Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

2. (Asıl sorun.) "Sınırlandırma sorunu" (Kant'ın, "bilimsel bilginin sınırlarının nerede olduğu" sorusu), "görgül-bilimsel" ve "fizikötesi" savlar (önermeler, önerme dizgeleri) arasındaki ayrımın ölçütünün ne olduğu sorusuyla da tanımlanabilir. Wittgenstein'a göre, "anlamlılık kavramı" zaten sınırlandırmayı da beraberinde getirmektedir: Her "anlamlı önerme" mantıksal olarak ("elemanter önermelerin doğruluk izergesi" olarak), (tekil) gözlem önermelerine dayandırılabilmelidir (bunlardan türetilebilmelidir); ama önerme türetilemezse, bu önerme, "anlamsızdır", "fizikötesidir", "sözde-önermedir": Fizikötesi, "anlamsızlıktır". Böyle bir sınır çekerek olgucular, daha önceki fizikötesi karşıtlarına göre, fizikötesini daha köktenci bir biçimde ortadan kaldırabileceklerini sanır. Fakat bu köktencilik, fizikötesiyle birlikte doğa bilimlerini de yok eder: Doğa yasaları da gözlem önermelerinden mantıksal olarak türetilemez (tümevarım problemi!); Wittgenstein'in anlamlılık ölçütü bu doğa yasalarına tutarlı bir şekilde uygulandığında, onlar, "anlamsız sözde-önermelerden" "fizikötesi önermelerden" başka bir şey olamayacaktır. İşte, bu yaklaşımla getirilen sınırlandırma çabaları başarısız olacaktır. - Anlamlılık dogması ve buna bağlı olarak nitelendirilen sözde- önermeler yerine, sınırlandırma ayracı olarak "yanlışlanabilirlik ölçütü" (yani en azından tek yönlü karar verilebilirlik ölçütü) getirilebilir: Ancak deneyimin ışığında başarısızlığa uğrayan önermeler (önerme dizgeleri) -daha doğrusu: bu tür yöntemsel sınamalarla karşı karşıya kalan (ve buna göre "yöntembilimsel vargıyla" çürütülmesine karar verilen) ve sınamaların sonuçlarına göre çürütülebilen önermeler- "deneyimin dünyasını" dile getirir. Böylece, kısmen karar verilebilir önermelerin kabul edilmesi, yalnızca "tümevarım problemini" değil (bu, tümdengelimsel olup, tümevarımsal yönde gelişen tek çıkarsamadır; yani yadsıma yöntemidir), aynı zamanda ("bilgi kuramının" hemen hemen tüm sorularının temelinde yatan) "sınırlandırma sorununu" da çözecektir. "Yanlışlanabilirlik ölçütü” yardımıyla, "fen bilimleri" ya da görgül-bilimsel dizgeler ile fizikötesi (aynı zamanda da uzlaşımcı eşsözel) dizgeler arasında oldukça keskin bir sınır çekebiliriz, bu şekilde, fizikötesi (tarihsel açıdan bakıldığında, onun çöküşü aslında bilimsel kuramların ortaya çıkmasıyla gerçekleşmiştir) "anlamsız" diye nitelendirilmeyecektir. - Buna göre, (Einstein'in bilinen bir formülünü genelleştirerek) "fen bilimlerini", yaklaşık olarak şu biçimde tanımlayabiliriz. Bilimsel önermeler gerçekle ilgili olduğu sürece, yanlışlanabilir olmalıdır; yanlışlanabilir olmadıklarında ise, onların gerçekle ilişkileri yoktur.
Sayfa 356 - YKYKitabı okudu
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.