Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türkistan'a dönenler: 1925 yılından itibaren başlatılan uygulamalardan kendilerini kurtarıp Almanya'da kalabilen öğrenciler, eğitimlerini tamamladıkları yıllarda, çeşitli şartların etkisiyle, kesin tercihlerini yapacaklar ve bir anlamda kendi kader çizgilerini de belirleyeceklerdi. Sovyet Hükümeti'nce toplu olarak geri götürülen küçük öğrencilerin akıbetleri konusunda bilgi sahibi değiliz. Bunların hemen hepsi ilköğretim öğrencileriydi, yaşları küçüktü ve çok az bir süre Almanya'da kalmışlardı. Bu nedenle muhtemelen yoğun bir ideolojik eğitimle rehabilitasyona (!) tabi tutulmuş olmalıdırlar. Buna karşın üniversite eğitimlerini tamamladıktan sonra, kendi istekleriyle veya zorunluluklar gereği geri dönenlerin akıbetleri ile ilgili olarak, son yıllarda bazı çalışmalar yapılmıştır. Böylece bu insanların ülkelerine yaptığı hizmetler ve uğradıkları akıbet kısmen de olsa açıklığa kavuşmuştur. Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra Türkistan'a ilk dönen şahıs Abdulvahap Muradi olmuştur. Muradi, 1921 yılında kendi imkânlarıyla Afganistan üzerinden Almanya'ya gelen ilk Türkistanlı öğrenciydi. Afganistan'dan Almanya'ya gelişinde, o sırada Kâbil'de bulunan Cemal Paşa'dan yardım görmüş ve İttihat Terakki'nin Almanya bağlantıları sayesinde bu ülkeye öğrenci olarak gelebilmişti. Berlin Ziraat Okulu'na öğrenci olarak girdi. Daha sonra, 1924 yılında kurulan Türkistan Talebe Birliği'nin başkanlığına seçildi. Bu sırada harice çıkan Türkistanlı liderlerle bağlantı kurmuş, Berlin'de toplanan Türkistan Azatlık Cemiyeti Kongresi'ne katılarak gizli cemiyetin üyesi ve Berlin şubesi kurucusu olmuştu. 1926 yılında Berlin Ziraat Akademisi'ni bitirdi. Türkistan'a dönmek ve ülkesine hizmet etmek istiyordu. TMB Reisi Zeki Velidi Togan’ın 10 Aralık 1926 tarihli mektubundan anlaşıldığı kadarıyla Türkistan'da aydınlar üzerinde başlatılan baskılar dış dünyada yakından izlenmekteydi ve dönenlerin ciddi sorunlarla karşılaşacağı yakından biliniyordu. Bütün bunlara rağmen Bolşevizm karşıtı mücadeleyi içeride sürdürmek ve kendi ülkesinin gelişmesine katkıda bulunmak düşünceleri bu idealist insanları yönlendirmekteydi. Zeki Velidi mektubunda Türkistan'daki ortamla ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir: Memlekete döneceğinizi Ahmet Naim bildirdi. Yolunuz aydın olsun... Cemiyet azalarından Taşkentli Molla Tevekkül Abdullahzade isimli birisi Kâbil'e kaçıp geldi. Yeni Kafkasya dergisine kendi ismiyle Türkistan ahvalini bildiren bir makale gönderdi. Ayrıca buraya gelen Semerkandlı mücahit reislerinden Hemrahkul Beg den öğrendiğimize göre milletin ruhu çok kuvvetlidir. Cemiyet vardır ve bazı yerlerde ellerinden geldiğince çalışmaktadırlar. Fakat aralarındaki ilişkiyi sürdürmeleri hayli güçleşmiştir. Zira ÇEKA tarafından yapılan takibat güçlenmiştir ve iki-üç kişi arasında yapılan konuşmalar bile dışarıya çıkmaktadır... Türkistan'daki münevverler