Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

392 syf.
10/10 puan verdi
Merhabalar. Uzun bir zaman sonra kendimi ait olduğum yerde buldum. İşten pek fırsat bulamadığım için kitap incelemesi yapamıyordum kısmet bugüneymiş. Kıymetli yazarımız, Metin Aktaş'ın önceleri okuduğum kitaplarından aldığım hazı bu kitapta da aldım. Bu kitap beni oldukça etkisi altına aldı. Çok başarılı bir çalışma ortaya çıkmış ve biz okuyucuların olaylar karşısında etkilenmemesi elde değil. Yazarın eline koluna sağlık çok güzel duygularla bir yapıt ortaya koymuş ve takdir edilecek bir üslupla hareket ederek bizleri olayların içine dahil ediyor. Öyle güzel duygularla kurgulanmış ki insan yeri geldiğinde ağlamamak için kendini zor tuttuğu anlar yaşayabiliyor. Romana gelecek olursak; Sürgün romanı Dersim Alevi Kürtlerin yüzyıllık acılı serüvenini anlatıyor. 1994 yılında evleri, köyleri yakılarak zorla topraklarından sürülmüş Dersimli Alevi Kürtlerin sürüldükleri şehirlerdeki yaşamını anlatmakla başlıyor yazar. Yazar bir gün Antalya da gezerken yolda eski teneke, şişe, kâğıt toplayan paçavralar içerisinde kayıp olmuş, bir deri bir kemik kalmış bir ihtiyar adamla karşılaşır. Bu ihtiyar adam yakın köylüsü Dersim de yaşarken çok varlıklı, saygın bir insan olan Hüseyin Dede’ydi. Hüseyin Dede 1994 yılında evi, köyü yakılarak topraklarından zorla sürüldüğü için Antalya’ya göç etmiştir.  Yazar o gece Antalya dışında bir naylon barakada yaşayan Hüseyin Dede’nin naylon barakasına misafir olur. O sabah şehrin görüntüsünü kirletiyorlar diye polisler, zabıtalar saldırarak Hüseyin Dede’nin naylon barakasını yıkarlar.  Yazar, Hüseyin Dede, eşi Bahar Hanım polislere ve zabıtalara karşı koyunca polisler, zabıtalar onları döver ve yazarla Hüseyin Dede’yi tutuklayıp karakola götürürler. Hüseyin Dede yazarla birlikte atıldığı hücrede hayatını anlatır yazara. Sürgün romanı Hüseyin Dede’nin bir asra yaklaşan yaşam öyküsünü anlatırken yüz yıllardır varlığı kabul edilmeyen bir halkın hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Yıl 1937 Dersim’de Tuzik baba Dağı eteklerinde, yolu, elektriği, okulu, sağlık ocağı olmayan henüz insanoğlu tarafından tahrip edilmemiş bakir bir doğanın içerinde bir köy. Köyde henüz yasalar değil gelenekler hâkim. Bireyin ve toplumun yaşamını gelenek şekillendiriyor. İnsanoğlu henüz doğaya egemen olamamış. Doğayla insan mücadelesi sürüyor. İnsanlar arasında büyük bir ekonomik adaletsizlik yok, en zengini en fakirden birkaç koyunu keçisi fazla; yani bir çeşit kominal yaşam var bu köyde. Bir gün büyük bir askeri birlik bu köye girer,  vahşi bir katliam yapmaya başlarlar. Köylülerin yüzde sekseni öldürülür, geri kalanlar batı illerine sürgüne gönderilir. Sürgün romanı bu insanların öyküsünü anlatıyor. Acı bir öyküdür. Okuduğunuzda yıllarca etkisinden kurtulamayacağınız bir öykü. Bu kitap beni perişan etti. Öyle etkisine aldı ki acaba yazar bu ustalığını her zaman nasıl koruyabiliyor anlamış değilim. Ama tüm insanlığın bu kitabı okunmasını istiyorum. O acıları yüreklerinde hissetsinler. Zalimlerin hüküm sürdüğü bir dünyada herkesin bir umudu var. Sevgiyi ve geleceği oluşturacak yine biz insanlarız. Hiçbir zaman birbirimizi kıracak davranışlarda bulunmamalıyız. Bu dünya bir varmış bir yokmuş misalidir. Herkes bir gün toprak olup uçup gidecek. Önemli olan iyi hatırlanabiliyor olmak.
Sürgün
SürgünMetin Aktaş · Fam Yayınları · 201751 okunma
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.