Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

320 syf.
9/10 puan verdi
Yaşamayı denedim ama dikkatim dağıldı
• Johann Hari Britanyalı gazeteci-yazar. Toplumun genelinde olan sorunları km’lerce yollar kat ederek uzmanlara danışarak araştıran bir adam. Eserinde 20 ve 21. yy’ın en önemli sorunlarından biri olan dikkat dağınıklığını, odaklanamama sorununa değiniyor. Bu sorunun çözümünde insanların iradesini sağlamlaştırmasının yetersiz kalacağını söyleyen Hari, esas önemli olanın bu mekanizmaları tasarlayanlarının insanların dikkkatlerini çalma hususunda hassasiyetlerini artırmalarına zorlamamız gerektiğini söyler. • Dikkat neden önemlidir? Dikkatimizi neden çalmak istiyorlar? Neden bu uygulamaların bizi içine girdap gibi çektiğini bildiğimiz halde durdurulamıyoruz? Kitap Hari’nin mavi ekranlara boş boş bakılmasından ve Snapchat hızında gerçekleşen hayatın akışından dolayı serzenişi ile başlıyor. Vaftiz oğlum dediği Adam’da da bu hâlin oldukça fazla olduğunu fark ediyor ve kendisine cep telefonunu-geceleri hariç- kullanmayacağına dair söz verirse Graceland’a tatile gitme teklifini sunuyor. Adam bu teklifi kabul edince yolculuk başlıyor. Bölgeye vardıklarında ise orayı tanıtma adına bir görevlinin bulunmayışı ve herkese turistik yeri tanıtması için verilen ipadlerden yakınıyor. Çünkü insanlar önlerinde duran o güzel manzaraları bizzat ânı yakalayarak, gözleriyle müşahede etmek yerine ipade bakarak geziyorlar. Hari o topluluğa ‘hey, burdayız. Gerçekliğin içindeyiz, bırakın o cihazları” minvalinde uyarılarda bulunuyor. Bu arada Adam tatilin çoğu anında sözünü tutayarak telefonuyla vakit geçiriyor. Hari Adam’ı odaklanmak için uzaklara götürüyor fakat baş belası olan bu uygulamalar, cihazlar peşini hiç bir yerde bırakmıyor. Oğluna telefon yüzünden sürekli kızan Hari bu konuyu daha sonra sakin bir şekilde onunla konuşmak istediğinde Adam ona şöyle bir cümle kuruyor: “Bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındayım fakat bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum.” Sosyal medyadan uzak kaldığımız vakitlerde sanki orada çok önemli şeyler oluyor da biz kaçırıyoruz hissine kapılıyoruz. Fakat asıl kaçırdığımız şey hayatımız oluyor. O mecralarda geçirdiğimiz uzun vakitler hayatımızdaki ilişkilerimizi, hedeflerimizi, tutkularımızı kaçırmamıza neden oluyor. Adam’ın dediği gibi de bu sorunu nasıl çözeceğimizi bilmiyoruz. Hari ilerleyen bölümlerde bunlara odaklanıyor. Kitapta aktarılan çokça çarpıcı anektodlar var. Örneğin Hari irade üzerine 30 yıl çalışan Prof Roy B. ile dikkat hakkında konuşuyorlar ve Profesör eskisi gibi artık odaklanamadığını, dikkat becerisinin azaldığından dem vuruyor. İrade üzerine çalışan bir uzman bile bu halde ise bizim çok daha fazla bu meseleye çalışmamız gerektiğini anlıyoruz bu örnekten. Amerika’da yapılan çalışmada ise bir işle uğraşırken dikkatimiz dağıldığında önceki odaklanma seviyemize dönmemiz için en az 23 dakikaya ihtiyaç olduğu hesaplanmış. Herhangi bir işle meşgul olduğumuzde bizim