Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

523 syf.
10/10 puan verdi
Etnogenez'in Kutsal Kitabı
Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir Bilim, yeni şeyler söylediği zaman gerçek manada görevini yerine getirir, aksi takdirde kendinden önce söylenenleri nakletmekten başka işlevi kalmaz. Bilimin havuzuna atılan her yeni söz yeni tartışmaları beraberinde getirir. Öne sürülen tez ölçülür, biçilir, tartılır, onaylanır ya da reddedilir. Kimi zaman da ilmi mecralara yeni adım atan fikirler uzun uzun çözümlemeye tabi tutulur. Çünkü bazen iddia edilen şey yenilir ve yutulur olmayabilir. Ya da aşırı karışık olduğundan tartışmaların ardı arkası kesilmez. Çünkü her yeni fikir, savunucuları ve takipçileri tarafından farklı yorumlarla tahmin edilemeyecek şekilde dallanır budaklanır. Lev Nikolayeviç Gumilev tarafından ortaya atılan etnogenez tezi de tez olarak kalmayıp, bilim dünyasında adından çokça söz ettirir. Etnogenez 20. yüzyılın büyük tarihçilerinden olan Gumilev’in hazırladığı ikinci doktora tezidir. Birinci doktora tezi Eski Türkler üzerinedir. Gumilev her ne kadar tarihçi olarak bilinse de ona biçilen bu sıfat onu tam manasıyla tanımlamamaktadır. Zira yaptığı çalışmalar kabataslak değerlendirilirse onun güçlü bir etnolog ve antropolog olduğu da görülecektir. Aslında tarih, etliye sütlüye karışmadan sadece geçmişte yaşayan insan topluluklarının yaşamlarını inceleyen bir bilim dalı olarak tebarüz eder. Yeni bilimsel yaklaşımlar felsefi tarih argümanları ise tarihin daha güçlü ve kolektif bir ilmi bütünlüğün parçası olduğunu kanıtlar. Gumilev de tezini oluştururken ilk aşamada tarihin üzerindeki üstünkörü yorumları bertaraf eder. Her şeyden evvel tarih insanı hedef alır. İnsanların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan topluluklar ve etnik sistemler kronolojik olarak şematize edildiğinde inişli çıkışlı bir güzergâhın olduğu görülür. Tarih disiplini zaman içindeki bu hareketli sistemin davranışını deşifre etmek için yeterli veriyi araştırmacıya sunmaz. Ama Gumilev gibi bilim adamları tarihe yardımcı diğer bilim dallarını da efektif bir biçimde kullanarak, önce tarihe hakkını teslim eder, sonrasında tezine sağlam dayanaklar oluşturarak halkların yükseliş ve düşüşlerindeki sistemsel hareket benzerliklerini kanıtlar. Tabii yukarıda kısaca bahsettiğimiz olayın izahı bile kendi içinde bazı zorlukları bünyesinde barındırır. Bir kere tarih gibi sosyal bir bilim fen bilimleri gibi deneysel bir yöne sahip değildir. Laboratuvarda analiz metotlarıyla kesin sonuca gidebileceğiniz verileri tarih biliminde elde etmek güçtür. En basitinden insanın ve toplumun üzerindeki psikososyal başkalaşımların izah edilmesi kolay değildir. Yani söylemler iyi desteklenmiş bilimsel argümanlarla sunulmaz ise; yüksek olasılıkla tezler havada kalır ve söylenenlerin bilim dünyasında esamisi bile okunmaz. Çünkü tarih kimi zaman afaki sözlerin milyonlarcasının yazıldığı devasa bir defteri andırır. Bu açıdan Gumilev, kimsenin kolay kolay göze alamayacağı bir işe girişir. Öncelikle Gumilev’in bilim dünyasına sadece bir tez kazandırmaz. Adeta yeni bir bilim disiplinini armağan eder. Eserde bahsedilenler düşünüldüğünde birkaç bilim dalının bir araya gelerek ortaya çıkan sentezden yeni ilmi sahanın oluştuğunu düşünmek işten bile değildir. Aslında Gumilev’in etnogenez