Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 günde okudu
Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar Üzerine Bazı Mülahazalar
Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar, Polat Özlüoğlu, İthaki Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2022, 147 s. Yazım Yanlışları: Anlatım Bozuklukları ve Yazım Yanlışları 1. “… bir de kafası bozulunca yerinden sıkılıp koridorda dolanan nuhu nebiden kalma buzdolabımız vardı.” s. 48 (Nuh nebiden kalma) 2. “… sana sayılmıyordu hiç bir şey.” s. 64. (hiçbir şey) 3. “Annemin gözünden yaşlar bozuk musluktan sızan damlalar gibi boşalırdı.” s. 65. (gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak, sozluk.gov.tr, 20.01.2023.) 4. “Bir saat bilemedin yarım saatte ateş almaya gelmiş kovboylar gibi kaçıp giderlermiş.” s. 66. (bir saat hadi bilemedin bir buçuk saat) 5. “… vurdu mu duvardan duvara yapıştıran cinstendi…” s. 66. (vurdu mu duvara yapıştırmak) 6. “Halamlar öyle el elde, baş başta kalmışlar şam şeytanı gibi.” s. 66. (şam şeytanı: her taşın altından çıkan, hinlikler peşinde koşan sevimli yaratık. Kaknem halaların “sevimli yaratık olması” bir yana, “her şeylerini tüketmiş bir halde şam şeytanı gibi kalmaları” merama uygun değil.) 7. “Hepsinin birkaç tane çocuğu varmış, biz hiçbirini görmemiştik allasen.” S. 66. (“Allah’ını seversen” sözünün halk ağzında ve günlük konuşmadaki bir şekli. Acaba cümlede “Allah var ya, Allah için” ya da “Allahtan (çok şükür, iyi ki, en azından)” mı kastedildi?) 8. “Sıtıratsız suratına…” s. 69. (“sıfatsız” mı kastediliyor?) 9. “pürmelal öfkene” s. 69. (pürmelal: “hüzünlü, üzüntülü, sıkıntılı”, “hüzünlü öfke, sıkıntılı öfke”?) 10. “… senin suya sabuna dokunmayan zorbalığınmış.” (suya sabuna dokunmamak: “davranışlarını kimseyi incitmeyecek biçimde ayarlamak” Eşini feci biçimde döven bir adam için “suya sabuna dokunmayan zorbalığın” denebilir mi?) 11. “… fişten çekilmiş oyuncak bebekler gibi” s. 74. Hikâyenin yaşandığı zamanda “fişe takılan oyuncak bebekler” var mıydı? Bunu gerçekten merakımdan soruyorum. 12. “Belli ki içinden sevmişindir.” s. 81. (sevmişsindir) 13. “…sanık Orhan Kara’nın devlete hıyanet, vatanın bölünmez bütünlüğüne ihanet…” s. 89. 14. “Rüya mı düş mü bilmiyorum.” s. 99. (rüya= düş) 15. “Kolonyalı tülbent bağlarlardı başlarına… ne kadar çok sıkarlarsa… o kadar çabuk geçer sanırdı ağrıları.” s. 104. (“sanırlardı” Burada dil bilgisi açısından yanlışlık yok. Ama ilk iki yüklemin çoğul, üçüncünün tekil olması dikkat çekiyor.) 16. “Gözlerin can erikler gibi kızarmıştı.” s. 110. (Can erik yeşildir. Mürdüm eriği, anjelik, bardak eriği gibi eriklerin ermemiş halleri de kırmızı, bordo vs. dir. Ama onlara da “can eriği” denmez sanırım.) 17. “Hiç olmamasından iyidir diyorum bazen nadir de olsa.” s. 124. (bazen ve nadir çok yakın anlamlı sözcükler. Hatta “nadiren” sözcüğü “seyrek” anlamında.) 18. “Bizi de kendini de mazot döküp yakacak sanmışlar.” s. 127. (Mazot zor tutuşan bir madde. Türkçede genelde kızınca “benzin döküp yakacağım.” denir.) 19. “Annemin favorisi fondü.” s. 131. (fondüydü) 20. “Neyse ne diyordum.” s. 81. “Neyse” sözcüğünden sonra virgül konursa cümle daha anlamlı olur. “Neyse, (birkaç saniye durmak gerek burada) ne diyordum, “ Naçizane önerilerim: 1. “… asfalt yolların, taştan kaldırımların…” s. 12. --> taş kaldırımların 2. “Yaşamın bir sebebi yoktu benim için.” s. 13. --> Yaşamanın bir sebebi yoktu benim için. 3. “Gayriihtiyari yüklediğin videolardan…” s. 39. --> İnsan telefonuna istemeksizin, elinde olmayarak” video yükler mi? “Laf olsun diye, öylesine yüklediğin” denebilir mi?) 4. “… bir de kafası bozulunca yerinden sıkılıp koridorda dolanan nuhu nebiden kalma buzdolabımız vardı.” s. 48  Teknik olarak çamaşır makineleri eskidikçe evin içinde gezinmeye başlar. Ama buzdolaplarının evin içinde gezinmesi pek mümkün değildir.) 