arasında da Moskova'da tahsil görenler “Ziya", Almanya'da veya Türkiye’ye tahsil görenler “Ziyanlı” şeklinde tarif etme adeti ortaya çıkmıştır. Demek siz de vatana döndükten sonra, eğer rahat bırakırlarsa, kendi çalışmalarınızla meşgul olabileceksiniz. Siz de hariçten gelmeniz, başlangıçta Türk paşaları ile temasta olmanız ve Almanya'da uzun süre kalmanız gibi suçlamalarla karşı karşıya kalabileceksiniz. Böyle de olsa, komünist mefkûresine uymuş gibi görünerek, mümkün olduğu kadar kendi yolumuzda çalışmak mecburiyetindeyiz. Zeki Velidi mektubunun ikinci bölümünü, Muradi’nin vatana döndükten sonra yapacağı çalışma stratejisine ayırmıştır. Nasıl çalışması gerektiği konusunda öneriler yapmaktadır. Muradi, cemiyetin Millî Sosyalistler Bölümü'ne, yani Erk Fırkası kanadına mensuptu: Memlekete gider gitmez yapmanız gereken ilk işler şunlardır: Hakiki fedakâr, ihtilálci ve teşkilatçı yoldaşlarımızdan birisini, çok dikkatli bir şekilde seçtikten sonra, bütün faaliyetleri onun aracılığıyla sürdürünüz. Kazaklardan Dinșe, Özbeklerden Buharalı Velican Ömerhanof zibi güvenilir arkadaşlar vardır, onlarla temas kurunuz. Fakat bu arkadaşlarla görüşmeler sizin tarafınızdan değil, yukarıda belirttiğim gibi, aracılık yapan arkadaşlarla yapılmalıdır. Hatta siz onların ne yapmakta olduklarının tafsilatını bilmeseniz de olur. Her şehirde bağlantılar bularak yeni bir teşkilat oluşturmalısınız... Yeni cemiyetin varlığını eski cemiyet üyeleri bilse de Türkistan'da neler yaptıklarını bilmemelidirler ve azaları birbirlerini tanımamalıdırlar. Çünkü eski cemiyet üyelerinin çoğu Rus ÇEKA’sı tarafından tanınmaktadır ve muhtemelen hareketleri takip altında olmalıdır. Teşkilat gençler arasında gizli komiteler kurarak, mümkün olduğunda, komünist mefkûresinin etkisine girmelerini engellemeye çalışmalıdır. Halkın iktisadi, siyasi ve sosyal durumu hakkında dışarıya malumat aktarmalıdır... Mümkün olabilirse dışarıya öğrenci ve tüccar sıfatında adamlar gönderilmeye çalışılmalıdır. Harice mektup, kitap ve para gönderilmesi için Türk ve Afgan sefaretleri kullanılabilir. Ben Türk sefiri Zati Bey'le bizzat görüştüm. Yardımcı olma sözü verdi. Abdulvahap Muradi, Alman karısı ve çocuğu ile birlikte, 1927 yılı başlarında Türkistan'a döndü. Kavuncu şehrindeki Tecrübi Ziraat Enstitüsü'nde görevlendirildi. Fakat bu durum uzun sürmedi. Kasım 1929'da, Türkistan cedidizminin önderlerinden Münevver Karı ile birlikte tutuklandı. KGB arşivlerindeki bilgilere göre, “Sovyet hâkimiyetini yıkmak amacıyla faaliyet gösterdikleri tespit edilen” Münevver Karı ve 38 arkadaşının sorgulamaları hemen başlatıldı. Bu grupla ilgili ihbarı yapan Muhammed Salihoviç'in şu sözleri KGB kayıtlarına aynen geçirilmiş ve sürdürülen davanın mesnedi olarak kullanılmıştır: Ceditler (terakkiperverler) Türkistan'da Ekim Devrimi öncesinde Rusya burjuvasına ve Türkistan'da hüküm süren feodal geri kalmışlığa karşı mücadele edenlerin hareketlendirici gücü olarak ortaya çıkmış