Her savaşta yalnız savaşanlar ölmez, onlardan daha çok savaşmayanlar ölür. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, çocuklar da ölürler.
İnsanlık insanlığını kaybeder. Hangi savaş olursa olsun insanın insanlığında hayır bırakmaz. İnsanoğlunda acıma hissi, merhamet bırakmaz, sevgi bırakmaz. İnsanda ne kadar güzellik varsa alır götürür. Savaş, yani harp gelecek insanlığın da insanlığını elinden alır. Savaştan sonraki insan, önceki insan değildir. Savaş sonrası insanlar iflah olmaz yaralar almıştır, insanlığından o kadar, o kadar değer yitirmiştir ki, bir daha onulmaz. Bu savaş dedikleri lanet sürecek olursa sonunda insanlık da tükenecek. Kendi etti, kendi buldu derler, insan kendi kendini tüketecekse tüketsin, kendi bilir, kendisiyle birlikte dünyayı da tüke tiyor, yok ediyor. Oysa insanlığın iyileşerek sürüp gitmesi ne güzel olurdu, şu güzelim dünyayı her gün biraz daha güzelleştirmesi ne güzel olurdu. Şu insanoğlu niçin bu kadar kendine düşman, dünyadaki bütün güzelliklere, kayan yıldızlara, tepe den tırnağa çiçek açan güzelim dünyanın her şeyine, menekşenin kokusuna, güllerin rengine, kuşların ötüşüne, cerenlerin sıçrayışlarına, her gün binlercesini, milyonlarcasmı gördüğü müz ışığa niçin bu kadar düşman şu insanoğlu, acaba ölümlü olduğunu bildiğinden mi? Oysa insanoğlu isterse ölümü bile güzelleştirir. Oysa insanoğlu önce kendisini güzelleştirmek, sonra dünyadaki her şeyi güzelleştirmek için, en güzel işini yapmış, kendini yaratmıştır. Oysa kendini yarattığı gibi her şeyi yeniden yaratabilir, her şeyi böylesine çirkinleştireceğine yeniden güzelleştirebilirdi. İnsanoğlu buradan giderken böyle kan içinde, böyle kula kulluk ederek gitmezdi. Dünyanın, insanın, sevginin, güzelliğin, dostluğun tadı damağında, her şeye doymuş işte böyle giderdi. İşte o zaman ölüm korkusu kalır mıydı, durmadan güzellikler yaşayan, durmadan yaratan insanın ölümü düşünmeye vakti mi olurdu, olsa bile ölümden bu kadar korkar, ölüme yapayalnız gider, uydurduğunu bile bile cennet, cehennem yaratır mıydı?"