5. “… gözleri anam gibi bakıyordu çakmak çakmak bir mavi.” s. 49. --> “… gözleri anamın gözleri gibi bakıyordu…” Burada kendisine benzetilen kavram “ana” değil, “ananın gözleri”. 6. “Gözüm anahtar deliğinde, kendim kapıda rehin kaldım.” s. 51. --> “Gözüm anahtar deliğinde…… rehin kaldım.” “… kendim kapıda rehin kaldım.” Bu bir sıralı bağımlı cümle. Rehin kalmak her iki cümlenin de ortak yüklemi. Bu durumda özne-yüklem uyuşmazlığından doğan bir anlatım bozukluğu oluşur. 7. “Sanki yeni uyanmış gibi cümle kâbuslardan, inanmaz kıpkırmızı gözlerle hiddetle etrafına baktı.” s. 51-52. --> “inanmaz kıpkırmızı gözler” tamlaması burada sıkıntı oluşturuyor. 8. “Trenin uğultusundan önce kömür kokusu geliyor, yanık bir orman gibi kokuyor.” s. 61. --> “yanık bir orman gibi kokmak” söz öbeğindeki yanık orman yerine “yanmış bir ağaç”, “yanmış bir kütük”, “yanmış bir meşe ağacı” dense nasıl olurdu? 9. “… hayretten ağzımız açık seyre dalardık seni.” s. 63. --> “seyre dalardık” o an gerçekleşen bir eylemin zamanda sürekliliğini karşılar. “… hayretten ağzımız açık seyrederdik seni.” Bu durumda seyretme eyleminin sürekliliği daha belirgin olur. 10. “Kadın değme matematikçilere taş çıkarır, olasılık hesabının bin türlü formülünü icat ederdi.” s. 65. --> Kadının ev ekonomisini idare edebilmesi için olasılıktan ziyade “matematik, hesap” bilmesi gerekiyor. Tahminlerden (olasılık) ziyade nereye, ne kadar harcanacağını bilmek zorunda. Bu da matematik ve hesap bilmeyi gerektiren bir konu. Olasılık yerine ne denebilirdi? “İktisat ilminin” denebilirdi belki. 11. “… ateş almaya gelmiş kovboylar gibi kaçıp giderlermiş.” s. 66. --> Günlük dilde “ateş almaya gelmiş komşu kadın”, “ateş almaya gelmiş komşu kızı / çocuğu” deriz. Ama bizim kültürümüzde “ateş alamaya gelmiş kovboy” denmez pek. 12. “Neydi senin alamet-i farikan hayal edemezdik hiç.” s. 69. --> Hikâyede anlatılan olayın gelişinden yola çıkarak kızların merak ettiği şeyin baba’nın niteliğinden, ayırıcı özelliğinden (alametifarika) çok babanın anneyi etkilemesindeki “sır”rın ne olduğunu merak etmeleri diye düşünüyorum. 13. “… eve gelince anlamış uslanmaz bir sarhoş olduğunu.” s. 71. --> Sarhoşluk ve alkoliklik farklı şeyler. Hikâyeden anladığımız kadarıyla adam alkolik. Annenin eve gelince adamın “alkolik” olduğunu anlaması daha mantıklı geliyor. 14. “Rahat uyuma e mi baba?” s. 79. --> Kızın babasına olan korkunç öfkesi göz önüne alındığında “rahat uyuma” yerine “mezarında ters dön” “azap içinde uyu” vs. türünde beddualar daha uygun olurdu. 15. “… mecbursa, hükümlüyse dört duvara… “ s. 81. --> “mahkûmsa” sözcüğünün daha iyi gideceğini düşünüyorum cümleye. 16. “… enikonu dışarı çıkmaktan korkmuştum baba.” s. 82. --> “dışarı çıkmaktan enikonu korkmuştum”u tercih ederdim. Bir adım daha atalım: Burada “enikonu” yerine başka bir sözcük olmalı ama ne? 17. “Silik bir fotoğraf bile yok usumda.” s. 83. --> “Hükümlü, tecrübe, hafıza, lüzumsuz, kabahat” vs. kelimelerini kullanan anlatıcı-kahramanın “usumda” demesi biraz iğreti durmuş. 18. “… böyle de uykularıma girerdin…” s. 84. --> “rüyalarıma girerdin” mi olmalıydı? 19. s. 83’te “us”, s. 84’te “hatıra” “anılar”, “hatıralar”, “anımsadım”, “anılara”, s. 85’te “hatırlıyorsun”, “hatıralar”. Bir eski kelimeler, bir yeni sözcükler… Aynı minvalde devam etse daha iyi olurdu. 