Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

123 syf.
5/10 puan verdi
·
3 saatte okudu
Oldukça büyük puntolarla yazılmış, ortalama bir yazı boyutu kullanılsaydı muhtemelen 50-60 sayfa civarında bir kitap olurdu. Metnin bu kısalığına rağmen yer yer büyük boşlukların bulunduğu sayfalar ve başka yazarlardan uzun alıntılar var. Yani yazarın kendi sesini çok az duyuyoruz. O ses de daha önce bu konularda okumalar yapmış kişilere yeni bir şey sunmuyor. Aslında bu kitap hakkında bir inceleme yazmayı düşünmüyordum. Aktarılan bilginin niteliği ve dilin kullanım tarzı bende yazarın bu kitabı 2000'lerde kaleme aldığı, konunun geçmişine dair bir çok kaynak okuduğu fakat benzer içerikteki bazı muadillerinin sahip olduğu mistik havadan yoksun ve yazarın kendi güncesini, subjektif teorilerini okuyormuşum izlenimi bıraktı. Fikrimi değiştiren şey ise diğer okuyucuların yorumlarını görmek adına kitabın sayfasına girdiğimde yazarın siyah beyaz fotoğrafıyla karşılaşmam ve aslında Dion Fortune ile aynı dönemin yazarı olduğunu fark ederek hakkında araştırma yaptığım sırada öğrendiklerim oldu. Keşfettiğim noktanın anlamını açıklayabilmem açısından, yazarın kişiliğini ve düşünce gelişimi anlayabilmemize yardımcı olan biyografisinin kısa bir özetini incelemeye eklemem gerektiğini düşünüyorum. ----------------------------- KISACA YAZARIN GEÇMİŞİ ----------------------------- 20 yaşındayken 26 yaşındaki din adamı (ilerde papaz olacak) Frank Besant ile evleniyor. İki çocukları oluyor. Annie Besant kısa öyküler, çocuk kitapları ve makaleler kaleme alıyor fakat o dönem İngiltere'de (1800'lerden bahsediyoruz) evli kadınların yasal olarak mülk sahibi olma hakları olmadığı için Frank bu çalışmaların tüm kazancını üzerine alıyor. İlk çatışma böyle başlasa da politik konularda da fikir ayrılığı yaşıyorlar; Annie, sendikalaşmak ve daha iyi koşullar kazanmak için mücadele eden işçileri desteklerken Frank, toprak ve çiftlik sahiplerinin yanında yer alıyor. Fakat asıl kopmaları Annie'nin Komünyon'a ( İsa'nın son akşam yemeği ) katılmayı reddetmesiyle gerçekleşiyor. Annie eşini terk ediyor; bu sırada inançlarını da sorgulamaya başlıyor ve Londra'ya Edward Bouverie Pusey'i ( İngiltere Kilisesi içindeki Oxford Hareketi'nin liderlerinden biri ) görmeye giderek ondan sorularına cevap verecek kitaplar önermesini istiyor. Zaten çok fazla kitap okuduğu şeklinde aldığı cevap sorgulamalarına faydası olmadığı gibi onu kopma noktasına daha çok itmiş olacak ki ileri de kendini ateist olarak nitelendiriyor. Annie tam bir aktivist, İngiltere'de kadın haklarının kazanılmasıyla ilgili çok önemli adımlar atıyor, konuşmalar düzenliyor, makaleler yazıyor. Sadece kadın ve işçi hakları ile ilgili değil doğum kontrolünün yaygınlaşması gerektiğiyle ilgili de propagandalar yapıyor. İşçi sınıfı ailelerinin kaç çocuk istediklerine karar verene kadar asla mutlu olamayacaklarını savunuyor. Nihayetinde Charles Bradlaugh ile birlikte Amerikalı doğum kontrolü kampanyacısı Charles Knowlton'ın yazdığı Fruits of Philosophy adlı kitabı yayımladıklarında bilinen isimler haline geldiler. Tabi kilisenin de gözüne battılar ki beraberinde bu ikili tutuklandı ve suçlu bulundular. Hapse girmeleri beklenirken, suçlamaların düzgün bir şekilde düzenlenmediği gerekçesiyle dava reddedildi. Tabi ki bunlarla bitmiyor fakat şu ana kadar anlattığım kısmın yazarın karakteristiğini anlamamızda yeterli olduğunu düşünüyorum ve kısa tutmak adına teozofi ile tanışmasına geçmek istiyorum. -------------------------- YAZARIN TEOZOFİ İLE TANIŞMASI -------------------------- Pall Mall Gazetesi HP Blavatsky'nin The Secret Doctrine adlı kitabı üzerine bir inceleme yazmasını istiyor. Okuduktan sonra, Paris'te Blavatsky ile buluşarak onunla röportaj yapmak istiyor. Teozofi ile bu şekilde tanışıyor. Zamanla teozofiye olan ilgisi derinleşiyor ve içindeki manevi boşluğu dolduracak olan, sevgi temelli inancın bu olduğuna