dikkatimizi çalan o bildirimlerin sayısını düşününce aslında yaptığımız çoğu işe yeterince odaklanmadığımızı düşünmeye başladım. En verimli çalıştığım ortamın ise akıllı telefondan uzak durduğum çalışma şeklinin olduğunu bir kez daha hatırlamış oldum. Bir diğer örnek ise Amerika’da yapılan çalışmada bir öğrencinin ortalama 65 saniyede bir meşgul olduğu şeyden başka bir işe geçildiği saptanmış. Dikkatimizi bir işe uzun süre verememizi çok iyi şekilde açıklayan örnek bu. Hari bu konuda bir Profesörden obizite ve şehir örneğini aktarıyor: Obizite sadece fazla yemek nedeniyle gelişen bir sonuç değil bir çok faktör var: örn. şehirlerimizi insanların bisiklet sürmeleri ve yürüş yapma imkanlarına uygun şekilde yapsaydık obizitenin bu kadar yaygınlaşmayacağını görecektik. Aynı şekilde dikkat dağınıklığımız sadece bizden kaynaklanmıyor, bizim dikkat seviyemizi azaltan o kadar çok uygulama var ki biz bunlara girdiğimiz sürece yaşanan bu kötü sonuç ister istemez büyüyor. Johann Hari dikkat ile ilgili yazılan diğer kitapları teknoloji devlerinin oluşturduğu dikkatimizi çalmaya yönelik olan bu sistemin değişmesi gerektiği vurgusunu yapmadıkları için eleştiriyor. O kitaplarda sorunun sadece bireysel kısmıyla ilgilenildiğini ve toplumsal olarak bu büyük yıkımı önlemek için sistematik bir çaba içine girme konusuna değinilmediğini söylüyor. İnsanların dijital detoks gibi dikkat eksikliğine karşı yapacakları uygulamaları doğru fakat eksik buluyor, önemli olanın sistemin değişmesi gerektiğini ısrarla belirtiyor. Fakat bizce bu meselede önemli olan kısım bireysel çözümler konusudur. Biz dikkat eksikliği konusunda elimizden ne geliyor ise-detoks, uygulamaları silme vs- onu yapmalıyız. Zira etki alanı dediğimiz şey de budur. Etki alanımızda önce kendimizi düzeltmemiz gerekiyor, bunlar için önlem almamız gerekiyor. Sonrasında ise bu iş toplumsal meseleye dönebilir fakat öncelikle isyan içimizde başlamalı. Teknoloji devlerindeki bu insanı sömüren zihniyeti değiştirme faaliyeti bizim etki alanımızda olmadığı için kendimize bakmamız gerekiyor. Bir diğer mesele ise dikkat seviyemizin olağandan çok fazla şekilde yıpranmış olması. Teknoloji devlerinin şirketlerinde bizim dikkatimizi çalmaları için bu konuda o alanın üniversitesini okumuş, yetkin yüzlerce mühendis var. Onlarla gireceğimiz bu savaşı kazanma ihtimalimiz oldukça düşük. Fakat bu uygulamalardaki süremizi azaltıp ilerleyen süreçte tedricen toptan hepsini silmek bu savaşı kazanmaya bizi yaklaştırabilir. İnsanlar bu konuda detokslara giriyorlar fakat çoğu seferinde dayanamayıp o bataklığa geri düşüyorlar. Bu bizce çok olağan bir durum. Çünkü çok bağımlılık genelde bir anda bırakılamıyor, süreç isteyen bir duruma dönüşüyor. Arapça’da meşhur bir söz vardır “Bir şeyi tamamen anlamamak o şeyi tamamen bırakmayı doğurması doğru değildir.” Dikkat eksikliğinde yaptığımız uygulamalarda da tamamen bir başarı göstermesek de bütünüyle bu mücadeleyi bırakmak doğru değildir. Dikkatimizi çalan bu uygulamalar yüzünden yaptığımız