelimeleriyle hep yan yanaydı. Kendi halkı tarafından çok fazla sevilmediğini tahmin edebilirsiniz, Çin halkının büyük çoğunluğu Mo Yan'ı Çin tarihi ve mitolojisini esrarengiz bir perde ardından "pazarladığı" için onu kınasa ve onu "safsatalar kralı" olarak adlandırsa da benim oyum Mo Yan'ı Çin Edebiyatı'nın gelmiş geçmiş en iyi yazarı olarak görenlerden yana. "Bu kitapla köyümün uçsuz bucaksız kızıl darı tarlalarında dolaşan kahraman ruhlara ve haksız yere ölenlere sesleniyorum. Ben sizin soyunuzdan gelen bu değersiz, soya sosuna batırılmış kalbimi söküp parçalara ayırdım, üç kâseye koyup darı tarlalarına bıraktım. Sizlere adağımdır bu! Gelin yiyin!” Kızıl Darı Tarlaları'nı okurken genel olarak şunu fark edeceksiniz ki Mo Yan'ın çok güçlü bir betimleme gücü var. O kadar ki Çince gibi Türkçeden çok uzak bir dile dahi çevrildiğinde bu muhteşem edebi değerini kaybetmemiş, bu konuda çevirmenin payı da büyük elbette. Kitap boyunca olayları o kadar betimsel okuyorsunuz ki her sahne gözünüzün önünde oynuyor sanki. Bu feci betimleme gücü iki kola ayrılıyor, okurların çoğunlukla fikir ayrılığı yaşadığı yer de işte tam burası. Mo Yan yalnızca gökyüzünü, tarlaları, ağaçları ve evleri değil; savaşı, kanı, cesetleri ve tacizleri de bütün gerçekliğiyle kağıda resmetmiş. Eğer pek sağlam bir psikolojiniz yoksa bu kitabı okurken dikkat etmenizi öneririm zira kendinizi gayet iyi hissettiğiniz bir günü bile tamamen tersine çevirecek kadar güçlü cümlelerle savaşıyor bu kitabın satırları. Ergenlik dönemini tam olarak Kültür Devrimi'nin kucağında geçirdiğinden olsa gerek o dönemin keskin kıskacından kaçıp aksak adımlarla özgürlük peşinde koşan yazarlardan oldukça etkilenmiş. O dönemlerde pamuk tarlalarında, yağ ve çelik fabrikalarında çalışmış olması onun bu kadar güçlü bir köylü betimlemesini sağlayan kilit taşı olmuş muhtemelen. Ve yine aynı dönemde propagandist edebiyatı benimsemiş gerçekçi ve epikçiler de etkilemiş genç zihnini. 1976'da Devrim'in sona ermesiyle Mo Yan başta kendi köyü olmak üzere, taşraları gezerek halk efsaneleri, hikayeleri ve şarkıları toplamış. Halkın Kurtuluşu ordusuna katıldıktan sonra da merkezini yoksul köylülere verdiği ilk eserlerini oluşturmaya başlamış. Eserine Nobel ödülü verilirken sunulan gerekçenin "sanrısal gerçeklikle, halk masallarını, moderniteyle tarihi bir arada destansı bir şekilde harmanlaması" olmasının nedeni bu yıllarında gerçekten bir ozan gibi yaşamış olması. Ve yine aynı nedenlerle döneminde oldukça siyasi tartışma yaratmış ve kitapları toplatılmış. Pek çok kişi korkak olduğunu söyleyip gerekçe olarak satır aralarında yapmış olduğu siyasi göndermeleri gösteriyor olsa da Kızıl Darı Tarlaları bundan çok daha fazlası. Mo Yan'ın edebi rengini, karışık belleğini, sivri ve acımasız üslubunu, şiddeti ve şehveti de aynı kadraja sığdırmaya çalışan genç ve saldırgan benliğini ve elbette doğaüstü tabirlerini "ustalık eseri" olarak tanımladığım bu kitapta o kadar güzel harmanlanmış ve imbikten geçirilmeden önünüze koyulmuş olarak görüyorsunuz ki, bu acı güzellik ve acı gerçeklik karşısında tüyleriniz ürperiyor. Köylü