idiler. Onlar Rus burjuvasının emperyalist siyasetinden rahatsızdılar ve ona karşı mücadele ediyorlardı. Yerli ahalinin eski hayatı ve geri kalmışlığına ve bu geri kalmışlığın ihmalcileri olan ruhanilere (din adamlarına Y.N.) şiddetle karşı idiler. Kısaca Ceditlerin mücadelesinin esasında, feodalizm ve eski hayat esaslarını ortadan kaldırmak, millî bir burjuva devleti kurmak maksadı vardı. Bu hareketin tanınmış önderleri şunlardır: Münevver Karı, Murat Hoca Damolla, İmam Hoca Halili, Hasan Karı, Abdullah Avlani, Şarasul Zünnun, Şahid İsan, Mir Beydi, Abdul Vahap Muradi ve Mecid Kadir. Raporda Ekim İhtilâli’nden sonra Ceditlerin, Bolşevizm sistemine karşı mücadelelerini sürdürdükleri ortaya konularak, amaçlarının Sovyet sistemini yıkmak olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca Abdulvahap Muradi, Cemal Paşa ile ilişki kurmak ve ondan yardım almakla da suçlanmaktaydı. Davalar kısa sürede sonuçlandı ve bir kısım üyeler ölüme mahkûm edilirken bir kısmına da çeşitli sürelerde mahkûmiyet ve sürgün cezaları verildi. Davanın başlamasından kısa bir süre sonra Muradi'nin akrabalarından bir kısmı daha tutuklanmıştı. Kocasının suçunun ne olduğu ve nerede tutuklu olduğu konusunda hiçbir bilgi alamayan karısı, çaresizlik içerisinde, çocuğuyla birlikte Almanya'ya geri dönmek zorunda kaldı. Tutuklandıktan sonra uzun bir süre kendisinden haber alınamayan Muradi, 1933 yılında TMB'nin Meşhed şubesine gizli bir mektup gönderdi. Bu mektupta Muradi, tutuklandıktan sonra bir süre Taşkent hapishanesinde tutulduğunu belirterek orada karşılaştığı insanlar hakkında bilgi aktarmaktadır. Sürgün yerinden gönderdiğini söylediği bu mektubun gerçekten Muradi tarafından mı, yoksa Rus KGB'si tarafından mı gönderildiğini bilmek mümkün değildir. 1935 yılında Afganistan'a iltica eden Ferganalı Nasrullah isimli bir Türkistanlı, Abdulvahap Muradi’yi Solovki Sürgün Kampı'nda gördüğünü bildirmiştir. Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra, 1928 yılında Türkistan'a dönen Azim Bek Berimcan ise, dönüşünden kısa bir süre sonra tutuklandı ve Sibirya'ya sürgüne gönderildi. Zira Berimcan'ın daha Almanya'ya gitmeden önceki yıllarda, Türkistan içerisinde sürdürülen millî mücadeleye aktif bir üye olarak katıldığı bilinmekteydi . Zeki Velidi Togan hatıralarında, millî mücadele yıllarında gizli olarak Taşkent'e geldikleri zaman Kazakistan Pedagoji Enstitüsü'nde kaldıklarını ve burada Azim Bek Berimcan tarafından karşılandıklarını anlatmaktadır.43 Berlin'e gelmeden önce bir süre Ak çöl isimli bir mecmuada çalışmıştı . Zeki Velidi'nin Avrupa'da kaldığı 1924-25 yıllarında Berimcan ile ilişkilerinin yoğun bir biçimde devam ettiği bilinmektedir. Bütün bu ilişkileri Sovyet yönetimi tarafından takip edilen Berimcan, döndükten sonra hiçbir görevde çalışmasına izin verilmeksizin sürgüne gönderilmiştir. 1937 tasfiyeleri sırasında yok edildiği tahmin edilmektedir.
94 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.