Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE UYUMSUZUM
Hayatın anlamı nedir? Hayatın bir anlamı var mıdır? Anlamı olmayan bir yaşam, yaşanmaya değer mi? Gerçek, us ile anlaşılabilir mi? Neyi ya da neleri kesin olarak bilebiliriz? Camus tüm bu sorulara bir kesinlik, net bir cevap istiyor. “Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir” diyor Camus. Kitaptan bir bölümü uzunca alıntılamak istiyorum çünkü benim için bu sayfalarda yazılanlar kitabın özü gibi. Bence uyumsuzu uyumsuz yapan, içinden çıkamadığı en büyük derdini anlatıyor. Sayfa 36-37-38-39: ———Öyle ya, kim ve ne hakkında “bunu biliyorum!” diyebilirim ki? İçimdeki bu yüreği duyabiliyorum, var olduğu yargısına varıyorum. Bu dünyaya dokunabiliyorum, onun da var olduğu yargısına varıyorum. Tüm bilgim burada duruyor, gerisi kurmaca. Çünkü varlığından kuşku duymadığım bu “ben”i kavramaya çalıştım mı, onu tanımlamaya, özetlemeye çalıştım mı parmaklarım arasından akıp giden bir su oluveriyor. Bürünebildiği tüm yüzleri çizebilirim, ona verilmiş olan her şeyi, bu eğitimi, bu kökeni, bu ateşliliği ya da bu susmaları, bu büyüklüğü ya da düşüklüğü de çizebilirim. Ama yüzlerin toplamı yapılmaz. Benim olan bu yürek bile hep tanımlanmaz kalacak benim için. Varoluşun konusunda vardığım bu kesinlikle, bu güven vermeye çalıştığım öz arasındaki çukur hiçbir zaman dolmayacak. Kendi kendime yabancı kalacağım hep. Mantıkta olduğu gibi tinbilimde de gerçekler vardır, ama gerçek yoktur. Sokrates’in “kendini tanı” sözünün değeri, günah çıkarma yerlerimizin “erdemli ol” sözünün değerini aşmaz. Bir özlemle birlikte, bir bilgisizlik de belirtirler. Büyük konular üzerinde kısır oyunlar bunlar. Yaklaştırma oldukları ölçüde geçerlidirler ancak. İşte yine ağaçlar, sertliklerini biliyorum, işte su, duyuyorum. Otların ve yıldızların bu kokuları, gece, yüreğin rahata erdiği kimi akşamlar; erkinliğini ve güçlerini duyduğum bu dünyayı nasıl yadsıyabilirim? Gene de bu yeryüzünün tüm bilimi beni bu dünyanın benim olduğuna inandırabilecek hiçbir şey vermeyecek. Onu bana betimliyorsunuz, bana onu sınıflandırmasını öğretiyorsunuz. Yasalarını sayıyorsunuz; ben de bilme susuzluğum içinde bunların doğru olduklarını kabul ediyorum. Mekanizmasını tanıtlıyorsunuz, umudum büyüyor. Sonunda bu sihirli ve karmakarışık evrenin atoma, atomun da elektrona indirgendiğini öğretiyorsunuz bana. Tüm bunlar çok güzel, gerisini de anlatmanızı bekliyorum. Ama siz bana elektronların bir çekirdek çevresinde toplandıkları görünmez bir gezegenler takımından söz ediyorsunuz. Bu dünyayı bana bir imgeyle açıklıyorsunuz. O zaman dönüp dolaşıp şiire geldiğinizi anlıyorum; hiçbir zaman bilemeyeceğim. Buna kızmaya zamanım mı var? Şimdiden kuram değiştirdiniz. Böylece bana her şeyi öğretmesi gereken bu bilim varsayımda sona eriyor, bu açıklık eğretilemeye gömülüyor, bu kararsızlık sanat yapıtında eriyip gidiyor. Bunca çabaya ne gerek vardı? Bu tepelerin hoş çizgileri, bu çarpıntılı yürek üzerinde akşamın eli çok daha fazlasını öğretiyor bana. Başladığım noktaya geldim. Anlıyorum, bilim yoluyla olguları kavrayıp sayabilirsem de dünyayı kavrayamam. Tüm engebelerini parmağımla izleyecek olsam, bundan fazlasını bilemezdim. Siz de tutmuş, kesin ama hiçbir şey öğretmeyen bir betimlemeyle ilgili bilgi vereceğini ileri süren, ama hiç mi hiç kesin olmayan varsayımlar arasında bir seçim yapmamı