bir aile olan Shandong ailesinin elli üç yıllık öz serüveninin üç kuşak etrafında dönerek anlatıldığı hikaye Yan isimli anlatıcı tarafından bize aktarılıyor. Japonların Çin'i işgal ettiği dönemde köylerinde yaşanan dramatik olayların gro-naturalist bir şablon içine yerleştirilmiş olarak ilerlemesi sırasında zaman oldukça farklı kullanılmış. Faulkner'e oldukça benzer şekilde zamanı paramparça yapıp rastgele noktalara yerleştirerek kronolojik sıralamadan oldukça uzak bir anlatım kullanılmış ki bu zaman zaman okuyucunun kitaptan kopmasına ve ne okuduğunun algısını yitirmesine neden oluyor. Eserde 1920 ve 1970 yılları arasında ülkenin hasar görmüş odağından uzakta kalmış birçok meselesi; eski-yeni, bilim-hurafe, ölüm-kalım, hayal-hakikat perdesi ardından okura sunulmuş. Soğukkanlı bir anlatımla ölümün sıradanlığı ve acının sürekliliği üstüne ilginç çıkarımlarda bulunan yazar Japon-Çin savaşı sonrası ülkeyi ikiye bölen milliyetçi-komünist çatışmasını da ölüm ve kahramanlık teması üstüne kurduğu, siyaset ve ölüm felsefesi üzerine uzun ve soluksuz çıkarımlar yaptığı bir anlatımla önümüze sunmuş. Canlı canlı derisi yüzülen askerleri, tecavüze uğrayan yaşlı kadınları, kuyuda sıkışıp kalmış çocukları, kan gölüne dönen pirinç tarlalarını, hayatta kalmak için başıboş köpekleri yiyen insanları ve bir kez insan etinin tadına baktıktan sonra sadıklıklarını yitirip gözünü kan bulamış köpek çetelerini yazılabilecek en realist ifadeler kullanarak yazmakla kalmayıp tarihi olayların akış seyrini de kasti olarak resmi ideolojiye karşı bir protesto manası taşıyarak çarpıtmış. Sadece resmi ideolojiyle değil; Budizm, Taoizm, Konfüçyanizm gibi disiplinleri metaforlaştırarak bu inançlarla da gizliden alay etmiş. Buna ek olarak komünizmin sistematik eleştirisini yapan diğer yazarlardan farklı olarak ideolojiyi elle tutulabilen bir nesnevari işlemiş. Eserinin her satırı kendi karakterinden parçalar taşıyor; yani evhamlı, kanlı bir kara mizaha batmış, çelişki ve tutarsızlıklar üstüne kurulmuş. İyi karakterler bir anda kötüye dönüşürken, korkak olan cesura dönüşebiliyor. Karakterlerinin çoğu aklı havada, umarsız insanlarken Mo Yan destansı kalemiyle ayakları yere sağlam basan ve mücadeleci birine dönüşebiliyorlar. Korkunun içindeki cesaret, zalimin içindeki mazlum terimleri de bu noktada açığa çıkıyor. “Köyümüz aslında sazlık ve çalıların bol olduğu, içinde tilki ve yabani tavşanların gezindiği bir oyun bahçesiymiş, daha sonra çobanlar için birkaç kulübe yapılmış, ardından bu kulübeler azılı katillerin, sefil sarhoşların, umutsuz kumarbazların yuvası olmuş. Ev yapıp toprak sürerek köyü kendi oyun bahçelerine çevirmişler, buradan zorla sürülen tilki ve yabani tavşanlar, ayrılırken insan ırkını kınayan çığlıklar atmış. Köy şimdi harabe halindeymiş, onu insanlar inşa etmiş ve yine insanlar yıkmış. Şimdi gerçekten de yıkıntıların üzerine inşa edilmiş, acı ve neşenin birbirine karıştığı, üzgün bir oyun bahçesiymiş”
Kızıl Darı Tarlaları
Kızıl Darı TarlalarıMo Yan · Can Yayınları · 2013670 okunma
·
241 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.