kanaat getiriyor. Sonucunda da Teozofi Cemiyeti'ne katılıyor. Hindistan'a gidiyor oradaki halkın özgürlükleri için de atılımlar da bulunuyor. Hatta onun çabalarını onurlandırmak adına Teozofi Cemiyetinin yakınındaki bir mahalleye Besant Nagar ismi verilmiş. Benim asıl bahsetmek istediğim konu bu noktadan sonra başlıyor. Annie Besant bu sırada Charles Webster Leadbeater ile tanışıyor. Yakın arkadaş oluyorlar. C. W. Leadbeather ileriki dönemlerde durugörü yeteneğine sahip olduğunu iddia edecek, akabindeki yılın sonunda da bu yeteneği Annie'ye de kazandırdığını ilan edecektir. Hatta birlikte evreni, maddeyi, düşünce formlarını ve insanlık tarihini durugörüyle araştırdıklarını iddia ettikleri Occult Chemistry adlı bir kitap yazıyorlar. ----------------------------- JIDDU KRISHNAMURTI ----------------------------- Leadbeater, Jiddu Krishnamurti henüz 14 yaşındayken onu keşfediyor. Kendisinin iddia ettiği durugörü yeteneği ile Krishnamurti'nin aurasına bakmış ve en ufak bir bencillik bile bulunmadığını görerek hayrete düştüğünü dile getirmiştir. O sırada Leadbeater'ın emir subayı olan ve Krishnamurti'ye ev ödevinde yardım eden Ernest Wood, onun hiçbir zeka pırıltısı taşımadığını düşünüyordu fakat Leadbeater, Krishnamurti'nin beklenen "dünya öğretmeni"'nin aracı olduğuna çoktan kanaat getirmişti. Tahmin edebileceğiniz gibi çocuğu alıp derin bir eğitimden geçiriyorlar. Sıkı egzersiz ve spor, çeşitli okul konularında özel ders, teozofi ve dini dersler, yoga ve meditasyonun yanı sıra uygun hijyen ve sağlık eğitimi gibi çok geniş kapsamlı bir eğitimden bahsediyoruz. Ayrıca Avrupa'da da İngilizce eğitimi alıyor. Krishnamurti keşfedilişini hayatının kurtuluşu olarak nitelendiriyor. Beni en çok etkileyen kısım ise ergenliğinden başlayarak şiddetlenen şekilde kendisine sunulan koltuğun fırsatlarını gördüğü halde bu iddiayı reddetmesi, eğitimiyle kazandığı farklı bir bakış açısını insanlara sunmasıdır. Kendi sözleriyle düşüncesine bir alıntı yapacak olursak: "I maintain that truth is a pathless land, and you cannot approach it by any path whatsoever, by any religion, by any sect. That is my point of view, and I adhere to that absolutely and unconditionally. Truth, being limitless, unconditioned, unapproachable by any path whatsoever, cannot be organized; nor should any organization be formed to lead or coerce people along a particular path. ... This is no magnificent deed, because I do not want followers, and I mean this. The moment you follow someone you cease to follow Truth. I am not concerned whether you pay attention to what I say or not. I want to do a certain thing in the world and I am going to do it with unwavering concentration. I am concerning myself with only one essential thing: to set man free. I desire to free him from all cages, from all fears, and not to found religions, new sects, nor to establish new theories and new philosophies." Burada bir önceki okuduğum İlber Ortaylı'nın
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
adlı kitabında bahsettiği eğitim ideallerinin hakkını teslim etmem gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Krishnamurti'nin eğitiminde İlber Ortaylı'nın savunduğu eğitim modeline çok yakın bir sistem kullanılmış ve Ortaylı'nın iddia ettiği yönde özgün bir meyve de vermiştir. Belirli bir ideoloji, inanç ve misyon dayatılmasına rağmen zihnin adil ve ruhun entelektüel eğitimiyle düşünmeyi öğrenen bireylerin her zaman kendi keşiflerini yapacak ve başkalarını takip etmeyip kendi yollarında ilerleyecek aydınlar olacağının temsili olmuştur bana bu yaşam öyküsü. Bu kitaba normalde düşük bir puan vermeyi düşünüyordum fakat beni başka bir araştırmaya sürüklediği ve yeni bir keşif yapmamı sağladığı için kanaat notu kullanacağım ve tabi ki kitabı okumanızı tavsiye etmeyeceğim.
Karma
KarmaAnnie Besant · Cinius Yayınları · 201617 okunma
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.