Konstantiniyye Oteli ;Nekropoliste, ölülerle konuşan Zehra’nın sesiyle başlıyor.Eser,bir otelden çok Türkiye panoraması ve sosyolojisi üzerine inşa edilmiş.Zehra,Emre,Ergün Bey,Elmas Hanım üzerinden şekillenen roman;bizi İstanbul’un büyülü tarihinden ,Gezi olaylarına savuruyor.Seçilen her karakter okuyucuyu ayrı bir hikaye,acı,tarihsel bakış,sanat,ticaret,cinsellik,ilişkiler açısından övgü ve yergi ikileminin ötesinde var olan gerçekliğe götürüyor.Her karakterin kitaptan çıkıp yaşamınızda bulunan bir dosta,tanıdığınız arkadaşa ailenizden birine dönüşmesi an meselesi gibi .Konstantin’den Fatih Sultan Mehmet’e,Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti tarihine kadar alt metinlerde verilen bilgiler tarihin izini sürmenize ,ölüler aleminde yapılan konuşmaların ölüm konusunda insanın korkusu ve çaresizliğinin epik bir anlatımı yapılmış..Katil birinin merhametli oğlu Garip’ten,Kafasındaki hayaletlerle savaşmaktan yorgun düşen Mustafa’ya,İşid’e katılan Serhatın yaşamından ,Alevi-Sünni sevdalı Nihat ve Gülün imkansız ve arabesk aşklarına,Hakim Beye,Gazetecilere,kahkahasıyla ünlü tarihçi profesöre ,iktidar sayesinde birden zengin olan dindar ailelere kadar pek çok durum anlatılmış.Sayfaların arasına biraz felsefe ve Spiritüalizm serpiştirilen eserin kendi zihin dünyasında yaşayan bireylerin materyalist dünyaya uyumlanma çabalarının bir anlatısı yolunda okunmasını öneririm..