Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Çöküş dönemi
Bu Batılılaşmış kafalar, ne vazık ki, çaresini bulmak istedikleri hastalığın ne doğasını, ne nitelkiğini hiç bir zaman gerektiği ölçüde anlayamadıkları gibi, yükselmesini sağlamak için boş yere uğrasıp durdukları toplumu da ne yazık ki öğrenememiş, tanıyamamışlardır. Işte bunun içindir ki, bu kafalar, Islam dünyasının zaten çok kararsız, istikrarsız olan durumunu büsbütün karıştırmaktan ve toplum vicdanını kendi vicdanları gibi bulandırmaktan başka birşey başaramadılar. Demin işaret ettiğim skolastik bilimlerin saptırdığı ve mahkum ettiği Şeriat taraftarlarına gelince; bunlar da Islam dünyasını düşmüş olduğu çöküşten kurtarmak konusunda ötekilerden fazla bir başarı gösteremediler. Bununla birlikte, bu sonrakiler sayesindedir ki, Islam dünyası, Şeriat'i incelemekten, düşünmekten, yorumlamaktan, kısaca, Şeriatin gerçekleriyle beslenip Seriat'ın bütün düşüncelerini, bütün kalbini ve bütün ruhunu koruma çabalarından tamamıyla uzak kalmamıştır. Islam dünyası, bu yolla, kendisi için doğrudan doğruya Şeriat üzerine kurulmuş bir bilim tesis etmiştir ki, bir müslüman gözlem ve karşılaştırmalarını, mukayeselerini ancak bu bilimle yürütür, hükmünü yine bu bilimle verir. Evet, bu öyle bir bilimdir ki, amacı, bütün manevi varlığının tezahürlerinde insana Şeriat'a uygun hareket etmeyi öğretmekten ve onun bütün emirlerini uygulamaya koydurmaktan başka birşey değildir. Fıkıh adıyla tanınan ve sırf Islam'a özgü olan bu bilim, hiç şüphe yoktur ki, ahlaki ve toplumsal bilimler sahasında insan düşüncesinin vücuda getirebildigi önemli ve en mükemmel bir kurumdur. Fiziksel bilimler alanında deney yöntemi ne ise, ahlaki ve toplumsal alan da fıkıh da odur. Fıkıh sayesindedir ki, Islam dünyası, aradan yüzyıllar geçmiş, yabancı egemenliği altında binlerce değişimin saldırısına uğramışken, hala kendi Islami anlayışlarını, Islami ilkelerini, geleneklerini, kendi ruhlarını ve ideallerini bütün temizlik ve saflığıyla muhafaza ediyor. Onun sayesindedir ki, onarılması ve giderilmesi mümkün olma yan ahlaki ve toplumsal çöküşe hiç bir zaman kendini kaptırmıyor. Şimdi, Islam dünyasının yakalanmış olduğu hastalık gereği gibi bilindikten, onu doğuran nedenler anlaşıldıktan sonra tedavisi için başvurulacak vasıtalar artık ken-diliğinden ortaya çıkar. Gerçekten de, tam bir açıklıkla görülüyor ki, Islam dünyasının derdinin çaresi, kendisinde bulunmayan ve bulunmaması çöküşünün yegane sebebini teşkil eden bilim ve tekniği zaman geçirmeden elde etmesinden ibarettir. Bu bilim ve teknik, bugün Avrupa'dadır. O halde, bizim için yapılacak iş açıktır: Bu bilim ve tekniği Avrupa flardan öğrenmek. Evet, gerek unutmuş olduğunuz deney yöntemini, gerek cahili bulunduğumuz yeni teknikleri tahsil etmek. Hem, bu şekilde hareket edersek, bilim öğrenmek için gerektiğinde Çin'e kadar gitmek zorunda bulunduğumuzu bizlere bildiren Peygamber'imizin emrini de yerine getirmiş oluruz. Fakat, şunu da hakkıyla takdir etmek gerektir ki, bizim Avrupalılardan alacağımız şey, yalnız bununla sınırlıdır. Çünkü Islam dünyasının çöküşünü durduracak yegane vasıtanın bundan ibaret olduğu söz götürmez bir gerçektir. Yoksa, sözlerimizden Batı kavimlerinin ekonomik ilkelerini, emek ve sermaye kurumlarına ilişkin sistemlerini ve bunlar arasındaki ilişkileri, tıpkı orada olduğu gibi kabule taraftar olmak anlamı anlaşılmamalıdır, Tam tersine, en ilkel bir sağduyu (basiret) bile bize, Islam' in temel ilkelerine az veya çok muhalif olması itibariyle bizim, Batı'nın bu saydığımız şeylerini kabulden son derece sakınmamızın zorunlu olduğu gerçeğini bildirir. O halde, bütün organizasyonumuzu, bütün ekonomik sistemimizi Seriat'ın sırf hikmet olan ruhuyla uyumlu bir şekilde yeniden kurmak için dünyada kendisine başvuracağımız yegane bir merci varsa, o da yalnız fikihtir. Çünkü ancak bu sayededir ki, organizasyon ve sistemlerimiz Batı kavimlerinin organizasyon ve sistemlerinde görülen ve toplumsal sistemlerinden, yapılarından kaynaklanan eksiklik ve yanlışlardan uzak olabilir. Ihtimal ki, bu satırlar, bizim Batılılaşmış aydınlarımızın hoşuna gitmeyecektir. Fakat onların bu husustaki yargıları ne olursa olsun, şu gerçeği asla sarsmaz: Kendilerinin Batı'yı alkışlamaları, ne gereği kadar derinleştirilmiş bir inceleme araştırmanın sonucudur, ne de ciddi bir karşılaştırmaya dayanmaktadır. Bu nedenle genellikle doğru ve temelli değildir. Onların Batı kavimlerinin özellikle toplumsal sistemlerine karşı gösterdikleri takdir, sırf bu kavimlerin elde etmesini bildikleri maddi mutluluk yüzündendir. Nitekim, Islam'ın toplumsal sis- temine ve bunun sonucu olarak Islam'ın o denli takdire değer olan bütün toplumsal kurumlarına karşı bu derece açık bir şekilde gösterdikleri nefretin nedeni de Islam kavimlerinin yaşadığı maddi şartların kötülüğüdür. Bir toplumun maddi refahı, daima bireysel faaliyetlerin bir sonucu olduğuna göre, bu refah, o toplumun bilimsel ve teknik bilgilerine dayanır. Bu nedenle, o toplumun toplumsal sisteminin üstünlüğü hakkında da yeterli bir de lil teşkil edemez. Demek ki, Batıcıları böylesi yanlışlara düşürenden, kendilerinin Batılılaşmış olmaları ve dolayısıyle, maddi zevklere karsı tutulmuş oldukları aşırı bir düşkünlükten başka birşey değildir.
Sayfa 43 - PınarKitabı okudu
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.