söylüyorsunuz. Kendi kendime de, dünyaya da yabancıyım, yardım umabileceğim tek şey de bir şeyi kesinlemeye yeltenir yeltenmez kendi kendini yadsıyan bir düşünce. Beni ancak bilmeyi ve yaşamaya yanaşmadığım sürece esenliğe kavuşturan, fetih istekleri her türlü saldırıyı boşa çıkaran duvarlara çarptıran bu koşul nedir? İstemek çelişkilere yol açmaktır. Aldırmazlığın, yüreğin uykusunun ya da ölümcül vazgeçişlerin verdiği bu zehirli esenliğin doğması için düzenlenmiş her şey. Böylece us da kendi yöntemince bu dünyanın uyumsuz olduğunu söylüyor bana. Karşıtı, kör mantık, her şeyin açık olduğunu ileri sürsün istediği kadar, ben kanıtlar bekliyordum ve haklı olmalarını diliyordum. Ama yüksekten atan bunca yüzyıla, çok güzel konuşan, inandırmasını çok iyi bilen bunca insana karşın, bunun yanlış olduğunu biliyorum. Hiç değilse bu düzlemde bilemiyorsam, mutlu değilim demektir. Bu evrensel, uygulamacı ya da ahlaksal us, bu gerekircilik, her şeyi açıklayan bu ulamlar, doğru insanı güldürecek şeyler. Usla hiçbir ilgileri yok. Derin gerçeğini, yani zincirlenmişliğini yadsıyorlar onun. Bu anlaşılmaz ve sınırlı evrende, insan yazgısı bundan sonra bir anlam kazanıyor. Bir usa aykırılar topluluğu onu sonuna kadar çevreliyor. Uyumsuz duygusu geri gelmiş ve şimdi iyice düzenlenmiş açık görüşlülüğü içinde aydınlanıyor, belirginleşiyor. Dünyanın uyumsuz olduğunu söylüyor ve fazlasıyla hızlı gidiyordum. Bu dünya gerçekte usa uygun değil, onun hakkında tüm söyleyebileceğimiz bu.——— Bu dünyanın kendisini aşan bir anlamı olup olmadığını bilebilmemiz ya da herhangi bir şeyin özünü aklımızla algılayıp kavrayabilmemiz mümkün değildir. Bu dünya gerçekte usa uygun olmadığı için aslında hayatın anlamını aramak da bir o kadar saçmadır, absürttür. Tıpkı Sisifos efsanesi gibi; Mitolojide Kral Sisifos, Tanrılar tarafından cezalandırılarak büyük bir kayayı dik bir tepenin zirvesine çıkartmakla görevlendirilir. Ancak kayayı tam zirveye ulaştıracakken elinden kaçırır ve sürekli yeniden başlamak zorunda kalır. Bunu bilen, cezasını bilinçli olarak kabul eden Sisifos, kayanın aşağı yuvarlanacağını bildiği halde, her defasında kayayı bütün gücüyle yukarı taşımaya devam eder. Tıpkı bu hayatı yaşayan bizler gibi. Bir oyunun içindeymişiz ama bunu anlamıyormuşuz gibi sabahtan akşama kadar her gün bir şeyler yapar dururuz… Ama Albert Camus’nun dediği gibi bir gün dekorlar yıkılır. Bir gün “neden?” diye sorar insan. Bir gün uyanır. İşte her şey, asıl o zaman başlar. “Her şey bilinçle başlar, her şey ancak onunla bir değer taşıyabilir.”(s.31) Bundan sonrasında insan karar verecektir, seçim yapacaktır, bu güç artık insanın kendi elindedir. Kişi uyumsuzla birlikte yaşamayı öğrenmelidir. “Uyumsuz dediğimiz şey kendi sınırlarını saptayan, açık görüşlü ustur.” (s.63) der Camus ve yazara göre uyumsuz sevinç yaratmak için sanatı kullanır. İnsan mutluluğu ararken uyumsuzu keşfeder ve bu noktada kendi yazgısını yaratabileceğini görür. Bu sebeple çabası hiç bitmez. Her daim kendini ve sıkıntılarını gözlemleme halindedir. Hala kayayı yukarı çıkartıyor ve kaya her seferinde aşağı düşüyor olsa da artık insan bu yazgısının üzerindedir, bilinçlidir çünkü yürümeyi seçtiği için devam ediyordur ve bu anlamı olmayan hayata bir başkaldırıdır.
Sisifos Söyleni
Sisifos SöyleniAlbert Camus · Can Yayınları · 20238,4bin okunma
·
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.