Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

480 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Kurtuluş’un; Samsun’a atılan ilk adımla değil, çok daha öncesinde başladığını, 19 mayıs öncesi son altı ayın her şeyin başlangıcı olduğunu anlatıyor. “Mevzubahis olan vatan ise, gerisi teferruattır…” şiarıyla hareket eden Mustafa Kemal’in sadece altı ay gibi kısa bir süredeki insan üstü gayretlerini anlatıyor. Bu gayretleri teoride “kalasacılar” ve pratiğe dökülenler olarak özetlersek ( Teori ve pratik deyip de; Bahadır Boysal’a ve 90’ların sonundaki Leman’ı na da “L-Manyak” ına da selam vermeden geçmek abesle iştigal olur.) Teoride kalasacılar: Saraya damat olmak, Savaş bakanı olmak, Sadrazamı kaçırmak, Darbe yapmak , Padişahı da alıp Anadolu’ya geçip bir direniş başlatmak ( şaşırdın mı ? Şaşırdınnnnn!!!) ve son olarak sıfatsız ve unvansız olarak Anadolu’ya geçmek. Pratiğe Dökebildikleri: Lobicilik faaliyetleri ( denediği taktikler ders verircesine adeta. Gerçi çoğunda başarısız olsa da en sonuncu da hedefi 12 den vuruyor.), kitap yazıyor, gazete çıkarıyor ( hatta asparagas haber bile yapıyor, korkma! Niyet iyi…),ticarete atılıyor ( çok kötü kazıklanıyor) , En sonunda çok geniş yetkilerle Anadolu’ya geçiyor… Herkes ama onun dışında aklına gelebilecek herkes diyorum, onu; Kabe’ye gitmeye çalışan topal karınca gibi görüp “yapamazsın, gidemesem de yolunda ölürüm falan mı demek istiyorsun” dediklerinde, “ Ölüm, ölüm dediğin nedir gülüm, ben vatan için yaşamayı göze almışım diyor… ( Polat Alemdar’a otur yerine lenn velet dercesine…) Tüm hayatı boyunca yaşadığı zorluklar zaten herkesin malumu, ama şu bahsi geçen altı ayda yaşadıklarına bile dayanmak her babayiğidin harcı değil. Tek kanal zamanında “Macgyver” (imdb.com/title/tt0088559...) diye bir dizi vardı. Bir Cahit Sıtkı organizasyonuyla tanıdığımız “ Dante” gibi, ömür yolunun ortasındayız diyenler , yani linkteki depresyona giren “erkişiniyetinesiciler” (youtube.com/watch?v=TDtW44N...) hatırlarlar. Dizide adam pipetten bomba yapıyordu ve hiçbirimizde “hadi lenn” demiyorduk. Böylesine imkansız bir şeye “gavur yapıyor abi” gibi bilimsel bir açıklama yapıyor ve inanıyorduk. Bu kitapta bahsi geçen konularda da imkansızlık derecesi aynı ama tek fark gerçek hayat olması. Bir plan yapıyor, gerçekleşmesini istediği olmuyor. Sonra elinde kalan malzemelere bakıyor, başka bir plan yapıyor. O da olmuyor, elde kalanlara bakıyor, bir plan daha yapıyor, bu da olmuyor, Bir plan daha yapıyor… En sonunda elinde malzeme olarak bir “pipet” bile kalmıyor, ama o bombayı da yapıyor… Edilgen bir vizyon sahipliği herkeste olabilir. Burada sergilenen damarına kadar “proaktiflik”… İşte o herkeste olmaz… Kitapta, Terakki Perver kadrosunun” başından beri hainlik peşinde koşanlar” değil de en azından “ yanılanlar” olarak gösterilmesi objektiflik açısından kitaba artı puan kazandırıyor. Kitabın yazım şeklinden bahsetmek gerekirse; Dil abartılı şekilde sade. “Kendi söyler kendi dinler” Atatürkçü yazarlara inat sanki diğer kesimden daha umudunu kesmemiş ve “AB” grubu reytingi zaten cepte benim derdim “TOTAL” ile diyor... Öyle yerlerle karşılaşıyorsunuz ki; İyi niyetli bir öğretmen gibi “ Aramızda anlamadığı halde bunu söylemeye cesaret edemeyenler var, bu yüzden bu konuyu tekrar anlatıyorum” edasıyla bazı bilgilerin tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar üstünden geçiyor. Hele, iyi niyetinden dolayı yanağından makas alınasıca, yazarın “son söz” diye adlandırdığı ama yalan söylediği , aslında “450 sayfayı okumuş ama ne olur olmaz belki yine de "anlamamayı" başarmıştır. Ben ona bir hızlandırılmış KPSS kursu gibi kitabın tüm özetini bir daha geçeyim" deyip önemli yeleri tekrar, tekrar, tekrar ve de tekrar anlatması efsane olmuş. ( Son söz derken, Oğlumun adı “ Kaan” diyor ama aslında soy adını saklıyor “ Yakuphanoğullarından ” o şekil düşün yani…) Bir diğer konu, kitabın sayfalarında çok fazla ara başlık var. Tam akıcı bir şekilde konu giderken yoldaki hız tümsekleri misali hızınızı kesen bir ara başlık karşınıza çıkıyor. Normalde, “okumak” eyleminde bulunduğunuzda; hafriyat kamyonu görevini yapması gereken dipnotlar bile okumaya lezzet katarken bu ara başlıkların yaptığı tam anlamıyla abesle iştigal. ( Yaz sıcağında trafik nasıl bunalttıysa artık art arda aynı konu ile ilgili benzetmeler geliyor… ) Yazar, hemen alt paragrafta anlatacağı bir konu için bile - aman dikkat bunu tüm kitap boyunca yapıyor - “şimdi şu konuya geçelim” tarzı didaktiklik hissi veren iğreti sunuş cümleleri kuruyor. ( Bu paragraflarda aklıma hep Cem Yılmaz’ın esprisi geldi: Şimdi karşınızda dansöz “Işın Kılıcı”… ) Sözün özü; son altı ayı detaylı inceleyen çok fazla kitap olmadığından, okunması gerekli bir eser diyebilirim. ( Tanımlamadan, yani kendini sınırlamadan, sonu “çü,ist” gibi eklerle biten sıfatlara takılmadan, yeri geldiğinde onu eleştirmekten de çekinmeyen ama serbest stilde ve amatörce “Atamı” çok sevenlere selam olsun… ) (youtube.com/watch?v=7jxuiDK...)
Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay
Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 AyAlev Coşkun · Cumhuriyet Kitapları · 2011147 okunma
··
47 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.