adını verdiği alanda hem Batılı hem de Rus bilim adamları kalem oynatmışlardır. Ama hiçbiri bunu etnogenez namıyla sunmayıp etnik şekillenişin ve milletlerin zamandaki hareketi üzerine farklı tespitlerini izah etmişlerdir. Gumilev ise, kendinden önce söylenen ilmi açıklamaları eleştirerek tashih eder ve özgün tezini sağlam dayanaklarla oluşturur. İlk aşamada eserin kolay kolay hiçbir ilmi eserde rastlanmayacak bir bilgi yoğunluğuna sahip olduğunu belirtmek gerekir. Gumilev, tezini oluştururken tarihi bilgiyi basit bir kanıt serencamıyla sunar. Tabii sunduğu tarihi referanslar sadece bilgi kırıntılarından ibaret değildir. Öyle ki Amerika kavimlerinden, Afrika kabilelerine, Ulus devletlerden, tarihi kırılma noktalarına, mikro tarihi olaylardan makro devinimlere kadar neredeyse her şeyden geniş bir zaman yelpazesinden bahseder. Bazen satırlar arasında tarih disiplin olarak kaybolur ve yazılan metin başka bir ilmi makaleye dönüşür. İspat edilmeye çalışılan konunun sunumu yapılırken bazen birden çok fazla tezin öne sürüldüğü dikkatten kaçmaz. Hiçbir tarihçinin yararlanamayacağı kadar diğer bilim dallarından istifade edilir. Bu yüzden bazen yazılanların tarihe dair olduğu izlenimi okurun aklından silinir. Tabii yeni bir bilimden söz açılınca yeni bir terminoloji de ardı sıra gelir. Bu yüzden eserin ağır ve özgün bir dilinin olduğunu belirtmek gerekir. Hatta satırlarda bazen farklı ilmi disiplinlere dair kelimelerle, yazarın ilim dünyasına kazandırdığı yeni kelimeler birbirine karışır. Yazar kendi özgün terimlerini o kadar çok kullanır ki eserin son sayfası kapandığında okur yeni kelimelerden oluşan bir terminolojik birikime sahip olur. Çevirmen de metindeki bu güçlükleri gidermek kastıyla eserin sonuna yerleştirdiği sözlükle okura yardımcı olur. İlk aşamada anlaşılmaz gelebilecek kelimelerin, özel terimlerin ve izahların kendi içerisinde anlamlı bir bütün oluşturduğu ilerleyen sayfalarda anlaşılır. Yazarın üstün sentez kabiliyetine ve analiz yeteneğine hayran kalmamaya imkân yoktur. Aynı sayfalar içinde sosyal hadiselerin ve fen bilimlerinin koyun koyuna olduğu ve birbirlerini anlamlandırdıkları metinleri görmek fazlasıyla şaşırtıcıdır. Tabiatın yasalarıyla pozitif bilimlerin anlamlı bütünlükleri sosyal olguların merkezine motor misali yerleştirilir. Ortaya çıkan sosyal hareket tarzı, akla gelmeyecek tetikleyici unsurların rolüne yer verilerek dile getirilir. Yazarın tarihi veriyi tezine uydurduğu düşünülebilir. Fakat öylesine iyi kanıtlarla metnini bezer ki; bu fikir anında kaybolur. Üstelik Gumilev “ben bilirim, böyle düşünürüm, başka diyecek bir şey yok” edasında değildir. Müellif daha evvel öne sürülen fikirler ve bilim adamlarıyla, yazdıkları vasıtasıyla hesaplaşır. Bazen karşıt tezi çürütmek için tez sahibinin silahını kendisine çevirir. Bu aşamada karşıt görüşlerin ne kadar dar bir kulvarda kaldıkları fark edilir. Çünkü Gumilev, sadece tarih disipliniyle değil; bağlantılı bütün ilmi disiplinlerle fikri hasmına hücum eder. Gumilev’in anlattıklarından tarihin yaşam için ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkar. Tarih felsefesine dair metinlerin esas noktası tarihin lüzumunu ortaya koyarak ona yeni bir perspektif kazandırmaktır. Gumilev ise, oluşturduğu teorik sistemle tarihin savunusuyla özel olarak uğraşmaz. Çünkü yazdığı her satır tarihi, ilmi