işe odaklanmışken “acaba fotoğrafıma kaç beğeni gelmiştir?, Hocam maili atmış mıdır..” vb sorular aklımıza kıymık gibi batıyor ve görevimizi layıkıyla yerine getiremiyoruz, hayatı kaçırıyoruz. Sosyal medya bizde sadece olumsuz şeyler olan kaygı, stres, öfke uyandırmıyor. İstediğimiz bir şey gerçekleştiğinde-örneğin fazla beğeni alma- olumlu olarak gördüğümüz dopamin salgılanıyor fakat bu uzun vadede bizim için çok olumsuz bir durum. Kişi böyle yüksek dopaminli bir şey yaptıktan biraz süre geçince vucut o dopamini tekrar istiyor, ona bu isteğini verirseniz bu bağımlılığa dönüşen bir serüvene dönüyor. Veremez iseniz bu durumda üzgünlük, stres, depresyon gibi durumlar ortaya çıkıyor. Sosyal medya uzun vadede düşünecek olursak hep hüsranda olduğumuz bir ortama dönüşüyor. Johann Hari giriş bölümünü yanına sadece tuşlu telefon aldığı 3 ay boyunca yalnız kalacağı sosyal detoksunu yapacağı tatiline başlayarak sonlandırıyor. Dikkatimizin nasıl bozulduğunu ise on iki nedende inceliyor. İnstagram’daki reelsların, twitterdaki akışın sürekli hızlı olması ve bitmek bilmemesi insanı içine çekip hayatın büyük bölümünün orda yaşandığını hissettiriyor. Bu mecralardaki bitmek bilmeyen scroll’ların ve hızın etkisi sandığımızdan da daha büyük oluyor. Normalde örneğin bir oturuşta 100 sayfa okuyabilecek kapasitedeki kişi hıza alıştığı için 10 sayfa bile okuyamadan sıkılıyor. Bu sadece kitap ile alakalı mevzuu değil, örneğin bir ders videosu izlerken, bir arkadaşla sohbet ederken, kuyrukta sıra beklerken kişinin sabırsız olmasına neden oluyor. Hari’nin dikkat çektiği bir diğer husus twitterın size sanki tüm dünya o an senden bahsediyor, seni seviyor (like), senden nefret ediyor(kötü yorum) gibi hissettirmesidir. Onca güzel mesaja rağmen bir tane kötü yorum okuyan kişi bunun etkisine kapılıyor, kendisini kötü hissediyor ve depresyona giriyor. Hari Proffesör Earl ile görüşmesinde çoklu görev hakkında konuşuyor. Earl ona “Tek bir şeye odaklanabiliyoruz. Bilişsel kapasitemiz çok sınırlı diyor. Beynimizin yapısal olarak birden fazla işe odaklanamaması özellikle günümüzde hiç dikkat edilmeyen bir şey. Hatta aynı anda birden fazla işle uğraşan insanların takdir aldıklarını bile görüyoruz. Peki o kişiler bu işlerinde ne kadar konsantreler? Hari dijital detoksunda güzel bir manzara otururken burayı twit olarak nasıl tarif ederim diye düşünüyor ve sonrasında insanlar ne der, beğenirler mi? diye düşünüyor. Sosyal medyaya kendini çok kaptıran insanlarda da gözlenilen bu durum, kişinin aslında kendi için değil de başkaları için yaşadığını gösteriyor. Örneğin bir mekana giderken acaba burda şöyle bir fotoğraf çeksem çok beğeni gelir mi? diyerek oradaki güzelliğe odaklanmadan bunu sosyal medyaya, insanlara nasıl aktarırım endişesini taşıyor. Hari prof. Mihaly ile akış hali üzerine konuşmaya [gidiyor.](gidiyor.VE) ve akış halini şöyle tanımlıyor eserde: Yaptığınız şeye kendinizi kaptırıp benlik hissini tamamen kaybettiğiniz, zamanın ortadan kaybolur gibi olduğu, deneyimin kendisine