"Yaşlanmış bir kadın mı olsaydı, güneşte oturup, gençliğini paylaşanları hatırlayan."
Gece derine ilerledi, El Mustafa geceyle karardı ve ruhu bir bulut gibi hafifti. Ve yine haykırdı:
"Kendi olgun meyveleriyle ağır yüklü ruhum;
Kendi meyveleriyle ağır yüklü ruhum.
Kim gelip, yiyip mutlu olacak?
Ruhum kendi şarabıyla taşıyor.
Kim döküp, içecek ve çöl sıcağında serinleyecek?
"Çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç mı olsaydım,
Çünkü bolluk bereketin acısı çoraklığın acısından daha kötüdür.
Kimsenin ondan bir şey almadığı zenginin üzüntüsü
Kimsenin bir şey vermediği dilencinin üzüntüsünden daha büyüktür.
"Kurumuş, kavrulmuş bir kuyu mu olsaydım, insanların içime taş attığı.
Buna dayanması insanların yanından geçip içmediği akan suyun kaynağı olmaktan daha iyi ve kolay olurdu.
"Ayaklar altında çiğnenen saz mı olaydım,
Bu gümüş telli bir lir olmaktan daha mı iyi olurdu bu
Sahibinin parmaklarının olmadığı
Çocuklarının da sağır olduğu bir evde."