bir disiplin olarak ihya eder. Bilimin mekanik şeması içinde sosyal bir bilim olan tarih ilmini önemli bir yere oturtmak zordur. Tarih disiplininin dişlilerinin hangi mekanizmaları harekete geçirdiğini anlatmak kolay lakin ispatlamak güçtür. Ama Gumilev parçanın değil, bütünün peşinden giderek resmin tamamını gösterir. Yeni ortaya çıkan resimde tarih referans noktasından ayrılır ve merkeze geçerek konumlanır. Artık açıklanmasına ve savunulmasına gerek yoktur. Tarih, ortaklık ettiği diğer bilim dallarıyla beraber hayatla ilgili birçok problemin çözülmesi için güçlü bir araçtır. Aslında etnogenez güçlü bir ölçüm sistemidir. Bu sistem kategorik olarak sınıflandırılabilecek bir zaman ve hareket düzenine sahiptir. Ele alınan tarihi olay etnogenezin ölçüm kalıplarına yerleştirildiğinde, geçmişten günümüze izlenen mekanizmanın benzer şekilde hareket etmiş olduğu anlaşılır. Bu tarz bir yapılanmayı geçmişe dair olayların bütününe uygulamanın güçlüğü düşünülecek olursa Gumilev’in anlamlı verilerinin kıymeti daha iyi anlaşılır. Yazar, yüksek yorum gücüne karşın her tarihçinin karşılaşabileceği bazı mücbir sebeplerin etkisine maruz kalmıştır. Örneğin, eserde Marx ve Engels’ten referansların olduğu görülür. Eserini Sovyet Rusya döneminde yazmış yazarın iktidar aleyhine kolay kolay fikir beyan edemediği düşünülebilir. Ayrıca müellifin yazarken hissiyatıyla arasına mesafe koyduğu görülür. Bu yönü de illaki bazılarını memnun etmez. Bu arada eserin kendi alanının ana kitabı olduğunu belirtmekte fayda var. Gumilev’in ana kaynak rolündeki bu kitabı bu yüzden birçok tarih araştırmasının başlıca referans kaynağı olabilecek potansiyele sahiptir. Ayrıca izlenen tarihi yaklaşım nedeniyle eserdeki her bir başlığının müellifi vefat etmesine rağmen yazarını tartışma meydanlarına çekeceği kolaylıkla tahmin edilebilir. Zaten savunulan birçok görüşün diğer araştırmacılar tarafından altının doldurulması elzemdir. Özellikle eserin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayacak kitap ve makalelere ihtiyaç vardır. Bu yüzden eserin ardıllarının gelmesi şaşırtıcı olmaz. Sonuçta, geçmişten günümüzde tarih hakkında çok şey söylenmiş ve yazılmıştır. Farklı üslupların oluşması ise bilimin felsefi mantığının çözümlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Klasik dönem yazarlarının nakilci üslubuyla birlikte, İbni Haldun tarzı parlamaların görülmesine karşın, tarihin neye yaradığı muallakta kalmıştır. Tarih felsefesi açısından Hegel, 'milat' kabul edilirse ondan sonraki dönemde ilmi ivme ve tarih tezlerinde farklılaşma dikkat çeker. Ama Batı merkezli felsefi yaklaşımların tümüne birden darbe vuracak güçlü ve özgün bir yorum vardır denilemez. Gumilev ise; yazdıklarıyla adeta çağının ötesine geçer. Bilimsel anlayışıyla çığır açar. Batı merkezli birçok yorumu revize eder. Onun güçlü metinleri sadece geçmiş ve şimdiki zaman için olmayıp geleceğe de çok şey söyler. Her şeyden öte ilmi anlayışı örnek teşkil edecek kadar güçlüdür. Bu nedenle etnogenezle sadece halkların yükselişini düşüşünü anlatmaz. Doğanın ve insanın kurallı yürüyüşünü manidar kılar.
Etnogenez - Halkların Şekillenişi Yükseliş ve Düşüşleri
Etnogenez - Halkların Şekillenişi Yükseliş ve DüşüşleriLev Nikolayeviç Gumilev · Selenge Yayınları · 200425 okunma
·
165 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.