aktığınız zamanlar. Akış haline girmemiz ve aynı zamanda dikkatimizin dağılması için bu uygulamalardan türlü türlü bildirimler geliyor. Böylelikle kişi o işe kendini veremiyor ve bocalıyor. Alanında çok iyi olan sanatçılar bu hale sürekli giriyorlar, örneğin saatlerce o üretimi yapmak için odasından çıkmıyorlar. Bu konuda vurgulanan bir diğer husus akış halinin sonunda çıkan eser değil süreç. Örneğin sanatçı yaptığı o muazzam esere o kadar değer atfetmiyor, değer atıf ettiği şey ise o eseri oluştururken olan süreç, haz. Yazar kendi tecrübesinden de yola çıkarak dikkat kaybından kurtulmanın yolu dikkat dağıtan şeyleri ortadan tamamen kaldırmanın yeterli olmadığını, asıl gerekli olanın kaldırılan bu şeylerin yerine kişiyi akış haline geçirebilecek uygulamaların koyulması gerektiğidir. Bunun tam aksi olur ise birey o dikkat dağıtıcı şeylerden kurtulmuş oluyor fakat elinde başka uğraşacak şey olmadığı için boşluğa düşmüş oluyor. Hari araştırmalarından öğrendiği ve bizzat kendisinin de yaşadığı bir iş ile en fazla üç dakika uğraşıp sonrasında hemen başka işe geçme isteğimizi sosyal medyadan kaynaklanan hızın olduğunu savunuyor. Videoları hızlı oynatma, kaydırma özelliği ile hızlı gezinme vb durumlar günlük yaşamımızda uzun süreli odaklanma başarımızı aza indiriyor. Bunun sonuçlarından biri ise kuyrukta beklediğimizde sinirli olmamız. Dikkatimizi çalan bu mecraların bu kadar hızlı olması bir açıdan işimize geliyor gibi görünüyor fakat aslında biyolojik olarak bizim için sağlıklı bir şey değil. Kitapın önemli vurgularından biri olan akış halini Johann şöyle tanımlıyor: “Yaptığımız şeye kendimizi kaptırıp benlik hissini tamamen kaybettiğimiz, zamanın ortadan kaybolur gibi olduğu, deneyiminin kendisine aktığımız zamanlar.” Ahmet Murat da bunu benzer bir anlamda Avarelik Görgüsü olarak tanımlıyor. Dikkatimizin onlarca uyaranların arasından çalındığı bu dönemde telefonlarımızı bırakıp çok sevdiğimiz kişilere, hobilere, mekanlara dalıp gidemiyoruz. Fiziksel olarak orada bulunsak dahi zihnimizin önemli parçası bu mecralarda ne oluyor kısmına odaklanıyor. Bundan dolayıdır ki insanlar kendilerini akışa kaptırdığı- bir başka değişle avare oldukları- zamanlar maalesef olamıyor. Kitap çağımızın en önemli sorunu olan dikkatimizin çalınması konusunu uzmanlarına danışarak ele alınmış. Hari eserinde günlük hayatta kolaylıkla uygulanabilecek tavsiyelerde bulunuyor. Bu sorunu çözersek hayatın çoğu alanında olan problemlerimizi halledeceğimizi düşünüyor. Akıcı dili ve zengin müktesebâta sahip olan bu eseri tavsiye ederiz. “Büyük siyasi mücadelelerin yok olup gittiğini düşünürdüm eskiden . ... Ne kadar yanılıyormuşum. İnsan dikkatinin öz gürleşmesine yönelik mücadele, çağımızı tanımlayan ahlaki ve siyasi mücadele olabilir. Bu mücadelenin başarısı neredeyse diğer tüm mücadelelerin başarısının önkoşulu." -James Williams İbrahim Serdar
Çalınan Dikkat
Çalınan DikkatJohann Hari · Metis Yayınları · 01,489 okunma
·
260 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.