20. “…Leyla her geldiğinde bir gözüm seni aranmıştı umutsuzca”, “… ziyarete geldikleri gündü galiba, seni aranmıştı gözlerim.” s. 85. --> Her iki cümlede de “aranmak” sözcüğü “Kendi kendine bir şeyler aramak (sozluk.gov.tr, 20.01.2023) anlamında kullanılmış. Bu cümlelerde “aramıştı” ( Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak: "Dükkânın içinde gözleriyle bir şeyler aradı." - Sait Faik Abasıyanık, sozluk.gov.tr, 20.01.2023) sözcüğünün kullanılması daha uygun olurdu. 21. “Hani neredeyse çıktığıma sevinemeyip ağlamış gibiydi ikisi de.” s. 87. --> “Hani neredeyse çıktığıma sevinemeyip üzülmüş gibiydi ikisi de.” 22. “Sen farkına varamıyordun bakışlarının karantinasına ama karşında bir çocuk vardı baba.” s. 88.  Bakışlarınızla birini “göz hapsine” alırsınız. “Bakışlarıyla karantinaya almak” ? “Sen farkına varamıyordun bakışlarının hapsine ama karşında bir çocuk vardı baba.” 23. “Koca şehir üzerime yığıldı.” S. 93. --> “Koca şehir üzerime çullandı.” “Çullanmak” verilmek istenen duyguyu daha yoğun hâle getirir. 24. “Şimdi o ev kocaman gelir oldu gözüme.” s. 99. --> Hikâyelerin bütününde enfes, şiirsel bir üslup var. “Şimdi o ev kocaman gelmeye / görünmeye başladı gözüme.” Hikayelerin üslubuna daha uygun olurdu. 25. “O zamanlar anlamazdım ne kadar üzerime titrediğini iki kadının da.” s. 103. --> “O zamanlar iki kadının ne kadar üzerime titrediğini anlamazdım.” Düz haliyle daha güzel diye düşünüyorum. 26. “Bütün gece senin şerefine içtik.” s. 107. --> Sevilen, değer verilen, kaybından üzüntü duyulan birinin şerefine içilir. Üç kadın giden adamın şerefine içmiyor ki! “Adamın gidişinin şerefine” içiyorlar. 27. “Ne kokun kalırdı ne soluğun üstümde.” s. 109. --> “koku= soluk”. Yukarıda “bakışları silinsin”, “teninden, yüzünden kokusu uçsun gitsin” deniyor. “Ne kokun kalırdı ne bakışın üstümde.” denmesi daha uygun olurdu. 28. “Ama gözlerimi yumar ölü taklidi yapardım.” s. 125. --> Yukarıda “uyuduğumu sandıklarında” deniyor. Yani kız uyuduğu düşünülürken neden “ölü taklidi” yapsın? ““Ama gözlerimi yumar uyuyor taklidi yapardım.” 29. “Allah’ın cezası adam bizi çük gibi ortada bıraktı.” s. 133. --> Argoda “s.k gibi ortada kalmak: Ne yapacağını bilememek” deyimi var. Ama “çük gibi ortada bırakmak”? * * * Uzun yıllardır bu kadar samimi, bu kadar etkileyici, bu kadar inandırıcı ve bir o kadar da zihnî huzursuzluk veren bir hikâye kitabı okumamıştım. Yazarının eline, emeğine, zihnine, kalemine, yüreğine sağlık. Yukarıdaki tespit ve eleştirilerim için de lütfen beni bağışlamasını umuyorum. Ama meslek hastalığı mı diyelim, psikopatlık mı -her ne dersen de- işte tutamıyorum kendimi. Tespitlerimi ama doğru ama yanlış paylaşmak istiyorum. Yukarıda zikrettiğim tespit ve öneriler dışında üç mühim hususa naçizane dikkatinizi çekmek istiyorum: 1. Hikâyelerin başlıkları ilk okul çocuklarının hikâye kitaplarındaki hikâyelerin isimleri gibi fazla iri olmuş. İlk baktığımda hikâyelere, bu beni rahatsız etti. Acaba hikâye isimleri biraz daha küçük olsaydı daha mı güzel olurdu? 2. İkinci mühim husus ise hikâyelerde gereğinden çok devrik cümle kullanılması. Devrik cümle yoğunluğunun akışın güzelliğini, akıcılığı -zaman zaman- bozduğu kanaatindeyim. 3. “Biliyorum annesi ölmeyenin bitmezmiş hiç yalnızlığı ve de çocukluğu.” s. 62 Bu cümledeki “yalnızlığı” sözcüğü beni epey düşündürdü. Cümlede bir sıkıntı olabilir mi acaba?
Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar
Annem, Kovboylar ve Sarhoş AtlarPolat Özlüoğlu · İthaki Yayınları · 2022168 okunma
·
221 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.